Gucci, 2026 Cruise koleksiyonu ile Floransa'ya geri dönmekle kalmadı; köklerine temas ederek modanın hem maddi hem de duygusal hafızasına dokundu. 15. yüzyıldan kalma Palazzo Settimanni'nin taş duvarları içinde yankılanan bu gösteri, sadece bir defileden ziyade, zamanla kurulan çok katmanlı bir diyalogdu. Rönesans saraylarının ince işçiliğiyle rave kültürünün görsel maksimalizmi arasında gidip gelen bu koleksiyon, hem tarihi yeniden biçimlendirdi hem de ona bugünün görsel kodlarını da entegre etti.
Öncelikle defilenin gerçekleştiği mekan olmasının yanı sıra başka alametifarikalarıyla da önem taşıyan Palazzo Settimanni odaklanalım. Çünkü burası markanın kimliğine yön veren kültürel ve tarihsel bir damar niteliğinde. Floransa'nın Oltrarno bölgesinde, Arno Nehri'nin güneyinde konumlanan bu 15. yüzyıl yapısı, yüzyıllar boyunca aristokratik konutlardan atölyelere evrilerek yaşayan bir tarih kitabı gibi katman katman anlam biriktirmiş. 1953 yılında Gucci tarafından satın alınmasıyla birlikte bina, uzun yıllar boyunca marka üretiminin merkez üssü olmuş; Tom Ford döneminde ise showroom olarak kullanılmış.
Floransa ise modanın kendine ait bir zaman biçimi olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. Kumaşlarda akan yüzyıllar, monogramın içinden sızan arşiv belleği, dev omuzlarla çizilen silüetler, Gucci'nin geçmişte olanı bugünün sokak kültürüyle yeniden düşündüğünün ipuçlarıydı. Koleksiyon, sembollerin ötesine geçip duygulara ve hafızalara hitap eden güçlü bir anlatıya sahipti. Yüzyılların dokuması brokarlar, ipek jakarlar ve zarif kadifeler, markanın Floransa'daki el işçiliği mirasıyla iç içe geçmişti.
Bu koleksiyonun merkezinde yer alan Gucci Arşivi ise gösterinin hem sahnesi hem de ilham kaynağıydı. Gucci 2026 Cruise, moda tarihine referans veren noktalara sahipti. Her adımıyla 'sprezzatura'yı –meşhur İtalyan inceliğiyle yapılan zahmetsizlik sanatını – sergileyen lüksün yeni anlamının görünmekten ziyade, hissettirmek olduğunu hatırlatıyordu. Koleksiyonun diliyse düşünsel bir tercihti. Geçmişin notlarını bugünün temposuna çevirmek de bunlardan biri.
1980'lerden Pomellato tasarımlarından ilhamla yaratılan "Monili" mücevherler, deri ile altının, nostalji ile çağdaşlığın iç içe geçişini temsil ediyordu. Gucci'nin klasik Horsebit çantaları yumuşatılmış yeni formlarıyla hem tanıdık hem de taze bir his uyandırdı. Ama daha derine inince görülen şey, yalnızca ikonografik bir yeniden üretimin yanı sıra anlamla yapılan bir müzakereydi. Demna Gvasalia'nın markanın yeni kreatif yöneticisi olarak Temmuz'daki devralışından önce, bu koleksiyon eski direktörlerin -Ford, Michele, Giannini- mirasları, zamanın tozunu silkelercesine bir araya gelmişti. Gucci burada kendi geçmişine yalnızca saygı duruşunda bulunmamış, onunla yaratıcı bir çatışmaya da girmişti.
Fotoğraflar: Gucci Press