Yeni yılın ışıltılı telaşında bir sofranın etrafında toplanmak, çoğu zaman hayatın akışına küçük bir durup bakmak için fırsat yaratır. Bu yıl tam da bu hissin peşine düşerek Selin Saral ile buluştuk. Inside Flowers & Events'in kurucusu olarak yıllardır estetikle duyguların ince çizgisinde yürüyen Saral, bu sezonun ruhunu "yaşanmışlık hissi var" diye tarif ediyor. Biz de onunla, böğürtlen ve üzümden minyatür yılbaşı ağaçlarının yükseldiği, maksimalist dokunuşların minimal bir disiplinle birleştiği ve siyah-beyazın dramatik asaletini taşıyan özel bir masa etrafında bir araya geldik.
Inside Flowers & Events'i kurduğunuz ilk günden bugüne, estetik ve düzen üzerine bakışınız nasıl evrildi?
2010'da yola çıktığımda estetik benim için daha çok "güzeli aramak"la ilgiliydi. Yıllar içinde bunun yeterli olmadığını, asıl meselenin duyguyu taşıyan bir düzen yaratmak olduğunu öğrendim. Artık masalara ya da mekanlara baktığımda, ilk gördüğüm şey kompozisyon değil; insanların orada ne hissedeceği, anın akışı ve inceliği. Kendi yaratıcı dilim, zamanla minimalizmden romantizme, sonra da daha doğal ve samimi bir estetik dile doğru evrildi. Bugün imzam, "fazlalıktan arınmış ama duygu yüklü bir zarafet" diyebilirim.

Bir sofra ya da etkinlik tasarlarken, estetik tercihlerinizi belirleyen şey daha çok sezgileriniz mi, yoksa yılların getirdiği profesyonel refleksler mi?
İkisi benim için birbirini tamamlayan iki kanat gibi. Sezgilerim ilk kıvılcımı veriyor: bir renk, bir doku, bir ışık oyununa dair içimde beliren o hızlı ilham... Ama 14 yıllık deneyim, o kıvılcımı dengede tutuyor. Yani önce sezgi ateşi yakıyor, sonra profesyonel reflekslerim ona biçim veriyor.
Seyahat veya sofralar gibi sizi en çok besleyen anları nasıl tarif edersiniz?
Beni en çok besleyen an, bir mekâna adım attığım anda hissettiğim o görünmez atmosfer... Işıkların tonundan masaların dokusuna, fondaki hafif uğultudan havadaki kokuya kadar her şey bir hikâye anlatmaya başlar. Ben de o hikâyeyi kendi dokunuşumla yeniden yazabilme fikrinden ilham alırım.

Türkiye'de etkinlik ve sofra kültürü son yıllarda belirgin şekilde değişti. Siz bu dönüşümde yeni nesil "kutlama" anlayışını nasıl tanımlıyorsunuz?
Son 10 yılda Türkiye'de "kutlama" anlayışı çok daha kişiselleştirilmiş ve hikâye odaklı bir noktaya geldi. Eskiden daha görkemli, daha gösterişli tercihler hakimdi; şimdi insanlar samimiyet, özgünlük ve karakter arıyor. Yeni nesil için kutlama, "fotoğrafı güzel olsun"dan çok, "bizi anlatsın"a dönüştü.
Bir sofra hazırladığınızda, insanların o masada hissetmesini istediğiniz temel duygu nedir?
Temel duygum aidiyet. Masaya oturduğunda "Ben burada olmalıyım, bu masa beni karşılıyor" hissi. Kolektif sıcaklığı yakalamanın sırrı ise şu: Masadaki herkesin ihtiyaç duyduğunu düşündüğünüz küçük bir detayı mutlaka ekleyin. Kimi için bir minik not, kimi için ek bir mum, kimi için daha yumuşak bir ışık...

Bu yıl sizin için aklınıza takılı kalan, bakışınızı değiştiren bir ilham varsa bizimle paylaşır mısınız?
Bu yılın en büyük ilhamı, yaptığım işlerin bana sürekli yeni insanlar, yeni hikâyeler ve yepyeni bakış açıları getirmesi oldu. Her tanışma, her proje bana hem işimde hem hayata bakışımda taze bir renk kattı. İlhamımı biraz da bu akıştan alıyorum.
Yılbaşı sofralarında kişisel olarak sizin "olmazsa olmaz" dediğiniz en belirgin imzanız neler?
İlk olarak farklılık diyebilirim, klasik yılbaşı renklerinin dışına çıkmayı severim. Ardından da koku geliyor; çam, tarçın ya da hafif bir turunç karışımı... Koku atmosferin yarısıdır. Son olarak da herkese özel minik bir detay olmazsa olmaz; bir isim kartı, bir ufak süs ya da kişiye hitap eden bir objeyle sofrayı kişisel kılarım.

Ev sahipliği sizce bir estetik mesele olmaktan çıkarak bir davet kültürüne dönüşür mü?
Kesinlikle dönüşür. Ev sahipliği bence estetikten çok, ruh verme sanatıdır. Üç küçük ipucum var: İlk olarak ışığı doğru ayarlayın. Loş ve sıcak bir ışık, gerginlikten eser bırakmaz. Ardından akışı planlayın ama esnetin. Mükemmellik değil, akıcılık önemlidir. Ve tabii ki kendiniz olun. Samimi bir ev sahibinin enerjisi, dekorasyonun çok ötesinde bir sıcaklık yaratır.

Peki 2026 dekorasyon ve yaşam estetiği trendlerine baktığınızda nasıl bir değişim görüyorsunuz?
2026'da dünya genelinde sakinlik, zanaat ve doğallık çok daha merkezde olacak. Aşırı gösterişten uzak, el işçiliğini vurgulayan, sürdürülebilir malzemelerle oluşturulmuş sofralar göreceğiz. Benim öngörüm; toprak tonlarının, organik formların ve "yaşanmışlık hissi" veren objelerin daha çok öne çıkacağı yönünde.

2026 yılı için kendinize nasıl bir başlangıç diliyorsunuz?
2026 yılına dair en büyük dileğim, her şeyden önce sağlık ve huzurun hem ailem hem de benim için daim olması. Profesyonel olarak kendimi daha da geliştirip işlerimde yeni başlangıçlara, yaratıcı projelere ve daha güçlü bir vizyona adım atmayı diliyorum. Kendime; daha güçlü, daha sabırlı, daha üretken ama bir o kadar da hayattan keyif alan bir başlangıç diliyorum. Hem işimde başarıların hem de evimde sevginin arttığı bir yıl olsun