Okulun ilk günleri, yalnızca çocuk için değil, ebeveyn için de bir dönüm noktasıdır. Çocuğun yeni bir ortama adım atarken yaşadığı kaygı, aslında gelişimsel bir hikâyenin parçasıdır. Psikanalitik kuramda Margaret Mahler'in "ayrılma-bireyleşme" sürecinden bildiğimiz üzere, çocuk doğduğu andan itibaren bakım vereninden ayrışmaya, kendi kimliğini kurmaya başlar. Oryantasyon süreci de bu büyük hikâyenin küçük bir sahnesidir.
Bir çocuk için sınıf, öğretmen ve akranlar "yeni ve bilinmez"dir. Yeni mekânda annesinden ya da babasından ayrılmak, güvenli limandan ayrılıp denize açılmak gibidir. Kaygı, ağlama, "gitme" diye tutunma ya da tam tersi sessizleşip içe kapanma bu yüzden çok olağandır.
Her çocuk oryantasyon sürecinde farklı tepkiler verebilir. Bu tepkilerin altında yatan nedenler çok çeşitli olabilir:
Bağlanma dinamikleri: Çocuğun ebeveyniyle kurduğu güvenli bağ, ayrılıklara dayanabilmesini kolaylaştırır. Daha kaygılı ya da aşırı koruyucu ebeveynlik stilleri, ayrılığı zorlaştırabilir.
Mizaç özellikleri: Bazı çocuk doğası gereği daha temkinli, yeniliklere daha kapalıdır. Yeniliğe uyum sağlamak zaman alabilir.
Önceki deneyimler: Daha önce kreş, bakıcı, hastane gibi ayrılık deneyimleri zorlayıcı olmuşsa, çocuk benzer kaygıyı yeniden yaşayabilir.
Ailedeki atmosfer: Evde son dönemde taşınma, kardeş doğumu, ayrılık gibi büyük değişimler varsa, çocuk bu ayrılığı daha yoğun hissedebilir.
Dil ve ifade becerileri: Duygularını sözel olarak aktarmakta zorlanan çocuk, kaygısını daha çok davranışlarıyla (ağlama, öfke, sessizlik) gösterebilir.
Bu sebepler, çocuğun "zor bir karakteri" olduğunu göstermez; yalnızca onun gelişimsel yolculuğunun hangi basamakta daha fazla desteğe ihtiyaç duyduğunu işaret eder.

Oryantasyon sürecinin tek bir "doğru" yolu yoktur. Kimi çocuk birkaç gün içinde kolayca uyum sağlarken, kimisi haftalar boyu daha yoğun destek ihtiyacı gösterebilir. Önemli olan ebeveynin ve okulun çocuğun bireysel farklılıklarını gözetmesi, kendi hızına saygı duymasıdır. Her çocuk farklı bir denizdir; kimisi dalgalı, kimisi durgun ama hepsi kendi ritminde yol alır.
Donald Winnicott'un "yeterince iyi ebeveyn" kavramını hatırlarsak, bu süreçte çocuğun duygusunu taşıyabilmek en kıymetli destektir. Çocuğun ağlamasını hemen "susturmak" değil, "senin için zor olduğunu görüyorum, ama güvendesin" diyebilmek çocuğa güven verir. Çocuğun kaygısını tolere edebilmesi, ancak ebeveynin kendi kaygısıyla başa çıkabilmesiyle mümkün olur.
Uzun vedalar: Ayrılığı uzatmak, çocuğun kaygısını artırır.
Ani kaybolmalar: Sessizce sınıftan çıkmak güven duygusunu zedeler.
"Kocaman çocuk oldun" baskısı: Çocuğun kaygısını küçümsemek yerine kabul etmek gerekir.

Oryantasyon sadece okulda değil, evde de devam eden bir süreçtir. Çocuğun bedeninin ve zihninin uyum sağlayabilmesi için ev düzeni çok önemlidir:
Duyusal oyunlar: Hamurla oynamak, suyla deneyler, kinetik kum, boyama gibi oyunlar çocuğun okulda yaşadığı duygusal yoğunluğu boşaltmasına yardımcı olur.
Ekran süresini sınırlamak: Oryantasyon döneminde uzun ekran süreleri çocuğun duygusal işlemleme kapasitesini köreltebilir. Kısa, kontrollü süreler tercih edilmelidir.
Uyku düzeni: Okula giden çocuk için düzenli uyku, hem bedensel hem de duygusal dayanıklılığın temelidir. Erken yatma rutini ailece özenle korunmalıdır.
Birlikte vakit: Akşamları 10-15 dakikalık oyun bile çocuğun gün içindeki ayrılıktan sonra yeniden bağ kurmasını sağlar.
3–4 yaş: Daha çok duyusal oyunlara (su, kum, hamur) ihtiyaç duyarlar. Kısa vedalar, net rutinler kritik önemdedir.
5–6 yaş: Hikâye anlatımı, dramatik oyunlar (evcilik, kukla) duygularını ifade etmelerine yardımcı olur. Okul deneyimlerini oyuna taşımaları teşvik edilmelidir.
7 yaş ve üzeri: Duygularını konuşarak ifade etmeye daha yatkındırlar. Günün sonunda "Bugün seni en çok ne zorladı? En çok ne hoşuna gitti?" gibi küçük sohbet ritüelleri güvenli alan yaratır.
Okul oryantasyonu, aslında çocuğun ve ebeveynin birlikte öğrendiği bir ayrılık dersidir. Çocuğun gözyaşları zamanla yerini oyuna, arkadaşlığa ve yeni keşiflere bırakır. Ebeveyn içinse bu süreç, çocuğunun bağımsızlaşma yolculuğunu hayranlıkla izlemeyi öğrenme fırsatıdır.
Fotoğraflar: iStock


