Evet, tahmin ettiğiniz gibi Perasma'nın "Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt" (Tuz Gibi Çözülen Elbiselere Katlamak Denizi) sergisinden bahsediyoruz. Üçüncü kez adayı sanat rüzgarıyla saran Perasma'nın haziran sonu açılan yeni sergisi, 24 Ağustos'a dek ziyaretçilerini bekliyor.
Adanın katmanlı tarihi ve doğal manzarasıyla derin bir bağ kurmasıyla dikkat çeken Perasma yeni sergisinde, 27 uluslararası sanatçının eserini Kandioglou Konağı ve Lakki İlkokulu'nda sanatseverlerle buluşturuyor. Adanın ritmine, geçişlerine ve birlikteliklerine kulak verirken denizle kurduğu çok katmanlı, değişken ve sezgisel ilişkiyi merkezine alıyor.
John Donne'un "Veda: Yas Tutmayı Yasaklayan" şiirindeki pergel metaforundan ilham alan sergi, bir ayağı sabitken diğer ayağıyla genişleyen bir hareketi anlatıyor. Birlikte var olmanın, bağlı kalırken özgürleşmenin ve temasın kimlikler ve sınırlar arasında nasıl şekillendiğini araştırıyor.
Leros'un kendine özgü hafızası, coğrafi konumu ve çok katmanlı tarihi sergi serisinin burada başlamasına sebep oluyor. Perasma'nın kurucularından Gizem Naz Kuduoğlu bu durumu şu sözleriyle ifade ediyor: "Güçlü, reddedilemez bir geçmişe sahip olması ve taşıdığı yoğunluk, sanatla doğrudan temas kurabileceğimiz bir alan sundu bize. Burada, büyük sanat merkezlerinde zamanla oluşan aşırı ticari baskılardan uzak, daha doğal ve organik bir üretim ortamı bulduk. Leros'ta çalışmak, geçmişle bugünün, yerelle evrenselin, düşünceyle üretimin birbirine dokunduğu bir alan açtı bize ve bu alan hâlâ büyümeye devam ediyor."
Merkezden uzak çalışmayı Perasma'nın kurucularından Burcu Fikretoğlu şu sözleriyle anlatıyor: "Merkezden uzak olmak bize yalnızca fiziksel bir mesafe değil, düşünsel bir özgürlük de kazandırıyor. Yerel toplulukla doğrudan temas kurabiliyor, üretimlerimizi adanın temposuna, doğasına ve insanlarına göre şekillendirebiliyoruz. Aslında bu sadece bir tercih değil tabii. Aksini bu adaya uyarlamaya kalktığınızda, sanki içeride bir sistem size direniyor gibi hissediyorsunuz. Onunla savaşmak yerine uyum içinde ilerlediğinizde ise her şey adeta yerine oturuyor. Burada yaşayıp çalıştıkça, üretim sürecimizi bu akışın içinde gerçekleştirdikçe, yerel ve yerel olmayan arasındaki o ikilem ortadan kalkıyor."
Sergide yer alan sanatçılar arasında Deniz Aktaş, Hüseyin Aksoy, Kent Andreasen, Korakrit Arunanondchai, Mirna Bamieh, The Centre for the Less Good Idea, Margherita Chiarva, Giorgio de Chirico, TM Davy, Brian Eno, Laura Footes, Lucio Fontana, Alice Guittard, Ali Kazma, Gülsün Karamustafa, William Kentridge, Joline Kwakkenbos, Dora Maar, Lola Montes Schnabel, Neo Muyanga, Marcus Neustetter, Ömer Pekin, Takis, Athina Rachel Tsangari, Rinus van de Velde, Evgenia Vereli ve Kostis Velonis bulunuyor.
Gülsün Karamustafa´nın "Mother Tongue (I Must Not Speak My Mother Tongue At School)" başlıklı, sergiye özl hazırladığı projesi serginin en dikkat çeken çalışmaları arasında yer alıyor. Mussolini'nin faşist rejimi altında, Leros Adası'ndaki okullarda baskın dil hale gelen İtalyanca dilinden referans alıyor. Proje, adaya, adanın çocuklarına ve susturulmuş, bastırılmış ya da unutulmuş tüm ana dillere adanmasıyla dikkat çekiyor. Bellek ile unutma arasına kayıp gitmiş tarihsel anlara odaklanan Hüseyin Aksoy; insan varlığının mekânı nasıl şekillendirdiğini yansıtan Deniz Aktaş; Leros'ta geçirdiği bir aylık sürede yaptığı ve etkileyici renklerle katmanlanan yeni otoportreleriyle Joline Kwakkenbos; kişisel mitler, anılar ve felsefi düşüncelerini yansıtan video yerleştirmesiyle Korakrit Arunanondchai; duyularımızın dışında kalanları somutlaştıran Takis; izleyiciyi sürüklenmeye, nefes almaya, durmaya davet eden Brian Eno sergide adayla özel diyaloglar kuruyor.
Sergi boyunca dil, The Centre for the Less Good Idea'nın müdahaleleriyle malzeme hâline geliyor. Laura Footes'un monoprintleri beden ile yapıyı bulanıklaştırırken acı ve iyileşmeyi zamana yayılan hayaletimsi izlerle haritalandırıyor. TM Davy´nin beş yeni tablosunda birer kelebek yerli bir bitkiyle sessiz bir buluşma hâlinde. Lola Montes Schnabel'in seramik heykelleri rüyalardan çıkmış parçalar gibi yükseliyor. Margherita Chiarva'nın "The Archipelago Within" başlıklı yerleştirmesi, bir mekân değil, bir hâl, yumuşak bir küresellik, ilişkiler ağı olarak dikkat çekiyor. Lucio Fontana'nın terakota formu bir yarık olarak beliriyor. Rinus Van de Velde'nin filmi ve resimleri otobiyografi ile kurgu arasında gidip gelirken, olabilecek gerçeklikleri sahneliyor. Evgenia Vereli'nin halk anlatılarının parçalarından yararlanarak oluşturduğu heykelsi yerleştirmesi, geleneğin şiirsel dokusunu geri kazanıyor. Kostis Velonis tabloları dengesizliğe yaslanıyor. Alice Guittard'ın arkeolojik yerleştirmesi yıkımı bir kalıntı olarak yeniden hayal ediyor. Kent Andreasen'in adaya yaptığı ziyaret sırasında çekilen portreler ve manzaralar, değişen ışık ve varoluşla şekilleniyor.
Bu yılki kavramsal çerçeveden ilham alan Perasma mağazası, adayla ve sergilenen sanat eserleriyle diyalog kuran çağdaş tasarımcılar ve zanaatkârlardan seçilmiş bir koleksiyon sunuyor. Mağazada, 2WO+1NE, Adad Books, Alma Rituals, Anaktae, Ancient Greek Sandals, Aumorfia, Callon London, Currently ooo, Elei, Evren Kayar, George Troch, MAAN Island Wear, Mantility, Pame, Romane Prunières, Sanktoleneo, St. Pia, Zazie Lab ve Zeus +Δione markaları yer alıyor. Perasma mağazası, sergi mekânı olan Kandioglou Malikanesi'nde bulunuyor.
Önümüzdeki dönemde Perasma, İstanbul ve Atina'daki varlığını sürdürürken, çağdaş sanat ve kültür ekseninde yeni diyaloglar geliştirmek amacıyla çalışmalarını farklı coğrafyalara genişletecek. Leros, platformun önemli merkezlerinden biri olmaya devam edecek ve ada, sanatçılar ile yaşadığı çevre arasındaki etkileşimleri inceleyen projelere ev sahipliği yapmayı sürdürecek. "Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt"ı (Tuz Gibi Çözülen Elbiselere Katlamak Denizi) Leros adasında ziyaret etmek için son tarih 24 Ağustos.