Gözle göremediğimiz ama her adımda bıraktığımız bir iz var; karbon ayak izimiz. Her sabah açtığımız ışık düğmesi, marketten aldığımız plastik poşet, gelişigüzel tükettiğimiz su, görünmez ama etkili bir sorumluluğun parçası. Dünya sessizce alarm veriyor; ormanlar susuyor, denizler kirleniyor, iklim dengesini yitiriyor. Ama iyi haber şu ki, bu gidişatı değiştirmek mümkün. Büyük değişim, küçük ama bilinçli adımlarla başlar. Her bireyin atacağı sürdürülebilir adımlar, birlikte dev bir dönüşüme yol açabilir. İşte tam da bu nedenle, sürdürülebilir yaşamın artık bir seçenek değil, bir hayat tarzı olduğunu belirten İyi Gelecek Sürdürülebilirlik Danışmanlığı Kurucusu ve CEO'su Aslı Pasinli, "Önemli olan bu yolculukta sürekli yol almak. Basit alışkanlık değişikliklerinin ne kadar kolay olduğunu ve bu değişikliklerin geleceğimiz için ne kadar kıymetli olduğunu anladım. Ben bu işe sabah uyandığım andan yatana kadarki alışkanlıklarımı gözden geçirerek başladım" diyor ve sürdürülebilir günlük yaşamın sırlarını paylaşıyor.
Uyanır uyanmaz çoğunlukla ilk ilişkimizi suyla kurarız. Diş fırçalarken veya duş alırken ne kadar su kullandığınıza bir bakın, hatta ölçün. Sadece bu farkındalıkla ve dikkatle dahi su kullanımınızı ciddi oranda düşürebilirsiniz. İklim krizinden dolayı bir senede yağan yağmur birkaç günde yağarken, sonrasında uzun süre yağış göremeyebiliyoruz. Ülkemize düşen yağışın ise sadece yüzde 25'ini depolayabiliyoruz. Bu sebeple tasarruf ettiğiniz her damla su, geleceğimiz için büyük nimet sayılıyor.
Atık meselesi de bireysel olarak çokça etki sağlayabileceğimiz alanlardan. İlk hedef atığımızı azaltmak olmalı. Tek kullanımlık birçok ürünü hayatınızdan çıkarabilirsiniz. Örneğin; ıslak mendil ve pipet, benim hayatımdan tamamen çıkardığım ürünlerden. Poşet yerine de olabildiğince tekrar tekrar kullanılabilen alışveriş çantalarını tercih edebilirsiniz. Spora giderken veya seyahate çıkarken, her zaman yanıma mataramı alıyorum, paketlenmiş suları ise hemen hemen hiç tercih etmiyorum. Sonuçta her oluşan atık bir kaynak israfı. Mecburen oluşan ambalaj ve cam atıklarını ayrı bir yerde biriktirip belediyenin geri dönüşüm kutularına atabilirsiniz. Ayrıca, evinizden çıkan tüm meyve, yumurta kabuklarını, yenilemeyen sebze saplarını ve kabuklarını ayrı bir yerde biriktirip kompostlayıp sonra da bahçelere bırakabilirsiniz. Bunu çok çok önemsiyorum çünkü o muz ve yumurta kabuklarının, şehrin 30 km dışına taşınması ve yakılması büyük kayıp. Bir de taşınırken onlarca kamyon atık yollara dökülüp heba oluyor. Kompostun çeşitli yöntemleri, internette ise bunun çok güzel anlatımları var. Kendinize en uygun olanı seçebilirsiniz. Apartmanda oturuyorsanız dahi, ürettiğiniz kompostu toprakla buluşturmak için, apartmanınızın bahçesini kullanabilirsiniz.
Sürdürülebilirlik adına diğer bir önemli konu da evimize giren her türlü gıda ve temizlik ürününün hikayesi. Özellikle deterjan konusu çok sıkıntılı. Sularımızı geri dönülmez şekilde kirleten, içinde kimyasal ve mikroplastik bulunduran temizlik malzemelerinden uzak durabilirsiniz. Örneğin; Arap sabunu son derece çevreyle dost. Sirke karbonat ve limonu karıştırarak temizlik ürünü de üretebilirsiniz. Gıda meselesine gelince... Evime giren her ürünün kim tarafından nasıl üretildiğini takip etmeyi önemsiyorum. Sertifikalı olmasa da muhakkak ilaçsız üretilmiş ürünleri tercih etmekte fayda var, ne kadar şekilsiz form, o kadar iyi. Uzun seneler gıda topluluklarından veya üretici pazarlarından alışveriş yaptım. Ekolojik üreticiyle sizi buluşturan bir takım gıda grupları var, WhatsApp üzerinden siparişleri alıp iletiyorlar. Çekirdek Türetici bunlardan biri; iyi üretici ile türeticiyi buluşturuyor. Yüzlerce üyesi var. Siz de tercih edebilirsiniz.
Ben geçen sene Ege'de kiraladığım bir tarlada kendim üretim yapmaya başladım. Birçok sebzemi, yerelde yaşayan çiftçilerin iş birliğinde onarıcı tarım yöntemi ile üretebiliyorum artık. Şimdilik istanbul'a kargolanıyor ama ileride tarlamdan koparıp direkt pişirebilmeyi hayal ediyorum. Eğer bir karış toprağınız varsa ya da balkonunuz, siz de üretim yapabilirsiniz. İstanbul'da saksıdaki ağacımın verdiği meyvelerin bereketi gerçekten çok şaşırtıcı. Özetle, tüm ihtiyacınızı üretemeseniz de bir sap maydanoz dahi üretmek büyük fayda. Hem o maydanoz uzaklardan taşınmamış oluyor hem de hikayesini bildiğiniz sağlıklı ürünler tüketmiş oluyorsunuz.
Et tüketimimi de kendi sağlığım ve doğa için oldukça sınırladım. Bir dilim etin tabağa gelene kadar doğaya bıraktığı iz ile bir tabak mevsiminde pişmiş ıspanağın doğaya bıraktığı iz arasında çok büyük fark var. Tabii yerli ürün hikayesi de çok önemli. Yakın çevremizde mevsiminde yetişmiş nar yemek varken, dünyanın öbür ucundan gelen ananası tüketmek kişisel karbon ayak izimizi arttıran en önemli faktörlerden. Yemek pişirirken sebze ve meyvelerin tüm kısımlarını kullanmak da oldukça önemli. Sapların ve kabukların hem besin değeri hem lezzeti gayet yerinde. Özge Şahin'in yeni çıkan "Atıksız Mutfak" yemek kitabında birçok tarif bulabilirsiniz.
Ulaşım için de mümkün olan her fırsatta ya yürüyor ya da bisiklet kullanıyorum. Uzak mesafenin söz konusu olduğu elzem durumlarda ise olabildiğince toplu taşımaları kullanmaya çalışıyorum. Araçla gitmem gerektiğinde de elektrikli aracımı tercih ediyorum. Türkiye'de altyapının çok hızlı şekilde ilerlediğini görüyorum. Bu sebeple elektrikli araçlar, özellikle şehir içi için şahane bir alternatif.
Giyim konusunda da tekrar kullanmanın keyfini keşfettim. Bir tişört üretmek için harcanan su ve kimyasal miktarını düşünerek, dolabımda giymediğim kıyafetlere bir şans daha vermeye karar verdim. Tadilatla, tamirle yenilenen kıyafetlerimden keyif alıyorum. Daha önce hiç yapmadığım yaratıcı kombinler sayesinde yeni alışveriş ihtiyacımı da azalttım. Alışveriş yaptığım zaman da nasıl üretildiğini sorguluyorum, çevreye saygılı markaları tercih ediyorum.
Fotoğraf: iStock