Tasarımda en önemli noktalardan biri ruh hali ya da yaşam biçimi yaratmaktır diyebiliriz. Ece Şirin de markası Bee Goddess ile bunu en iyi başaran isimlerden biri. Paris'ten Londra'ya, Bodrum'dan New York'a uzanan bu yolculuğunda her mücevher, kadının özündeki ışığı hatırlatan birer tılsım gibi parlamayı öncelik alıyor. Ece Şirin ise her koleksiyonla kendi gücünü hatırlamaya, kendi hikâyesini yazmaya odaklı. Tasarımlarında ışıltı, estetik ile manayı kusursuzca harmanlayarak lüksü bir deneyim hâline getiriyor. Biz de bu yolculuğun inşasında izlediği adımları yeniden paylaştığımız keyifli ve ilham verici bir sohbet gerçekleştirdik.
Bee Goddess bu yıl global çapta çok özel bir büyüme ve dönüşüm süreci yaşıyor. Bu gelişmelerin hem sektör hem de sizin kişisel yolculuğunuz açısından nasıl bir anlamı var?
Bee Goddess bu yıl global ölçekte olağanüstü bir büyüme ve dönüşüm sürecinden geçiyor. Londra'nın kalbi Sloane Street'te açtığımız ikinci butik, PORTRE 68 Paris'in ikonik Printemps mağazasında high jewellery katında yer alacak yeni butik, Ağustos ayında açılacak olan Atina'daki One&Only'deki özel destinasyon butiğimiz ve Mykonos Nammos Village monobrand butiğimiz ile birlikte; Mykonos Scorpios ve St. Tropez Loulou's Beach gibi ikonik noktalarda yer alan ilk ve tek Türk mücevher markası olmanın gururunu yaşıyoruz. Bee Goddess her geçen gün zirvesini yeniden tanımlıyor. Bu yeni adımlarla birlikte 20 butiğe ulaşırken, Saks Fifth Avenue, Neiman Marcus ve Harrods gibi dünya çapında 50'yi aşkın prestijli noktada yer alarak Türkiye'nin en büyük lüks mücevher markası konumuna ulaştık. Bu başarı yolculuğu dışarıdan bakıldığında bir iş büyümesi gibi görünse de benim için çok daha derin ve ruhsal bir anlam taşıyor. Her yeni butik, her yeni ülke; içsel ışığımı izleme cesaretimin, özüme sadık kalma gücümün, çalışkanlığımın ve kalpten yaratmanın bir yansıması. Bee Goddess'ın Paris'ten Londra'ya, Bodrum'dan New York'a uzanan yolculuğu sadece fiziksel bir yayılım değil; aynı zamanda kolektif kadın bilincinin uyanışı, ruhların birbirini tanıması ve ışığını dünyayla paylaşma çağrısı. Bugün markanın evrimi, her kadının içindeki tanrıçayı hatırlama ve ışığını sahiplenme sürecini temsil ediyor. Bu yolculukta ben yalnızca markanın kurucusu değil; kendi içsel ışığını izleyen, öğrenmeye ve dönüşmeye açık bir ruhum. Bee Goddess'ın büyümesi, yalnızca bir markanın değil; kadınların gücüne, ışığına ve potansiyeline yazılmış yeni bir sayfadır.
Zamansızlık, Bee Goddess koleksiyonlarının ortak ruhu gibi görünüyor. Sizce bir tasarımı "zamansız" yapan şey nedir? Modanın geçiciliğiyle, simgelerin sonsuzluğu nasıl yan yana gelebiliyor?
Zamansızlık, Bee Goddess markasının ve tasarımlarının DNA'sında var. Bizim tasarımlarımızı "zamansız" kılan şey ruhla, bilinçle, kolektif hafızayla kurduğu derin bağ. Gerçek anlamda zamansız olan, yüzeyde değil özde var olur. Arketipsel semboller, insanlığın evrensel dili... Bir yıldız, bir hilal, bir gül figürü... Yalnızca bir form değil; binlerce yıl öncesinden bugüne aktarılan birer içsel pusula. Onlar her çağda, her kültürde, her ruhta yeni anlamlarla yeniden doğar. İşte bu nedenle Bee Goddess tasarımları trendlerin ötesinde zamansızlığı ve ebediyeti vurgular; çünkü manayı öne çıkarır. Modanın gelip geçen dalgaları arasında, Bee Goddess zamanın ötesinde duran bir ışık... Bizim tasarımlarımız, kadının özündeki ilahi ışıltıyı açığa çıkaran semboller. Onlar, geçmişle geleceği birleştiren, kalpten kalbe akan köprüler. Her Bee Goddess mücevheri, sadece kadim bilgeliğe, içsel güce ve sonsuz potansiyele dokunan bir anahtar. Bu yüzden zamansızlık, bizim için; bir niyet, bir vizyon, bir çağrıdır.
Her tasarımın bir anlam taşıdığı, her anlamın yolculuğa çağırdığı bir marka yarattınız. Peki sizin kendi kişisel yolculuğunuzda, Bee Goddess size en çok neyi öğretti?
Çok severek ve inanarak başladığım bu yolculukta, hayallerimin ötesine geçen bir başarıya ulaşmak; bana bir insan olarak kendimi gerçekleştirme hazzını, derin bir tatmini, içten gelen bir özgüveni ve sevgiyi deneyimleme ayrıcalığını yaşattı. Bee Goddess bana, emek ve çalışkanlık sevgiyle ve hizmet etme arzusu ile birleştiğinde gerçek bir mucizeye dönüştüğünü öğretti. Her bir sembol, içsel dünyamdaki başka bir yönümü bana hatırlattı; her koleksiyon, ruhumun başka bir parçasını aydınlattı. Dışarıdan bir mücevher markası gibi görünse de Bee Goddess benim için içsel bir dönüşüm yolculuğunun haritası. Bana gösterdi ki; cesaret, ışık ve ilham önce insanın kendi içinde doğmalı ki dünyaya yansıyabilsin. Ve belki de en kıymetlisi... Her kadının kendi kutsal ışığını hatırlamasına rehberlik etmenin sadece bir iş değil, ruhsal bir hizmet olduğunu da öğretti bana.
Sloane Street'te ikinci butiğin yer aldığı lokasyonun enerjisi sizin için ne ifade ediyor?
Yeni Sloane Street Bee Goddess, Londra'nın kalbinde; Cartier, Tiffany, Chanel, Hermès ve Dior gibi ikonik markaların yanında yer alıyor. Bu lokasyon yalnızca ticari değil, aynı zamanda çok güçlü bir sembolik değer taşıyor. Sloane Street, Londra'nın en prestijli alışveriş caddelerinden biri; zarafet, güç ve yüksek modanın kalbinin attığı yer. Bu cadde, Knightsbridge ve Chelsea'yi birbirine bağlarken Belgravia'nın kalbinden geçiyor. Belgravia ise İngiliz aristokrasisi, kraliyet ailesine yakın isimler, Körfez ülkelerinden şeyhler, uluslararası elitler ve sanat koleksiyoncuları gibi dünyanın en seçkin isimlerine ev sahipliği yapıyor. Bölge, Londra'nın en değerli ve güvenli emlaklarının bulunduğu, sakin ama etkileyici bir zarafeti temsil ediyor. İşte bu seçkin atmosferde, Bee Goddess'ın ikinci Londra butiğini açması; markamızın sadece lüks segmentteki yerini değil, aynı zamanda ruhu olan mücevher vizyonumuzu da küresel düzeyde taçlandırıyor. Bu butik, yalnızca bir mağaza değil; Bee Goddess'ın ışığını dünyayla paylaşan bir mabed. Kadınların kendi ışıklarıyla buluşacakları, anlam ve zarafetin kesiştiği bir alan. Sloane Street'te var olmak, Bee Goddess için çok özel.
Paris'teki ikonik Printemps mağazasında yer alacak olmak Bee Goddess için estetik ve kültürel açıdan nasıl bir dönüm noktası? Bu adım, markanızın Fransız zarafetiyle kurduğu bağı nasıl dönüştürüyor?
Paris'te olmak, Bee Goddess'ın, Avrupa'nın kalbine, lüksün zirvesine taşınması demek. Modanın başkenti, aynı zamanda zarafetin, estetiğin ve kültürel derinliğin de başkentidir. Ve biz, bu başkentin kalbinde, ikonlaşmış Printemps Haussmann'da yerimizi alıyoruz. Printemps, yalnızca bir mağaza değil; bir moda ve yüksek mücevherat dünyası. Burada, dünyaca ünlü high jewellery markalarıyla baş başa olmak, Bee Goddess'ın uluslararası prestijini bir üst seviyeye taşıyor. Bu adım, Bee Goddess için hem bir onur nişanı hem de yeni bir başlangıcın işaretidir: Paris'te, ışığımızı dünyanın en seçkin vitrinlerinden biriyle paylaşıyoruz.
Harrods, Saks Fifth Avenue, Neiman Marcus ve Bergdorf Goodman gibi dünyaca ünlü perakende noktalarında yer almak, bir ticari başarının yanı sıra kültürel bir kabul gibi de yorumlanabilir mi?
Bee Goddess olarak biz sadece mücevher değil, anlam ve ışık sunuyoruz. Biz yeni bir lüks akımının öncüleriyiz. Kişinin öz değerini vurgulayan marka mesajımız, özgün tasarımlarımız ve eşsiz kalitemiz çok kısa zamanda bizi zirveye taşıdı. Bu vizyon, dünyanın en prestijli mağazalarında yer almamızı sağladı. Stratejimiz özgünlük, yüksek zanaatkârlık, ruhu olan tasarımlar ve evrensel semboller üzerine kurulu. Tüm bu süreçte, markamızı doğru anlatan, tılsımlarımızın enerjisini taşıyan noktalarla ilerlemeyi tercih ettik. Bu butiklerde yer almak, Bee Goddess'ın global ışığını pekiştirdi.

"Golden Opulence" koleksiyonunuz büyük ilgi gördü. Işıltının ötesinde, bu koleksiyonun arkasındaki yaratıcı süreç nasıldı?
"Golden Opulence" koleksiyonu, ışıltının çok ötesinde bir anlam taşıyor. Beymen'in 50'nci yılına özel hazırlanan bu koleksiyonda yer alan Kibele gerdanlıkları, Anadolu'nun üç büyük tanrıçası olan Artemis, Arinna ve Kibele'yi ilk kez aynı anda bir araya getiriyor. Bu buluşma, yalnızca estetik bir yaratım değil; dişil bilgeliğin, yaratıcı gücün ve ilahi kadın enerjisinin kadim bir senfonisi. Koleksiyonun yaratım süreci benim için adeta bir ritüel gibiydi. Her parça; ışığın, sezginin, gücün ve koruyuculuğun farklı bir yüzünü yansıtıyor. Artemis bağımsızlığı ve doğayla bir olmayı, Arinna güneşin aydınlatıcı bilincini, Kibele ise bereketin ve yaşamın yaratıcı kaynağını temsil ediyor. Üçünün enerjisini birleştiren bu 69 koleksiyon, ilahi kadın enerjisinin birliğini kutlayan simgesel bir anlatı sunuyor. Golden Opulence, Anadolu kültürünün içindeki ışığı sadece geçmişe ait bir miras olarak değil, geleceğe yön veren evrensel bir bilgelik olarak taşıyor. Etnik esintilerin çok ötesine geçen, zamansız ve ihtişamlı bir duruşla kadim sembolleri günümüz kadınıyla buluşturuyor. Bu koleksiyonu taşıyan kadınlar, yalnızca bir mücevher değil, bir vizyon, bir mana, bir ışık taşıyor. Şıklıkla ruhsal derinliği bir araya getiren bu yaratım; kraliyet ailesinden dünya yıldızlarına kadar uzanan bir müşteri kitlesiyle Bee Goddess'ı global sahnede bir kez daha zirveye taşıdı. Golden Opulence, yalnızca bir koleksiyon değil; kadim olanla çağdaş olanın, maddeyle ruhun, parıltıyla anlamın bir araya geldiği kutsal bir bütün.
"Emily in Paris" gibi global ölçekte ses getiren bir yapımda yer almak, Bee Goddess'ın Fransa'daki algısını nasıl etkiledi? Popüler kültürle kurulan bu bağın, markanın spiritüel kimliğiyle sizce nasıl bir dengesi var?
"Emily in Paris" gibi global ölçekte ses getiren bir yapımda yer almak, Bee Goddess için yalnızca görünürlük değil, aynı zamanda kültürel etki alanını genişletmek anlamına geldi. Bu dizi, modanın ve yaşam stilinin cazibesiyle dünyanın dört bir yanındaki izleyicilere ilham veriyor. Bee Goddess'ın burada yer alması, Fransa'daki algımızı güçlendirmekle kalmadı; markamızı, Paris şıklığıyla buluşturdu, birleştirdi. Popüler kültürle kurduğumuz bu bağ, bizim spiritüel kimliğimizle çelişmiyor; aksine onu daha geniş bir kitleye, daha doğal ve yaşayan bir dille ulaştırmamıza olanak tanıyor. Bee Goddess'ın amacı, ilahi olanı gündelik hayata taşımak, mana ile maddeyi buluşturmak. Işığını arayan veya ifade eden kadına hem stil hem anlam sunuyoruz. "Emily in Paris" gibi yapımlar ise tam da bunu yapabileceğimiz büyülü sahneler sunuyor; spiritüel değerleri estetikle, içsel gücü zarafetle buluşturduğumuz anlar. Bu birliktelik, Bee Goddess'ın evrensel bir dil konuştuğunu ve zamanın ruhuyla uyum içinde parladığını gösteriyor. Bu bağ, Bee Goddess'ın görünürlüğünü katladı ama bundan öte, ruhunu da yansıttı. Dizi, kendi ışığını takip eden kadınları konu alıyor, tıpkı Bee Goddess gibi. Bizim tılsımlarımız, karakterlerin cesur, özgün ve güçlü yönleriyle buluştu.
Tüm bu global yolculuk boyunca sizi en çok motive eden, ruhunuzu besleyen şey nedir?
Sevgi, güzellik ve başarı. Ruhun ışığını hatırlamak ve onu paylaşmak. Bee Goddess'ı yaratırken tek amacım, insanlara kendi ışıklarını keşfetme cesareti vermekti. Dünyanın farklı köşelerinden gelen ilham verici geri dönüşler, ruhumu besleyen en büyük kaynak. Her kadının kendi hikâyesini yazmasına ışık tutmak, beni her sabah yeniden yaratmaya teşvik ediyor.
High jewellery alanında Bee Goddess nasıl bir evrim geçiriyor? Lüksün sadece elmaslarla değil, anlamla da şekillendiği bu yeni dönemde sizin için "lüks mücevher" ne ifade ediyor?
Bee Goddess en başından beri, mücevheri yalnızca bir süs değil, bir anlam taşıyıcısı olarak gördü. Bizim için "high jewellery" kavramı, yalnızca teknik ustalıkla ve değerli taşlarla değil; ışık, hikâye ve ruhla şekillenen bir sanat formu. Bee Goddess'ın doğasında var olan bu anlam yolculuğu, yıllar geçtikçe daha da derinleşiyor. Her koleksiyon, kişinin ruhunun farklı bir kapısını aralıyor; her sembol, bir içsel uyanışa davet sunuyor. Bu süreçte bizimle aynı frekansta olan, altın kovanımıza katılan marka dostlarımızla birlikte bu ışık bağı büyüyor. Bee Goddess, yalnızca takan kişinin tarzını değil, içsel yolculuğunu da yansıtan bir ayna. Çünkü gerçek lüks, kişinin kendi ışığını hatırlaması ve dünyaya o ışığını yayabilmesi. Benim için lüks, insanın varlığına güzellik katan, ruhunu yükselten her şeydir. Bu bir elmasın parıltısı da olabilir, bir arketipsel sembolün taşıdığı kutsal bilgi de... Ama her şey özünde kişiyle başlar ve onunla biter. Marka değil, insan merkezlidir bu bakış açısı. Lüksü tanımlayan şey etiket değil; bireyin kendi içsel değeri. Bee Goddess bu yüzden bir ruh hali, bir farkındalık biçimi. High jewellery alanında attığımız her adım, bu felsefenin daha da rafine bir ifadesi oluyor. Lüks artık sadece sahip olmak değil; hissedebilmek, anlam kurmak ve o anlamı kendi hayatına işleyebilmek.
Resort dünyasında hızlı bir yükseliş içindesiniz. Yalıkavak Marina'dan Scorpios Mykonos'a, One&Only Atina'dan Mandarin Oriental Bodrum'a uzanan bu yolculukta, Bee Goddess'ın yaşam tarzı markasına dönüşme süreci ne şekilde ilerliyor?
Bee Goddess'ın resort dünyasındaki yükselişi, aslında markamızın doğasında var olan "ışıkla yaşamak" felsefesinin doğal bir yansıması. Yalıkavak Marina'dan Scorpios Mykonos'a, Nammos Village, One&Only Atina'dan Mandarin Oriental Bodrum'a uzanan bu yolculuk, Bee Goddess'ın yalnızca bir mücevher markası değil, bir yaşam tarzı ve bilinç hali sunduğunu gösteriyor. Her yeni destinasyon, Bee Goddess kadınının ışığını taşıdığı, kendi zarafetini ve gücünü yansıttığı bir sahne. Bu seçkin mekanlarda yer almak, bizim için bir frekans paylaşımı. Bee Goddess kadını nerede olursa olsun içsel ışıltısını taşıyan, güzelliği sadece dışarıda değil içinde de arayan bir yolcu. Onunla birlikte markamız da ruhu besleyen, ilham veren, yüksek frekanslı bir yaşam tarzına evriliyor. Biz, her koleksiyonla bir enerji, bir niyet, bir ruh hali sunuyoruz. Resort dünyası da bu yüksek bilinci ve zamansız zarafeti en iyi taşıyan platformlardan biri oluyor.
Bee Goddess'ın en dikkat çekici yanlarından biri sürekli evrilme kapasitesi. Zamana, coğrafyaya ve kadının değişen hikâyesine, özüne sadık kalacak şekilde nasıl uyum sağlıyorsunuz?
Bee Goddess'ın özü ebedi ve evrensel sembollerle örülü. Bu da ona sonsuz bir esneklik kazandırıyor. Değişen dünya dinamiklerini içsel bilgelikle buluşturduğunuzda, her döneme dokunabilen bir marka doğuyor. Kadının hikâyesi değişse de özündeki ışık aynı kalıyor. Biz de bu ışığı farklı dönemlerde farklı yollarla yansıtıyoruz ama hep aynı niyetle; ilham vermek ve güçlendirmek.
Tüm bu heyecan verici adımların ardından, ufukta yine sizi çok heyecanlandıran yeni planlarınız var mı?
Bee Goddess için ufukta beliren yeni faz, markamızın içsel derinliğini ve küresel etkisini daha da büyütecek bir dönüşümün habercisi. Londra'da açılan ikinci butik ve Harrods ile kurduğumuz sağlam iş birliği, bizi İngiltere'de lüks mücevher dünyasında kalıcı bir güç haline getiriyor. Paris'teki Printemps lansmanımızla Avrupa'da high jewellery sahnesine gerçek bir imza attık. Ayrıca "Emily in Paris" için hazırladığımız yepyeni koleksiyonlarla popüler kültürle olan bağımızı yeniden tanımladık. Aynı anda Amerika ve Orta Doğu açılımlarımız, markamızı yeni kıtalara taşıyor. Yunanistan'da eş zamanlı gelişen pazar ise Akdeniz ruhumuzun yeni bir durağı oluyor. Ancak beni en çok heyecanlandıran adım, Bee Goddess'ın sıradaki fazı; eril enerjiye açılan bir kapı. Yeni erkek koleksiyonumuz, eril arketipleri onurlandıran; cesareti, vizyonu ve içsel gücü sembollerle ifade eden tılsımsal tasarımlardan oluşuyor. Modern erkeğe yalnızca estetik değil, anlam da sunuyoruz, tıpkı Bee Goddess kadınına sunduğumuz gibi. Bununla birlikte markamız bir mücevher markasının ötesine geçiyor; kişisel anlam haritaları, içsel güç sembolleri ve spiritüel rehberlik ile Bee Goddess, bir yaşam vizyonuna dönüşüyor. Işığını arayan kadın ve erkeklere sadece takı değil, yön, niyet ve ruhsal eşlik sunuyoruz. Geleceğin Bee Goddess'ı daha güçlü, daha görkemli, daha da cazibeli, daha şifalı, daha dönüştürücü... Gerçek anlamda içsel gücüyle parlayan bir ışık kaynağı olacak.
Fotoğraflar: Mustafa Solak