Sinemayı yalnızca bir sanat değil, duygusal bir arena haline getiren Martin Scorsese, sonunda kendi hikayesinin merkezinde. Rebecca Miller'ın yönettiği Mr. Scorsese belgeseli, usta yönetmenin yarım asrı aşan ihtişamlı kariyerini kronolojik olarak izlemek yerine, o kariyerin ardındaki derin zihinsel süreçleri, Katolik inancının yarattığı çatışmaları ve sanatsal takıntıları anlatıyor. Bu kez kamera, her şeyi bilen bir anlatıcının arkasındaki adama, Scorsese'ye dönüyor ve izleyici, filmlerinde yıllardır süren o yoğun ahlaki hesaplaşmanın ve kefaret arayışının kaynağına tanık oluyor. Beş bölümlük bu kapsamlı seri, sadece Oscar ödüllü yönetmenin duygusal ve yaratıcı haritasına derinlemesine bir bakış sunmakla kalmıyor, aynı zamanda Kızgın Boğa, Taksi Şoförü ve Sıkı Dostlar gibi başyapıtlarını inşa etme hikâyesini dokunaklı bir şekilde anlatıyor.
Seri, Scorsese'nin Katolik inancıyla harmanlanmış New York Üniversitesi öğrencilik yıllarından, ikonikleşmiş filmlerinin yaratım süreçlerine kadar uzanan geniş bir zaman çizelgesini takip ediyor. Yönetmenin özel arşivlerine sınırsız erişimle hazırlanan Mr. Scorsese, sanatçının filmlerinde sıklıkla ele aldığı iyi ve kötünün temel doğası gibi derin temaların, bizzat kendi yaşam deneyimlerinden ve İtalyan mahallesinin çalkantılı ortamından nasıl beslendiğini ortaya koyuyor.
Özellikle, belgeselin ilk fragmanında paylaşılan bir hikaye, Scorsese'nin sanatsal tavizsizliğini net bir şekilde gösteriyor. Mr. Scorsese, Taxi Driver filminin yönetmen versiyonunun stüdyo baskılarına karşı nasıl korunduğuna dair bugüne kadar hiç anlatılmamış çarpıcı bir anı içeriyor. Scorsese, o dönemdeki sanatsal bütünlüğünü koruma azmini şu sözlerle özetliyor: "Nasılsa filmi mahvedecekler. O halde bırakın ben mahvedeyim. Ben mahvedeceğim. Ama mahvetmeden önce, onu çalacağım."
Bu yolculukta kendisine, sinema sektörünün en parlak yıldızları eşlik ediyor. Robert De Niro, Leonardo DiCaprio, Steven Spielberg, Daniel Day-Lewis, Jodie Foster, Margot Robbie ve Cate Blanchett gibi isimler, usta yönetmenin filmlerini ve dehasını kendi yorumlarıyla zenginleştiriyor. Özellikle De Niro'nun Scorsese ile kurduğu yarım asırlık dostluğa dair anıları, belgeselin en can alıcı ve duygusal anlarından birini oluşturuyor. Ayrıca editörü ve yakın çalışma arkadaşı Thelma Schoonmaker'ın vizyoner yanını vurguladığı röportajlar da dikkat çekici.