Lüks tatil anlayışı artık yalnızca ihtişamlı lobiler, Michelin yıldızlı menüler ya da sonsuzluk havuzlarıyla tanımlanmıyor. Yeni nesil gezginler, geçici bir konaklamadan fazlasını arıyor; doğayla uyumlu, etik değerlere saygılı ve çevresel ayak izini en aza indiren bir deneyim... Bu değişim sadece bir trend değil; otelcilik dünyasında köklü bir dönüşümün sinyali. Sürdürülebilir otelcilik artık yalnızca vizyonerlerin değil, sektörde var olmayı sürdürebilmek isteyen herkesin gündeminde. Peki, bu dönüşümün öncüsü kimler? Dubai'nin simgesi haline gelen Atlantis The Palm ve Maldivler'in doğayla bütünleşmiş lüks cenneti Joali, bu soruya ilham verici cevaplar sunuyor. Türkiye'de de bu farkındalık giderek büyüyor. Ülkenin en prestijli otellerinin genel müdürleriyle gerçekleştirdiğimiz özel röportajlarda, sürdürülebilirlik vizyonlarını, attıkları somut adımları ve geleceğe dair planlarını dinledik.
Maldivler'in masalsı doğasında, sürdürülebilirlik yalnızca bir sorumluluk değil, bir yaşam biçimi. Joali Maldives ve Joali Being, bu yaklaşımı lüksle harmanlayarak doğayla iç içe, bilinçli bir konaklama deneyimi sunuyor. "Neşeli sürdürülebilirlik" felsefesini benimseyen marka, çevre dostu uygulamalarıyla sadece tatil değil, dönüştürücü bir yolculuk vadediyor.
Joali için sürdürülebilirlik; doğayı korumanın yanı sıra, yerel toplulukları desteklemek ve konuklarına anlamlı bir deneyim yaşatmak anlamına geliyor. Bu bütünsel yaklaşım, tasarımdan inşaata, günlük operasyonlardan gastronomiye kadar her alanda kendini gösteriyor.
Joali'nin sürdürülebilirlik politikası, birçok alanda somut adımlarla şekillenmiş. Mercan rehabilitasyon projeleri, sorumlu deniz aktiviteleriyle çevredeki resif ekosistemleri korunurken; enerji verimliliği ve güneş enerjisi kullanımıyla karbon ayak izi azaltılıyor. Adaya özel tuzdan arındırma sistemleri, su tasarrufu sağlayan armatürler ve yerinde şişelenen su gibi uygulamalar ise hem çevreye hem de tedarik zincirine olumlu katkı sağlıyor.
Plastik kullanımının tamamen kaldırıldığı otelde, atıkların geri dönüştürülmesi ve organik materyallerin kompostlanmasıyla sıfır atık hedefine emin adımlarla ilerleniyor. Yerel zanaatkarlarla yapılan iş birlikleri ve çevre adalarda yürütülen eğitim projeleri ise Joali'nin toplumsal sürdürülebilirliğe olan bağlılığını ortaya koyuyor.
Joali'nin gastronomi anlayışı da bu sürdürülebilir yaşam biçimini destekliyor. Yerel balıkçılar ve çiftçilerle yapılan iş birlikleri sayesinde, mevsimsel ve taze ürünlerle hazırlanan menüler sadece lezzet değil, doğaya saygıyı da içeriyor. Ada içerisinde kurulan organik bahçelerde yetişen sebzeler, otlar ve yenilebilir çiçeklerle mutfaklarda gerçek bir "yerelden ilhama" dönüşümü yaşanıyor. Gıdaların her parçasını değerlendirme, fermente etme ve turşulama gibi yöntemlerle israf en aza indiriliyor; kompostlama uygulamalarıyla da atıklar yeniden toprağa hayat veriyor.
Joali, sürdürülebilirlik yolculuğunu daha da ileriye taşımaya kararlı. Önümüzdeki beş yılda hayata geçirilmesi planlanan projeler arasında güneş enerjisi altyapısının genişletilmesi, bilimsel kurumlarla ortak mercan araştırmaları, döngüsel tasarım anlayışının güçlendirilmesi ve karbon telafi programları bulunuyor. Ayrıca misafirlere ve yerel öğrencilere yönelik doğa terapileriyle çevresel farkındalık yaratmak da bu vizyonun bir parçası. Joali'de sürdürülebilirlik bir görev değil; gelecek nesiller için yaratılan, umut ve neşeyle dolu bir davet. Lüks ve doğa arasında kurulan bu ince denge, konuklarına yalnızca bir tatil değil, ilham veren bir yaşam deneyimi sunuyor.
Dubai'nin ikonik lüks destinasyonu Atlantis, The Palm da sürdürülebilirliği sadece bir sorumluluk değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı olarak benimseyen otellerden. 2021'de başlatılan Atlantis Atlas Project, otelin çevresel ve toplumsal etkisini dönüştürmeyi amaçlayan kapsamlı bir girişim olarak öne çıkıyor.
Atlantis, deniz yaşamını koruma konusunda kararlılıkla ilerliyor. Misafirlerin her deniz canlısı deneyimi için 1 ABD doları, BAE merkezli koruma projelerine aktarılıyor. Otel, bu girişimin, şimdiye kadar 120.000 ABD doları fon sağlayarak dokuz yerel sürdürülebilirlik projesine destek olduğunu müjdeliyor.
Atlantis, The Palm'da sürdürülebilirlik, günlük operasyonlara da entegre edilmiş durumda. Tek kullanımlık plastik şişelerin yerine filtrelenmiş su istasyonları kurulmuş ve 126.600 litre kullanılmış yemeklik yağ biyoyakıta dönüştürülmüş. Ayrıca, Aquaventure World'de tek kullanımlık bileklikler yerine yeniden kullanılabilir RFID özellikli silikon bileklikler kullanılarak 1.9 milyon tek kullanımlık bileklikten tasarruf sağlanmış.
Atlantis, The Palm ve Aquaventure World, beş yıl süren sürdürülebilir uygulamaların ardından EarthCheck Gold Sertifikası'na layık görüldü. Bu sertifika, otelin çevresel yönetim ve sürdürülebilirlik konusundaki liderliğini belgeleyen uluslararası bir onay olarak kabul görüyor.
Atlantis, The Palm, sürdürülebilirlik alanında sürekli olarak ilerlemeyi hedefliyor. Otel, enerji verimliliğini artırma, atık yönetimini iyileştirme ve topluluklarla iş birliğini güçlendirme gibi alanlarda yeni projeler üzerinde çalışıyor. Bu çabalar, Atlantis'in sürdürülebilir turizmde öncü olma vizyonunu destekliyor. Atlantis, The Palm'da konaklamak, sadece lüks bir tatil deneyimi sunmakla kalmıyor; aynı zamanda doğaya saygılı ve topluma katkı sağlayan bir yaşam tarzını da teşvik ediyor.
Ralph Radtke, Çırağan Palace Kempinski İstanbul Genel Müdürü ve Kempinski Residences Türkiye Bölge Direktörü
Boğaz'ın eşsiz güzelliğine nazır tarihi ihtişamıyla Çırağan Palace Kempinski İstanbul, şimdi de sürdürülebilirlik vizyonuyla dikkat çekiyor. Otelin Genel Müdürü ve Kempinski Residences Türkiye Bölge Direktörü Ralph Radtke, "Doğayı tüketmeden, koruyarak yaşatma" ilkesinin lüksle buluştuğu bu özel yolculuğun ipuçlarını paylaşıyor.
"Çırağan Sarayı gibi bir simgenin sorumluluğunu taşımak, yalnızca kusursuz bir hizmet sunmakla sınırlı değil bizim için. Aynı zamanda çevreye, topluma ve kültürel mirasa karşı duyduğumuz derin bir saygının da ifadesi olmalı. Sürdürülebilirlik bizim için yalnızca bir hedef değil; işimizin, kültürümüzün ve vizyonumuzun ayrılmaz bir parçası.
Bu yaklaşımı otelimizin her köşesine yansıttık. Enerji ve su yönetimi, atıkların geri dönüşümü, yerel istihdamın desteklenmesi ve çalışanlarımızın bu sürecin aktif birer paydaşı haline gelmesi... Tüm bu alanlarda somut adımlar atıyoruz. Lüks anlayışının artık sadece ihtişamla değil, sorumlulukla da tanımlanması gerektiğine inanıyorum.
Mutfağımızda da aynı felsefeyle hareket ediyoruz. Yerel üreticilerden taze ve mevsimsel ürünler alıyor, karbon ayak izimizi azaltırken aynı zamanda bölge ekonomisini destekliyoruz. Gıda israfını önlemek içinse porsiyon kontrolünden menü planlamasına kadar her detayı titizlikle ele alıyoruz.
Bu dönüşümde bizi en çok gururlandıran adımlardan biri, GSTC (Global Sustainable Tourism Council) tarafından belirlenen sürdürülebilirlik kriterlerine yüzde 100 uyum sağlayarak elde ettiğimiz sertifikamız oldu. Bu, uluslararası düzeyde verdiğimiz taahhüdün de bir göstergesi.
Geleceğe dönük hedeflerimiz de iddialı. Sıfır atık vizyonumuzla daha fazla geri dönüşüm, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımlar ve doğa ile uyumlu projeler planlıyoruz. Biz Çırağan'da lüksü, doğayla uyum içinde; kültürel değerlerle bütünleşmiş bir zarafet olarak tanımlıyoruz. Ve bu vizyonla yalnızca bir oteli değil, bir mirası geleceğe taşıyoruz."
Matthias Kindl, Mandarin Oriental Bosphorus, Istanbul Genel Müdürü
Lüks artık sadece konforla değil, duyarlılıkla da tanımlanıyor. Boğaz'ın zarif kıyısında konumlanan Mandarin Oriental Bosphorus, Istanbul, bu yeni çağın öncülerinden biri. Genel Müdür Matthias Kindl'in liderliğindeki otel, doğaya ve topluma saygılı bir hizmet anlayışını yalnızca uygulamakla kalmıyor; markanın DNA'sına da ustalıkla işliyor.
"Mandarin Oriental Bosphorus, Istanbul olarak doğaya, topluma ve geleceğe duyduğumuz saygıyı her adımımıza yansıtıyoruz. Bizim için sürdürülebilirlik, yalnızca çevreyle ilgili bir sorumluluk değil, uzun vadeli bir bağlılık. Doğal kaynakları korumak, yerel kültürü desteklemek ve topluluklara katkı sağlamak; lüks anlayışımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi.
İlk günden itibaren, sürdürülebilirliği otelimizin temel değerlerinden biri olarak ele aldık. Enerji ve su tasarrufu, atık yönetimi, tek kullanımlık plastiklerin azaltılması gibi konularda ciddi yatırımlar yaptık. Bugün misafirlerimiz odalarında konforun yanı sıra, çevreye duyarlı çözümlerle karşılaşıyor. Akıllı otomasyon sistemleriyle enerji tüketimini azaltıyor, düşük debili armatürlerle su kullanımını minimuma indiriyoruz. Bu süreçte hem teknolojiye hem de insan emeğine güveniyoruz.
Aynı hassasiyeti mutfaklarımızda da gösteriyoruz. Menülerimizde yer alan ürünlerin büyük çoğunluğu yerel tedarikçilerden, mevsiminde ve izlenebilir şekilde temin ediliyor. Yerel üreticileri desteklemek, sadece ekonomik değil kültürel bir değer de yaratıyor. Gıda israfını önlemek adına mutfağımızda oldukça titiz çalışıyoruz. Menü planlamasından porsiyon kontrolüne kadar tüm süreçlerde sürdürülebilirliğe öncelik veriyoruz.
Ayrıca, deniz ekosistemine katkı sağlamak amacıyla nesli tükenme riski taşıyan balıkları menülerimizden çıkardık. Bu tür kararlar, yalnızca çevresel değil, etik sorumluluğumuzun da bir yansıması.
Bu dönüşüm yalnızca otelin fiziksel süreçleriyle sınırlı değil. Ekibimizle birlikte yürüttüğümüz sosyal sorumluluk projeleri, bizim için sürdürülebilirliğin belki de en anlamlı tarafı. Hayvan barınaklarına yaptığımız ziyaretler, özel çocuklarla yürüttüğümüz projeler, çevre temizliği kampanyaları... Bütün bu çalışmalar sayesinde sürdürülebilirlik sadece kurumsal bir hedef değil, hepimizin kişisel motivasyonu haline geliyor.
İleriye dönük olarak da iddialıyız. Mandarin Oriental grubunun 2030 hedefleri doğrultusunda, enerji tüketimini yüzde 30, karbon salınımını yüzde 50, su kullanımını yüzde 40 azaltmayı; yenilenebilir enerji kullanımını artırmayı ve atık miktarını yarıya indirmeyi planlıyoruz. Yapay zeka destekli enerji yönetimi sistemlerinden, yerinde atık dönüşüm çözümlerine kadar birçok yenilik üzerinde çalışıyoruz.
Kısacası, sürdürülebilirlik bizim için bir tercih değil; kimliğimizin bir parçası. Ve inanıyorum ki lüks, çevreye ve insana duyarlı bir yaklaşımla yeniden tanımlanmalı. Biz de Mandarin Oriental Bosphorus, Istanbul olarak bu yeni tanımın öncüsü olmaktan gurur duyuyoruz."
Tunç Batum, Mandarin Oriental, Bodrum Genel Müdürü
Mandarin Oriental, Bodrum, doğanın kalbinde yer almanın sorumluluğunun farkında. Tunç Batum'a göre sürdürülebilirlik, otelin yalnızca çevreye duyduğu bağlılık değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir taahhüt.
"Bodrum'un doğal güzellikleriyle hem Türkiye'de hem de dünyada tanınan bir destinasyon olmasının yanı sıra, bu bölgenin çevresel ve kültürel zenginliklerini de koruma adına büyük bir hassasiyet gösteriyoruz. Sürdürülebilirlik, otelimizin DNA'sına işlemiş bir değer ve bu anlayışla, doğaya zarar vermemek için elimizden geleni yapıyoruz. Küresel sürdürülebilirlik girişimlerini benimseyerek, birçok uluslararası sertifikaya sahip olmanın gururunu yaşıyoruz. Bu anlamda aldığımız Mavi Bayrak, Green Key Ödülü, GSTC Sertifikası ve LEED Sertifikası gibi ödüller, sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizin birer göstergesi.
Ayrıca enerjimizi ve suyumuzu daha verimli kullanmak adına önemli adımlar attık. Örneğin, güneş enerjisinden daha fazla yararlanabilmek için otelimizin çeşitli alanlarına güneş panelleri kurduk. Bu paneller, restoranlarımızın mutfak operasyonlarını destekleyerek, servis alanlarımızda sıcak su sağlıyor. Tabii elektrikli araçlar ve elektrikli buggy'ler kullanarak da misafirlerimize karbon ayak izlerini azaltma fırsatı sunuyoruz.
Bunun yanı sıra, biyolojik arıtma sistemleri ile günde 650 ton atık suyu geri dönüştürüp sulama sistemlerimizde kullanıyoruz. Ters Osmoz teknolojisi sayesinde günlük 2.800 ton temiz su üretiyoruz ve bu suyu otelimizdeki tüm alanlarda, odalardan havuzlara kadar kullanıyoruz.
Bodrum'un mutfak kültürüne saygı göstermek ve yerel lezzetleri yaşatmak bizim için çok önemli. Mutfaklarımızda mevsiminde ve yerel ürünlerle hazırladığımız menülerle misafirlerimize taze ve sürdürülebilir seçenekler sunuyoruz. Ayrıca, gıda israfını en aza indirmek için menü planlaması, porsiyon kontrolü ve sıfır atık uygulamalarına büyük önem veriyoruz. Blue Beach Club & Bar'daki Sıfır Atık Menüsü ise bu felsefemizin bir örneği.
Deniz yaşamını korumak da bizim için kritik bir konu. Bu nedenle, restoranlarımızda kullanılan tüm deniz ürünlerini sürdürülebilir avcılık ile elde edilen ürünlerden temin ediyoruz. Ege Denizi'nin ekosistemini korumak, bizim için bir sorumluluk.
Mandarin Oriental, Bodrum olarak, önümüzdeki 5 yıl içinde sürdürülebilirlik konusunda önemli adımlar atmayı planlıyoruz. Küresel hedeflerimize paralel olarak, enerji kullanımını yüzde 30, karbon salınımını yüzde 45, su kullanımını ise yüzde 60 azaltmayı hedefliyoruz. Ayrıca, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını yüzde 15 artırmayı, atık miktarını ise yüzde 62,5 azaltmayı planlıyoruz.
Yerel yaşamı korumak ve topluma katkı sağlamak adına, yerel yönetimlere yıllık 450 saat gönüllü çalışma desteği sunmayı da hedefliyoruz. Ayrıca, önümüzdeki dönemde solar sistemlere yatırım yapmak, yerinde atık dönüşüm sistemleri kurmak ve misafirlerimizi bu süreçlere dahil edecek farkındalık projeleri başlatmak gibi planlarımız var.
Sürdürülebilirlik, Mandarin Oriental, Bodrum'un sadece bir tercihi değil, kimliğimizin temel taşıdır. Lüksü, çevreye duyarlı, topluma saygılı ve sürdürülebilir bir yaklaşım olarak yeniden tanımlıyoruz. Bu değerle otelimizi geleceğe taşımaya kararlıyız ve misafirlerimize de bu yolculuğa katılma fırsatı sunuyoruz."
Serap Akkuş, Four Seasons Hotel Sultanahmet Otel Müdürü
Sürdürülebilirlik, Four Seasons Hotel Sultanahmet için de yalnızca bir sorumluluk değil, aynı zamanda derin bir tutku anlamına geliyor. Tarihi bir yapıda, zarif lüks ve çevresel duyarlılığı bir araya getiren otel hem mirasını hem de çevresini koruma bilincine sahip. Genel Müdür Serap Akkuş'un da belirttiği gibi, bu yaklaşımı otel ekibiyle birlikte günlük operasyonların her adımına entegre ederek, hem misafirlere özel bir deneyim sunuyor hem de doğaya saygıyı ön planda tutuyorlar. Akkuş, bu vizyonu sahiplenerek sürdürülebilirlik odaklı bir yaklaşım geliştirdiklerini vurguluyor.
"Four Seasons Hotel Sultanahmet olarak, sürdürülebilirliği günlük operasyonlarımızın merkezine koyduk. Enerji tüketimini azaltmak için yüksek verimliliğe sahip ekipmanlar ve LED aydınlatmalar kullanıyoruz. Su tasarrufu sağlamak adına ise düşük debili armatürleri tercih ediyoruz. Atık yönetiminde ise oldukça titiziz; organik ve geri dönüştürülebilir atıkları ayrı olarak topluyor, mutfaklardan arka alanlara kadar ayrıştırmayı sistematik hale getiriyoruz. Ekip arkadaşlarımızla birlikte bu farkındalığı canlı tutmak için düzenli eğitimler veriyoruz.
Sürdürülebilirlik bizim için sadece çevreyle sınırlı değil; aynı zamanda sosyal bir sorumluluk. Bu anlamda yerel üreticilerle, özellikle kadın girişimcilerle iş birliği yaparak tedarik zincirimizi yerelleştirmeye özen gösteriyoruz. Ayrıca karbon ayak izimizi düzenli olarak ölçümleyerek çevresel etkilerimizi daha iyi analiz ediyor ve sürekli gelişim için adımlar atıyoruz.
Mutfakta ise sürdürülebilirlik bambaşka bir ruh buluyor. Yapay zeka destekli sistemlerle gıda israfını minimuma indiriyor, otelimizin bahçesinde yetiştirdiğimiz taze ürünleri kullanıyoruz. Mevsiminde, coğrafi işaretli ve yerel malzemelerle oluşturduğumuz menülerimiz sayesinde hem doğaya hem de bölge ekonomisine katkı sağlıyoruz. Bu yaklaşım, mutfağımızı teknolojiyle doğayı buluşturan bir alana dönüştürüyor.
Önümüzdeki beş yıl için hedefimiz ise teknolojiyi daha etkin kullanarak sürdürülebilirlik performansımızı artırmak. Enerji tasarrufu sağlayan akıllı bina sistemleri, su geri kazanım teknolojileri ve dijital takip sistemleri ile kaynaklarımızı daha verimli kullanmak önceliklerimiz arasında. Ayrıca, sıfır atık hedefimize ulaşmak için daha güçlü iş birlikleri kurmayı ve misafirlerimizi de bu yolculuğa dahil etmeyi planlıyoruz. Çünkü biz inanıyoruz ki, sürdürülebilir bir gelecek hepimizin ortak sorumluluğu."
Sibel Benli, The Peninsula Istanbul Marka Pazarlama ve İletişim Direktörü
Lüks misafirperverliğin çağdaş yorumuyla İstanbul'un kalbinde konumlanan The Peninsula Istanbul, sürdürülebilirlik vizyonunu yalnızca çevre dostu uygulamalarla değil; doğaya, kültürel mirasa ve topluma duyduğu saygıyla da ortaya koyuyor. Uzun yıllara dayanan iletişim tecrübesi ve stratejik bakış açısıyla markanın sürdürülebilirlik anlayışını tüm misafir deneyimine entegre eden Marka Pazarlama ve İletişim Direktörü Sibel Benli, bu yaklaşımı "lüksü doğayla uyum içinde yeniden tanımlamak" olarak özetliyor.
"The Peninsula Istanbul olarak, sürdürülebilirliği yalnızca bir sorumluluk değil; lüks misafirperverliğin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Bizim için sürdürülebilirlik, geleceğe değer katmak, kalıcılığı ve zarafeti doğayla uyum içinde yaşatmak anlamına geliyor. Her adımımızı bu bilinçle atıyor, çevresel etkilerimizin farkında olarak hareket ediyoruz.
İstanbul'daki otelimizde bu yaklaşımı hayata geçirirken, tarihi dokuyu koruyan ve çevreye duyarlı bir mimari anlayış benimsedik. Bu hassasiyetimizin bir sonucu olarak, Türkiye'de BREEAM "Excellent" seviyesinde sertifika alan ilk otellerden biri olmanın gururunu yaşıyoruz. Bu sertifika, enerji verimliliği, su yönetimi, atık azaltımı ve malzeme kullanımı gibi pek çok alanda yüksek standartlarımızı tescilliyor.
Otelimizdeki sürdürülebilirlik uygulamalarını bütünsel bir bakış açısıyla ele alıyoruz. Misafir deneyimini zenginleştiren ve aynı zamanda doğaya saygı duyan birçok projeye imza attık. Bunlardan en özel olanı, Komşuköy iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz "Herb Garden" teras bahçemiz. Şehrin tam ortasında, 1528 m²'lik bu alanda sebze ve aromatik bitkiler yetiştiriyor, mutfağımıza taptaze ürünler sunuyoruz. Aynı zamanda arılar, kelebekler ve kuşlar için de doğal bir yaşam alanı oluşturuyoruz. Bu bahçe, şarap tadımlarından yoga seanslarına kadar pek çok özel deneyime de ev sahipliği yapıyor.
Enerji yönetiminde ise çevre dostu sistemlerle donatılmış bir altyapıya sahibiz. Deniz suyu ile soğutma, LED aydınlatmalar, otomatik iklimlendirme sistemleri ve gri su dönüşüm teknolojileriyle kaynak kullanımını minimumda tutuyoruz. Suya, enerjiye ve doğaya gösterdiğimiz özeni, atık yönetimi süreçlerimizde de sürdürüyoruz. Organik atıkları kompostluyor, geri dönüştürülebilir malzemeleri ayrıştırıyor, tek kullanımlık plastiklerden tamamen uzak duruyoruz.
Sürdürülebilirlik anlayışımız mutfakta da büyük bir hassasiyetle hayat buluyor. Yerel üreticilerle çalışıyor, yalnızca sürdürülebilir yöntemlerle elde edilmiş deniz ürünlerini tercih ediyoruz. Hayvan refahına saygılı politikamız gereği, 2025 itibarıyla yalnızca kafessiz yumurta kullanıyoruz. "Naturally Peninsula" projemiz kapsamında bitki bazlı beslenmeyi teşvik ediyor, misafirlerimize sürdürülebilir yaşam tarzını deneyimleme fırsatları sunuyoruz.
Gıda israfını önlemek için porsiyon kontrolü uyguluyor, ürünleri mutfağımızda maksimum verimle kullanarak reçel ve turşu gibi alternatifler üretiyoruz. Artan ürünlerin barınaklarla paylaşıldığı bu sistem hem sosyal fayda yaratıyor hem de israfı azaltıyor.
Önümüzdeki beş yıl içinde ise çok daha kapsamlı sürdürülebilirlik projelerini hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Güneş enerjisi ve biyokütle gibi yenilenebilir kaynaklara yatırım yapmayı, yağmur suyu toplama sistemleriyle su yönetimimizi daha da iyileştirmeyi planlıyoruz. Aynı zamanda ileri dönüşüm projeleriyle tekstil ve ambalaj atıklarını değerlendirerek döngüsel bir ekonomi yaratmayı amaçlıyoruz. Sosyal sürdürülebilirlik alanında da, çalışanlarımız ve yerel topluluklarla iş birliklerini güçlendirecek programlar üzerinde çalışıyoruz. Biz The Peninsula Istanbul olarak, lüksü yeniden tanımlarken doğaya, topluma ve geleceğe duyduğumuz saygıyı her adımımıza yansıtıyoruz. Bu yolculukta yalnızca bugünü değil, yarını da düşünüyoruz."
Mustafa Bulmuş, The Bodrum Edition Genel Müdürü
Bodrum'un büyüleyici doğasında konumlanan The Bodrum Edition, sürdürülebilirliği yalnızca bir çevre politikası olarak değil, lüks hizmet anlayışının ayrılmaz bir parçası olarak görüyor. Genel Müdür Mustafa Bulmuş'un sözleriyle: "Sürdürülebilirlik bizim için geçici bir trend değil, kalıcı bir yaşam biçimi."
"Biz sürdürülebilirlik konusunu üç başlık altında ele alıyoruz: 'Yenilen, Odaklan ve Yeniden Hayal Et.' Otelimizde sürdürülebilirliği sadece uygulamalarla sınırlamıyor, onu misafir deneyiminin doğal bir parçası haline getiriyoruz. Bu bizim için bir seçenek değil, The Bodrum Edition markasının özünü tanımlayan bir bakış açısı.
Enerji verimliliği, su tasarrufu ve atık yönetimi, sürdürülebilirlik stratejimizin üç önemli ayağını oluşturuyor. Tesisimizde 240 adet güneş paneli ile enerjimizi büyük oranda kendimiz üretiyoruz. Su tasarrufu konusunda da oldukça iddialıyız: Türkiye'de yalnızca çok az tesiste bulunan ozmose teknolojisiyle deniz suyunu arıtarak içme suyu haline getiriyoruz. Ayrıca, suyun verimli kullanımı için tüm musluklarımızda perlators kullanıyoruz. Bu sayede kaynakları korurken, aynı zamanda misafirlerimizi de bilinçli tüketime teşvik ediyoruz.
Atık yönetiminde ise "Sıfır Atık Belgesi"ne sahibiz. Tüm atıkları özenle ayrıştırıyor, bitkisel atıkları biodizel üretiminde değerlendirilmek üzere özel firmalara gönderiyoruz. Her adımımız doğaya uyumlu bir hizmet anlayışını güçlendirmek için.
Yeme içme alanında da sürdürülebilirliğe özel önem veriyoruz. Mutfaklarımızda kullandığımız birçok ürünü yerel üreticilerden temin ediyoruz. Serbest gezen tavuk yumurtaları, günlük taze balık ve et ürünleriyle sadece lezzeti değil, etik üretimi de destekliyoruz. Otelimizin kendi bahçesinde yetiştirdiğimiz taze yeşillikler ve baharatlar da bu anlayışın bir parçası.
Balıklarımızı MSC belgeli üreticilerden seçiyor, doğaya zarar vermeden tedarik sağlıyoruz. Aynı zamanda mutfak atıklarını da ayrıştırarak geri dönüşüme kazandırıyor, doğayla uyumlu bir gastronomi deneyimi sunuyoruz.
Sürdürülebilirlik, zaman içinde operasyonlarımızdan marka kimliğimize kadar her alanda temel bir unsur haline geldi. Bu dönüşüm küçük adımlarla başladı; bireysel girişimlerden sistematik politikalara, nihayetinde kültürümüze yerleşen bir anlayışa dönüştü. Bugün geldiğimiz noktada, misafirlerimize sunduğumuz lüks deneyimi doğayla uyumlu, sorumlu ve farkındalık dolu bir yaklaşımla harmanlıyoruz.
Önümüzdeki beş yıl için hedefimiz, sadece mevcut uygulamaları geliştirmek değil; yeni nesil sürdürülebilirlik çözümlerini de otelimize entegre etmek. Enerji, su ve atık yönetimi gibi temel alanlarda daha da etkili sistemler kurarken; tedarik zincirinden misafir deneyimine kadar her adımda çevresel etkimizi minimuma indirmeyi amaçlıyoruz. The Bodrum Edition olarak biz, bu dönüşümün öncüsü olmaktan gurur duyuyoruz. Geleceğe olan bağlılığımızı her gün daha güçlü bir şekilde ortaya koyuyoruz."
Yasemen Erdemir, Six Senses Sürdürülebilirlik Direktörü
Ege'nin büyüleyici kıyı şeridinde, sadece huzur değil; sürdürülebilirliğe adanmış bütünsel bir yaşam anlayışı da sunan Six Senses Kaplankaya, lüks deneyimi doğayla uyum içinde yeniden tanımlıyor. Otelin Sürdürülebilirlik Direktörü Yasemen Erdemir'in vizyonuyla şekillenen bu felsefe, yalnızca bir çevre bilinci değil, aynı zamanda geleceğe dair bir sorumluluk hissi.
"Her geçen yıl, doğaya duyarlı uygulamalarımızı geliştiriyor, uluslararası sürdürülebilirlik kriterlerine daha da güçlü bir şekilde entegre oluyoruz. Greenview'in 2024 Green Lodging Trends Report'unda Türkiye'den örnek gösterilen tek otel olmamız da bu çabanın bir göstergesi. Bizim için bu, yalnızca bir başarı değil; daha fazlasını yapmamız gerektiğine dair güçlü bir motivasyon.
Operasyonlarımızı şekillendirirken en çok odaklandığımız alanlardan biri plastiksiz bir gelecek. Enerji ihtiyacımızı IREC sertifikalı yenilenebilir kaynaklardan karşılıyor, yerel tedarikçilerimizden ambalajsız teslimatlar istiyor, çevreye duyarlı malzemeleri tercih ediyoruz. Bu dönüşüm sürecine yalnızca biz değil, birlikte çalıştığımız tüm iş ortaklarımız da dâhil oluyor.
Çevre okullarıyla yürüttüğümüz sürdürülebilirlik eğitimleri, özel projelerimiz ve çocuklara yönelik "İklim Değişikliği Savaşçıları" programlarımızla, doğa sevgisini erken yaşlarda aşılamayı önemsiyoruz. Çünkü sürdürülebilirliğin kalıcı olabilmesi için yeni nesillerin bu bilinçle yetişmesi gerektiğine inanıyoruz.
Mutfaklarımızda 'Eat with Six Senses' yaklaşımı doğrultusunda, bölgeden taze hasat edilen ürünlerle atıksız bir mutfak felsefesini benimsiyoruz. Ayrıca istilacı türlerin ekosisteme zararını azaltmak için bu balıkları menülerimizde değerlendiriyor hem doğayı koruyor hem de yerel balıkçılar için sürdürülebilir gelir kaynakları yaratıyoruz.
Geçtiğimiz yıl hayata geçirdiğimiz 'Waste or Taste' projemiz de mutfaktan çıkan atıkları lezzetli tariflere dönüştürdüğümüz, değerlerimizi paylaşma şeklimiz oldu. Bu kitap sadece bir tarif koleksiyonu değil; aynı zamanda sürdürülebilirliğe duyduğumuz bağlılığın bir yansıması.
Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz deniz dibi temizlik projelerinde 10 tondan fazla atığı doğadan ayrıştırdık. Bu projeleri daha da ileriye taşıyarak, yapay resif kurulumları ve sünger nakli projeleriyle deniz ekosistemini canlandırmayı hedefliyoruz. Amacımız, yalnızca temiz bir deniz değil; sürdürülebilir bir deniz yaşamı yaratmak.
Yeni başlattığımız Karbon Nötr Oda Paketi ile misafirlerimiz tatilleri boyunca oluşturdukları karbon ayak izini sıfırlayarak, doğayla uyumlu bir konaklama deneyimi yaşıyor. Bu adım, sürdürülebilir turizmin geleceği adına çok kıymetli. Biz Six Senses Kaplankaya olarak, sürdürülebilirliği bir sorumluluk değil, bir yaşam biçimi olarak görüyoruz. Bu bilinçle hareket ediyor, her gün dünyamız için daha fazlasını yapmaya devam ediyoruz."