Görünmeyeni görünür kılmak, çağdaş sanatın belki de en temel arzularından biri. Bu görünmeyen, bazen politik bir söylemin dışa vurumu, bazen bireysel hafızanın katmanları, bazen de kadınların tarih boyunca bastırılmış sesleri olabilir. Sonuçta sanat, tarihi boyunca ataerkil toplumlarla temsil araçlarını şekillendirdi. Ancak son yıllarda, bu tek sesliliği kırmak adına kurumsal desteklerin, bağımsız oluşumların ve kolektif direnişlerin sayısı artıyor. Kadın sanatçılar sadece temsiliyet kazanmakla kalmıyor, üretimlerinin biçimi ve içeriğiyle sanatın sınırlarını yeniden tanımlıyor.
Bu dönüşümün en önemli örneklerinden biri, "Max Mara Art Prize for Women". 2005 yılından bu yana Whitechapel Gallery, Max Mara Fashion Group ve 2007'den itibaren Collezione Maramotti iş birliğiyle düzenlenen bu prestijli ödül, Birleşik Krallık'ta yaşayan ve çalışan, kariyerinin kritik eşiğindeki kadın sanatçıları desteklemek üzere kurgulanmış. Fakat bu ödülü benzerlerinden ayıran şey kadınlara özel oluşuyla beraber sanatçının pratiğini dönüştürmeye yönelik sunduğu çok katmanlı destek ağı. Maddi bir ödül yerine, sanatçının üretimini derinleştirmesine olanak tanıyan, İtalya'nın farklı şehirlerinde geçirdiği altı aylık bir araştırma ve üretim sürecinden oluşan özel bir rezidans programı sunuluyor.
Sanatçı, bu süreç sonunda hem Whitechapel Gallery'de hem de Collezione Maramotti'de kişisel sergi açıyor. Üstelik üretilen eser, Collezione Maramotti'nin dünya çapında bilinen koleksiyonuna dahil ediliyor. Ve şimdi bu kolektif deneyim, 20 yılın ardından bir sergiye dönüşüyor. Floransa'daki Fondazione Palazzo Strozzi, 17 Nisan–31 Ağustos tarihleri arasında "Time for Women!" sergisi, "Max Mara Art Prize for Women" kazananlarının eserlerine ev sahipliği yapıyor.
"Time for Women!" sergisi, 2005'ten bu yana Max Mara Art Prize for Women'ın kazananı olan dokuz sanatçının eserlerini bir araya getirerek çağdaş sanatın kadın yaratıcılarıyla nasıl dönüştüğünü gösteriyor. Margaret Salmon, gündelik yaşamı belgesel estetikle birleştirirken; Hannah Rickards ses, dil ve doğa olgusu üzerinden mekan deneyimini sorguluyor. Andrea Büttner ise 2011 yılında The Poverty of Riches başlıklı projesiyle ödüle layık görülmüştü. Dinsel ikonografiyle çağdaş sanat arasındaki çizgide yürüyen Büttner, yoksulluk ve tevazu gibi kavramları el yapımı estetikle buluşturuyor. Emma Talbot'un çalışmaları, kişisel anlatılarla mitolojiyi birleştiriyor. 2020'de geliştirdiği projesinde, çizim, tekstil ve performansı harmanlayarak kadın bedeni, yaşlanma ve duygular üzerine görsel bir meditasyon sunuyor. Son olarak Dominique White, denizcilik tarihinden ve Afro-fütürizmden beslenen heykelleriyle sergide yer alıyor. Metal, ip ve deniz enkazı gibi malzemelerle kurguladığı işler, kara ile aidiyet arasındaki ilişkiyi sorguluyor ve "devletsiz" olma haline şiirsel bir ağıt yakıyor.
Sergide yer alan işler; resim, video, heykel ve enstalasyon gibi çok yönlü araçlarla, kimlik, hafıza, beden ve toplumsal yapı gibi meseleleri irdeleyen bir katmanlar bütünlüğü sunuyor. Her bir eser, kişisel gözlemlerle, evrensel meselelere dair sezgisel bir köprü kuruyor. Böylece sergi hem bireysel yaratım süreçlerini hem de kadın sanatçıların tarih boyunca maruz kaldığı dışlanmanın ve görünmezliğin sanatsal yollarla aşılabileceğini de gösteriyor. Bu noktada Max Mara'nın bu ödül aracılığıyla üstlendiği rol, çağdaş sanatın içinde kurumsal desteğin nasıl dönüştürücü olabileceğini gözler önüne sermek.
Bu sadece kadın sanatçılara sağlanan lojistik bir olanak değil; düşünsel bir pozisyon önerisi. Max Mara'nın marka değerlerine vurgu yapan "Forget Perfection, You Are Remarkable!" kampanyası gibi bu ödül de her kadının içindeki güç ve özgüveni kutluyor. Özellikle kadın sanatçılara yalnızca "temsil edilme" değil, aynı zamanda anlatma ve yeniden kurma hakkı veriyor. Bu bağlamda "Time for Women!" sergisi, estetik bir dönüm noktası olmaktan çok, politik ve entelektüel bir hatırlatma işlevi görüyor.
Fotoğraflar: Collezione Maramotti'nin izniyle