Güney kasabasının bereketli topraklarında başlayan Pamukkale'nin hikâyesi, nesillerdir süren bir emeğin, bağlılığın ve dönüşümün hikayesi. Selda Tokat, yönetim kurulu başkanı olarak hem aile mirasını sürdürüyor hem de bölgenin geleceğini şekillendiren güçlü bir bakış açısı sunuyor. Gelenekle modern yaklaşımı bir arada tutan bu yolculuk, ona hem iş dünyasında hem de bulunduğu coğrafyada farklı bir sorumluluk yüklüyor. Üzüm bağlarından aldığı ilhamla Tokat, stratejik adımlarını da berraklıkla kuruyor. Sohbetimizde ise üretim geleneğinin köklerinden başlayıp, bugün aldığı şekle kadar uzanan süreci samimiyetle aktarıyor.
Ailenizin yıllara yayılan üretim geleneğini ve dünyasını izleyerek büyümek, sizin hayatınızı ve görüşlerinizi nasıl şekillendirdi?
Hani şarkıcılar "Çocukken de şarkı söylüyordum" der ya, ben de çocukken ne olacağımı bilerek büyüdüm. Ailede şu anki işimizin içinde çok insan vardı ve amcam da bunlardan biriydi. Bense her şeyi yıllar öncesinden planlayan, daha doğrusu hayal kuran biriydim. Hayal kurmak benim için hayat mottosu gibiydi. Okullar, yaşayacağım yerler, yapmak istediğim işler... Hepsini hayal ederek büyüdüm. Hacettepe Gıda Mühendisliği'nde okudum. Üretimde çalışacağımı sanıyordum ama üniversitedeyken bunun bana göre olmadığını anladım. O dönem "Satış ve pazarlama tarafında olmalıyım" diye karar verdim ve yeni bir süreç başladı. Şimdiyse şirkette 26'ncı yılımı bitiriyorum. Ben inanıyorum ki insanın başaramayacağı hiçbir şey yok. Yeter ki istesin, sakince planlasın ve uzun vadeli hayalleri ile yol alsın.
Şu an karşımda çok istikrarlı, güçlü ve güler yüzlü bir kadın görüyorum. Bu noktada istikrardan devam etmek istiyorum. Sizce Pamukkale'nin uzun soluklu bir marka olmasında istikrar nasıl bir rol oynuyor?
Pes etmeyerek. Vazgeçmeyerek, ısrarcı olarak... Kendinize, yaptığınız işe, ailenize, toprağınıza sadık kalarak. Dürüstçe çalışınca hepsinin bir karşılığı olduğuna inanıyorum. Hayatta konuştuğumuz tüm o zorluklar... Onları aşmanın yolu hep istikrardı. Vazgeçmemek ve yine hayal kurmaya devam etmek.
Ailenizden devraldığınız mirası bugünün dünyasında yenilikçi tutmak için nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Ben güncel kalmaya çok inanıyorum. Hayatın her yerinde, teknolojide, üretimde, gelenekte; kızımla, yeğenlerimle ilişkimde, ekiple iletişimimde ve her alanda güncel kalmak benim için çok önemli. Mesela genç dünyanın tüketim alışkanlıkları değişiyor. Türkiye pazarı da dünyayla birlikte dönüşüyor. Biz de bu değişimi gördüğümüzde genç kitlelere hitap eden teneke ambalaj planlıyorduk ama tam o dönemde regülasyon geldi. Biz de kapak yeniliğine gittik. Bu sene yaptığımız yeni şişe de bunun bir örneği. Dünyada çok yaygın ama Türkiye için çok yenilikçi bir şeydi. Zaten Türkiye'de hep yenilikçi işler yapmaya özen gösteriyoruz. Ama biz o tabuyu da kıracağız. Raflarda çevir-aç kapakların yerini bulacağına inanıyorum. Çünkü bizde büyük kitleler henüz dünyanın biraz gerisinde bu konuda; hâlâ bir tabu var.
Üretim sürecinin dışında, sizi en çok besleyen ilham kaynakları neler?
Bağlar... Ne zaman üzülsem, sevincim olsa, yorulsam; bağlara adım attığım anda hepsi geçer. Çok fazla kararımı da bağlarda almışımdır. Benim için bağlar bambaşka bir yer. O uçsuz bucaksızlık hem toprağın gelişimini görmek hem de hayallerin sınırsızlığını hissettirmek... Her seferinde "Ne kadar şanslıyım" dedirtir bana.
İnsanın toprağı tanıması, kendini tanımasıyla benzer mi sizce? Bölgenin doğasıyla kurduğunuz bağ size nasıl bir perspektif kazandırdı?
Bence çok benzer. Şöyle bir söz vardır: "Bir şeyi nasıl yaptığın, her şeyi nasıl yaptığını gösterir." Kendinizi tanıyorsanız, çevrenizi; eşinizi, ailenizi, ekibinizi, ülkenizi hatta yavaş yavaş kasabanızı ve en temelinde toprağınızı tanırsınız. Toprakla kurduğunuz ilişki sizi her zaman güçlü kılar. Toprağı bilmek, ona basmak, onunla temas etmek her zaman güç ve güven veriyor bana. Muhtemelen bunun yansımaları işime ve hayatıma da geçmiştir.
İşiniz gereği çok katmanlı bir süreci yönetiyorsunuz. Zaman içinde geliştirdiğiniz en değerli alışkanlık veya disiplin nedir?
Dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyoruz aslında: gelişime açık olmak. Her ne kadar gelenekçi bir tarafım olsa da çok şanslıyım; yeğenlerimle çalışıyorum, kızımla yaşıyorum ve bu yüzden gelişime açık olmayı doğal olarak içselleştiriyorum. Bence insanın çok kalın çizgileri olmamalı; gerekirse esnetecek alan bırakmalı. İyi bir yönetici için en önemlisi bu bence. İstikrar, çalışkanlık zaten olması gerekenler... Ama esneyebilmek, uyumlanabilmek çok daha kritik. Çünkü hayat değişiyor, insanlar değişiyor, fikirler gelişiyor. Var olabilmek için uyumlanmayı bilmek lazım, tabii dozunda.
Denizli ve çevresinin iklimi, kültürü ve ritmi sizce bu markanın karakterinde nasıl bir iz taşıyor?
Aslında direkt kasabamıza, Güney'e inmek isterim. Çünkü Denizli'nin kuzeyinden çok farklı bir bölge. Güney, büyük Menderes'in geçtiği, ortalama 800 metre rakımlı bir plato. Dünya için de Türkiye için de çok özel bir bölge. Türkiye'deki üzüm üretiminin yaklaşık yüzde 45'i bu bölgeden çıkıyor. Ve gururla bu bölgeyi biz yarattık diyebilirim. Yüzyıllardır bağ bölgesiydi ama bağ alanlarının hızla büyümesi amcam Yasin Tokat, ardından aile, sonra da bize inanan çiftçiler sayesinde oldu. Bağlara 10 dakika uzaklıktaki üretim tesisimizde çalışıyoruz. Bu bize büyük bir avantaj sağlıyor. Sanki küçük bir şatonun bağında üzümü fermente eden aileler gibi ama biz altı milyon litre üretim yapıyoruz. Bu büyük bir gurur. Dolayısıyla ben hem bizim ürünlerimizi hem de genel olarak bu kültüre yakınlığı olan tüm Türkiye'yi daha sakin, daha pozitif bir yerde hayal ediyorum. Bu alışkanlığın insanları daha barışçıl, daha az öfkeli, hem kendileriyle hem hayatla hem de birbirleriyle daha uyumlu kıldığına inanıyorum. Kendi kasabamızda da bunu görüyorum: İnsanlar daha yardımsever, daha mutlu, hayata daha olumlu bakan bir yapıda. Bunun yaşam biçimi içinde önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum.
Seyahat ettiğiniz yerler arasında sizin için özel bir anlam taşıyan, dönüştürücü bir bölge var mı?
Bordeaux. Bordeaux'yu her zaman çok sevdim. İlk kez yaklaşık 25 sene önce gittiğimde büyük bir hayranlık ve aynı zamanda hafif bir üzüntü duyup dönmüştüm: "Biz hep birlikte neden böyle olamıyoruz?" diye. Küçücük bir bölgenin bütün dünyayı nasıl domine ettiğini, küçük üreticilerin ne kadar güçlü olabileceğini gördüm. Hayatımda en çok etkilendiğim bölgelerden biridir. Tabii Fransa'da başka bölgeler de benim için özel. Son olarak iki yıl önce yine Fransa'da Sancerre'dan çok etkilendim. Küçücük bir alanın nasıl dev bir ekonomi yarattığını görmek bana çok ilham verdi. Hatta oradan döner dönmez üç farklı markayı tescil ettirdim ve hedeflerimin arasına yerleştirdim. Şu an biraz da o yönde ilerliyoruz.
Günlük hayatınızın temposunda kendinizi yenilemek için yaptığınız etkili ritüelleriniz var mı?
Ata binmek hayatımda çok özel bir yerde. Yaklaşık 23 yıl önce attan düşüp ciddi bir sakatlık geçirmiştim, o yüzden uzun süre ara vermek zorunda kaldım. Şimdi yıllar sonra yeniden döndüm ama artık iddiasız, sadece keyif aldığım bir aktivite olarak. Kafamı tamamen sıfırladığını hissediyorum. Bir de tenis oynuyorum ve o da aynı etkiyi yaratıyor. O an hiçbir şey düşünmüyorum.
Son olarak Pamukkale'nin geleceğini şekillendirecek bir hayaliniz var mı?
Ben her zaman umutlu biriyim. Ülkemiz adına, kendi adıma, ailem ve işletmemiz adına hep iyi şeyler düşünen bir yapım var. Pamukkale için en büyük hayalim ise şu: Amcam Güney'i Türkiye'ye bir değer olarak hediye etti. Bu, bölgemiz adına büyük bir devrimdi. Şimdi ben de Güney'i ülkemize bir deneyim rotası olarak hediye etmek için çalışıyorum. İnsanlar artık her şeyin bir deneyim sunmasını istiyor. Bizim de amacımız insanlara kendilerini iyi hissettiren, bağlarla, doğayla ve gastronomiyle iç içe özel bir deneyim sunmak. İnanıyorum ki bu yıl açtığımız restoranda olduğu gibi önümüzdeki süreçte bölgedeki diğer üretici arkadaşlarla birlikte çok güzel deneyimlerin yaşanacağı bir alan oluşturacağız.