Rick Owens'ın dünyası, ilk bakışta bir oyun alanı gibi görünebilir. Oysa biraz daha yaklaştığınızda, markaların aynı zamanda birer topluluk olduğunu hatırlatan olgular bulursunuz. Duruşundaki kapsayıcılık ve maneviyatındaki ritüele dayalı anlayışıyla keşfetmeye değer fikirlere sahiptir. Paris'te Palais Galliera'da açılan ve 4 Ocak 2026 tarihine kadar ziyaretçilerini bekleyen "Temple of Love" sergisi de Rick Owens'ın tasarımlarını bir moda retrospektifinden çok, bir insanlık hikâyesi olarak sunuyor bize.
Rizzoli Couverture du Catalogue Rick Owens Temple of Love © Owenscorp
1961 Kaliforniya doğumlu Owens, sokaklardan Hollywood'un nostaljik etkisine, 30'ların ihtişamından yeraltı kültürlerine kadar uzanan bir hafıza örgüsüne sahip. Kendi markasını 1992'de kurduğunda, "imkânsızlık" onun yaratıcı kaslarını daha da güçlendirmişti. Hurda kumaşlar, askeri battaniyeler, yıkanmış derilerse tasarım dilinin temelini oluşturuyordu. O, giysi tasarlamanın ötesinde materyallere yeni bir yaşam alanı sundu.Essayages pour la Collection Hommes Babel PE19, Palais Bourbon, Paris, 19 Juin 2018 © Owenscorp
Ona göre lüks, zenginlikten ziyade hayatta kalabilmenin ve kendine sadık kalmanın yeni bir biçimiydi. Rick Owens'ın felsefesini ve bakış açısını bize tüm ayrıntılarıyla sunan sergiyse sadece Palais Galliera'nın içini değil, dışını ve bahçesini de dönüştürüyor. Müzenin heykelleri, parlayan payetlerle kaplı kumaşlara sarılmış. Bahçede ise brütalist çizgide tasarladığı 30 beton heykel, adeta onun iç dünyasını toprağa kök salmış gibi sergiliyor.Bu ham müdahaleler, Owens'ın hem narin hem de sarsıcı ruhunu mekâna yayıyor. Kaba, ham ve anıtsal formları; geleneksel güzellik kavramlarını bilinçli şekilde reddederek strüktürün çıplaklığını ve materyalin doğallığını anıyor. Onun tasarımları sergide, brütalist mimariden aldığı ilhamı daha net bir şekilde kutlama fırsatı yakalıyor. Ve elbette, Kaliforniya bağları da unutulmadan eklenen detaylar izleyiciyi etksi altına alıyor.
Kısacası Rick Owens'ın "Temple of Love"ı, bir retrospektiften çok bir içsel harita. Her "toz gri" tonunda, her keskin hatlı ceket veya akışkan elbise formunda; aşkın, korkunun, öfkenin ve güzelliğin izlerini bulmak mümkün. Bu sergi, bize tasarım vasıtasıyla karanlığın içinden nasıl bir tapınak inşa edileceğini, ve bu tapınağın ancak samimiyetle ayakta durabileceğini gösteriyor. Kalbimizi biraz olsun aralayarak bir topluluğa dahil olma güdülerimizi yeniden açığa çıkarıyor.
Fotoğraflar: Palais Galliera'nın izniyle