Kahve içmek, pek çoğumuz için gün içinde sıkça tekrarladığımız bir alışkanlık... Kimimiz "but first coffee" diyerek sabah bir fincan kahveyle güne başlıyor, kimimiz yemek sonrası içmeden sofradan kalkamıyor, kimimiz iş ve okul hayatında bir çeşit ayılma aracı olarak kullanıyor, kimimiz de arkadaşlarla sosyalleşirken kahveyi özne olarak hayatına katıyor... Hal böyle olunca her geçen gün kahve kültürümüzü geliştiren yeni kahve çeşitleri ortaya çıkıyor. Son yıllarda ise yaz döneminde soğuk kahveler hayatımıza dahil olmaya başladı. Cold brew de son dönemde duymaya başladığımız bir trend. Peki nedir cold brew? Cold brew, bir kahve çeşidinden öte demleme yöntemi olarak kahve kültürümüze yepyeni bir dokunuş katıyor. Yalnız adından yola çıkarak onu, buz eklenmiş sıradan bir kahveyle karıştırmamak gerek; çünkü bu demleme yöntemi sabır ve özen istiyor, ortaya çıkan kahve ise çok daha derin, aromatik ve ferahlatıcı oluyor. Klasik tatlardan sıkılanların ya da kahveyi yeni bir deneyim olarak yaşamak isteyenlerin vazgeçilmezi haline gelen cold brew, yazın keyfini en saf haliyle çıkarmak isteyenler için birebir. Gelin, bu soğuk demleme sanatının detaylarına birlikte bakalım.
Kahveyi sıcak suyla değil de uzun saatler boyunca soğuk suyla, yavaş yavaş demleyerek bambaşka bir deneyim yaratmak mümkün. İşte cold brew tam da bunu yapıyor; kahve çekirdeklerinin soğuk suyun içerisinde uzun süre demlenmesiyle, klasik kahve alışkanlıklarını değiştirerek çok daha hafif, dengeli ve ferah bir lezzet sunuyor. Bu yöntem, her ne kadar Japonya ve Güney Kore'de "Kyoto tarzı" adıyla tanınmış olsa da, en kabul görmüş hikâyelerden birine göre ilk olarak 1600'lü yıllarda Hollandalı denizciler tarafından keşfediliyor. Uzun yolculuklarında enerji ve kafeine ulaşabilmek için gemide kahve demlemenin yollarını arayan denizciler, o dönem kaynar su kullanamıyor. Okyanusun düşük dereceli havasında soğuyan suda, ellerindeki kahveyi demleyerek ilk cold brew örneklerini elde ediyor ve sonuçtan memnun kalıyorlar. Geliştirilen bu yöntem, önce denizciler arasında yayılıyor, ardından Japonya'ya ulaşan gemiler aracılığıyla Japon halkında da popülerleşerek Kyoto kahvesi adıyla anılmaya başlıyor. İşte o andan itibaren cold brew zamanla tüm dünyaya yayılıyor. Özellikle sıcak günlerde onu bu kadar popüler kılan ise yalnızca ferahlatıcı olması değil, aynı zamanda kahvenin kendi doğal aromasını ve yağlarını acılıktan arındırarak öne çıkarması. Cold brew, yoğun ama rahatsız etmeyen aromasıyla uzun bir tat bırakıyor ve mideye yüklenmeden keyif veriyor. Üstelik sabırla hazırlanan bu kahve, hızlı tüketim kültürüne ufak bir mola verip kahveyi yeniden tanımaya davet eden bir ritüel gibi.
Cold brew yapmak aslında çok basit ama biraz sabır gerektiriyor. İşe iri çekilmiş kahveyle başlamak önemli; ince çekirdek kullanıldığında kahvenin suyu bulanıyor ve lezzeti olması gerektiği gibi olmuyor. Genel ölçü, 1 ölçü kahveye 8 ölçü soğuk su şeklinde. Geniş bir kaba önce kahveyi koyup ardından soğuk suyu ekleyin, güzelce karıştırın ve kabı sıkıca kapatın. Cold brew için farklı yöntemler olsa da en çok tercih edilen yöntem cold drip metodu olarak biliniyor. Bu yöntemde, su ve buzlar saatler içinde yavaşça eriyerek kahvenin içinden geçiyor; yoğun bir aroma elde ediliyor. Bu süreç ortalama 20 saat kadar sürebiliyor. Eğer bu kadar uzun beklemek istemiyorsanız klasik soğuk demleme yöntemiyle en az 12 saat, dilerseniz 24 saate kadar buzdolabında ya da oda sıcaklığında demleyebilirsiniz. Demlenme süresi ne kadar uzun olursa kahvenin aroması o kadar derinleşip yoğunlaşıyor. Süre dolunca ince bir filtreyle kahveyi telvesinden süzüp buzla servis edebilirsiniz. Elde edilen bu kahve konsantresi özellikle sert ve soğuk kahve sevenlerin favorisi; dilerseniz sade içebileceğiniz gibi biraz su, süt ya da buzla hafifleterek ferahlatıcı bir soğuk kahve deneyimi yaşayabilirsiniz.
Fotoğraflar: iStock