Yaz tatili, çocukların ruhsal dünyasında yalnızca dinlenme değil, aynı zamanda özgürlüğün, keşfetmenin ve sınırsız oyunun simgesidir. Güneşin geç batması, planların spontane oluşu, zamanın yavaş akışı... Tatil boyunca çocuk, dış dünyanın taleplerinden uzaklaşır; kendi iç dünyasında, hayal gücünün ve oyunlarının ritminde yaşar.
Ama okulların açılma tarihi yaklaştığında, görünmez bir değişim başlar. Sadece günlük yaşamın temposu değişmez; çocukların iç dünyasında da bir dönüşüm ihtiyacı doğar. Psikanalitik bakış açısıyla bu dönem, "geçişlerin" en kritik olanlarından biridir.
Winnicott'un tanımladığı "geçiş alanı" kavramı burada bize yol gösterir. Geçiş alanı, çocuğun iç dünyası ile dış dünyanın talepleri arasında köprü kurduğu o hassas zemindir. Yaz tatilinden okul düzenine geçiş, tam da bu köprünün üzerinde gerçekleşir. Tatilin serbestlik duygusundan okulun yapılandırılmış sistemine adım atmak, çocuğun hem benlik algısını hem de çevreyle ilişkilerini yeniden düzenlemesini gerektirir. Bu nedenle geçişin nasıl yaşandığı, sadece akademik başarıyı değil, çocuğun duygusal dayanıklılığını da belirler.

Bu dönemde bazı çocuklar huzursuzluk, uyku düzeninde bozulma, huysuzluk veya "tatil hiç bitmesin" şeklinde dile gelen bir direnç gösterebilir. Özellikle okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklarda ayrılık kaygısı yeniden alevlenebilir. Tatilde ebeveynle geçirilen yoğun zaman, yeniden ayrılma fikrini zorlaştırır. Daha büyük çocuklarda ise, okulun sosyal dinamikleriyle ilgili kaygılar ön plana çıkar: "Arkadaşlarım değişti mi?", "Yeni öğretmenim beni sevecek mi?" gibi sorular sessizce zihni meşgul eder.
Bu noktada ebeveynin rolü kritik önem taşır. Yazın son bir ayında çocuğu bir anda "disipline etmek" yerine, rutinlere kademeli dönüş yapmak daha sağlıklıdır. Uyku saatlerini yavaş yavaş öne çekmek, yemek düzenini okuldaki saatlere yaklaştırmak, ders materyallerini hazırlamak gibi küçük adımlar, çocuğun bilinçdışında güçlü bir "hazırlık" duygusu yaratır. Böylece geçiş, sert bir kopuş yerine, yumuşak bir akışa dönüşür.

Psikanalitik açıdan tatil, çocuğun ruhsal olarak "serbest oyun alanı"dır; okul ise "dış dünyanın taleplerinin" sahnesidir. Sağlıklı bir gelişim için çocuk, bu iki alan arasında rahatça gidip gelebilmelidir. Geçiş döneminde ebeveynin yapması gereken, bu iki dünya arasında köprü olmaktır. Tatilde kazanılan içsel özgürlük duygusunu tamamen kaybettirmeden, yeni dönemin sınırlarını tanıtmak gerekir.
Bu süreçte ebeveynin kendi duygularını fark etmesi de önemlidir. Kimi zaman ebeveynin yazın bitişine dair kaygısı, farkında olmadan çocuğa geçer. "Okul çok zor olacak" ya da "Tatil çok güzeldi, şimdi bitti" gibi cümleler, çocukta geçişi zorlaştırır. Bunun yerine, "Tatil çok güzeldi, okulda da seni yeni şeyler bekliyor" gibi hem tatili onurlandıran hem de geleceğe umutla bakan ifadeler, çocuğun zihninde sağlıklı bir bağ kurar.
Çocuklar için geçişler, küçük vedalar ve yeni başlangıçlar demektir. Ve her veda, doğru şekilde yaşandığında, yeni bir başlangıca güvenle adım atma gücü verir. Yazın son bir ayı, işte bu güvenin inşa edildiği en kıymetli zaman dilimidir.

1. Rutinlere kademeli dönüş: Uyku, yemek ve aktivite saatlerini yavaş yavaş okul düzenine yaklaştırın.
2. Okulu prova edin: Okul yolunu birlikte gidin, öğretmeniyle önceden tanışın, sınıfını gezin.
3. Pozitif ve gerçekçi konuşun: Okulun güzel yanlarını vurgulayın ama zorlukları da küçümsemeyin.
4. Tatilin değerini onurlandırın: Son haftalarda keyifli, düşük tempolu aile etkinlikleri yapın.
5. Kendi kaygınızı yönetmeye çalışın: Çocuğun geçişini kolaylaştırmak için önce kendi duygularınızı fark edin.
Fotoğraflar: iStock