Scarlett Johansson, sinema dünyasında kimliğin çokluğunu ve dönüşümünü en etkileyici şekilde yansıtan oyunculardan biri. Hollywood'un en parlak yıldızlarından olmasına rağmen kariyerini sadece gişe filmleriyle değil, farklı yönetmenlerle kurduğu özgün işbirlikleriyle de inşa etti. Lost in Translation'daki kırılgan yalnızlık, Under the Skin'deki yabancı varlık ya da Marriage Story'deki yoğun duygusal portre... Johansson, her seferinde bambaşka bir yüzünü göstererek izleyiciyi kendisiyle birlikte değişime davet ediyor.
Bu kez onun yolculuğu, çağdaş sinemanın en özgün anlatıcılarından Yorgos Lanthimos'un dünyasına taşınıyor. Absürd gerçeklik ve tekinsiz şiirselliği harmanlayan yönetmen, Johansson'u kısa filminde farklı kimliklere büründüğü ritüellerin merkezine yerleştiriyor. Modern hayatın tanıdık mekânları içinde tekrarlanan bu gizemli sahneler, Johansson'u birden fazla bedende, farklı ruh hâllerinde yeniden karşımıza çıkarıyor.

Tüm bu dönüşümlerin odağında ise Prada'nın sembolik çantası, Galleria bulunuyor. Lanthimos'un kamerasında Galleria, yalnızca bir moda aksesuarı değil; ritüelin kalbinde yer alan bir totem, bir tılsım, bir geçiş nesnesi olarak beliriyor. Johansson'un her farklı kimliğe adım atışında, Galleria da yeniden anlam kazanıyor. Tıpkı her sezon yeniden yorumlanan tasarımıyla sürekli dönüşen bir obje oluşu gibi, filmde de kimliğin akışkanlığını simgeleyen bir araç haline geliyor.

Prada, yıllardır Galleria çantasını yalnızca bir ürün olarak değil, sinema aracılığıyla bir anlatı nesnesi olarak ele alıyor. Jonathan Glazer ile başlayan ve bu yıl Yorgos Lanthimos'un eline teslim edilen bu yaratıcı yolculuk, moda ile sinemanın nasıl iç içe geçebileceğini gösteren güncel bir örnek. Sonuç, Johansson'un çok katmanlı oyunculuğu ile Lanthimos'un tekinsiz estetiğini buluşturan; hem sinema hem de moda dünyasında yankı uyandıran bir kısa film.
Fotoğraflar: Prada