ÜÇ KUŞAĞI MİMAR AİLENİN ÜYESİ İÇ MİMAR HANDAN ÖNEY

“Renkten hiç korkmam; mekana ruhunu veren de renktir zaten. Tarzıma gelince modern hatlar ama etnik kültürü içeren objeler.”

ABONE OL
18 Ağustos 2015 Salı 10:04 | Son Güncellenme:
26 dakika okunma süresi
ÜÇ KUŞAĞI MİMAR AİLENİN ÜYESİ İÇ MİMAR HANDAN ÖNEY

28 yıldır Öney Mimarlık’ın Kurucusu ve Ortağı olan Handan Öney, İngiltere’de 1977-1985 tarihleri arasında moda tasarımı ve mücevher tasarımı okumuş; daha sonra Türkiye’ye dönmüş. “Eşimle tanıştım ve ondan sonra hayatıma iç dekorasyon girdi“ diyor. İç mimar Handan Öney’le, mimarlık geleneğini üçüncü kuşakta da sürdüren ailesi, şirketi, ruhunu yansıttığı, değerli sanat objelerine yer verdiği güzel evi üzerine konuştuk.


İç mimarsınız, kendi evinizi dekore ederken nelere dikkat ettiniz?
Şu anda en son Kanlıca’daki eski eser evimizden Bebek’teki eve taşındık. Evin kendine has olan geçmişi ve yapısı vardı zaten; orada hoşuma giden de oydu; yüksek tavanlar, geniş koridorlar, yerdeki eski meşe parkeler, zaten görünce evet burası dedirtmişti. Bu kurguyla ilerleyip genel dekorasyonu onun üzerine kurguladım ve de sahip olduğumuz çağdaş sanat eserlerini teşhir edebilecek duvar köşe kolonları ön planda tuttum. Ondan sonraki gelecekler daha kolaydı benim için.


Evinizin dekorasyonunda özellikle tercih ettiğiniz renkler neler? Tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
Dekorasyon yaparken ana mekanın her zaman daha nötr renklerde kalmasını tercih ederim; zira onun üzerine asacağınız ya da yerleştireceğiniz objelerde özgür kalabilme şansınız olacaktır. Hareketli olan mobilyalar konduktan sonra bazı duvarlara, kolonlara renk atmayı çok severim. Ama genelde bunlar çok cesur renkler olur benim durumumda. Renkten hiç korkmam, mekana ruhunu veren de renktir zaten. Tarzıma gelince modern hatlar, ama etnik kültürü içeren objeler. Desen çok sevmem, daha düz ve netim hatlarımda; özel objelerle mekana rengi de vererek yaşatmaya bayılırım.


Evinizin dekorasyon ve tarz anlamında en çok sizi anlatan yeri neresi? Başka bir deyişle evinizde neresi sizin köşeniz?
Evimin her köşesini seviyorum diyebilirim ama en çok oturduğum yer orta salon zira tüm denizi ve hareketi oradan izliyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Karşımda kütüphanemiz, çalışma masamız yer alıyor. Evimde en sevdiğim köşe orası sanırım.

 


Obje kullanımında nelere dikkat edersiniz?
Kullanacağım objeler öncelikle fonksiyonel olmalı, objenin bir hikâyesi olması ya da aileden kalan hatırası olması da şart; yoksa çarşıya çıkıp çok önemli bir marka görüp, vitrinimde bulunsun diye hiç bir zaman almadım, aldırmam da. Objeler mekanlara renkle ruhunu veren nesneler. Onların bizim ruhumuzu yansıttığını düşünürsek o zaman bir geçmişi olmalı, onun için evimdeki her objenin bir hikayesi var; biz de onlara baktıkça o hikayeler bizle yaşlanıyor olacaklar.


Salonunuzu döşerken nelere dikkat ettiniz?
Aslında tüm evi birlikte düşünüp hareket ettim, tek salondan yola çıkmadım. Düşündüğüm şuydu: Gün sonu evime geldiğimiz zaman içinde hem evde hissettirecek sıcaklığı ve rahatlığı taşıyan hem de beni yormayan bir mekan olmasını istedim ve tüm evi aynı renk skalasına sadık kalarak devam ettim ve aynı dili konuşturmak istedim. Mekanlar arası geçişlerde farklılıklar olsun istemedim. Evde bulunan işler ve objeler zaten mekana ruh ve renk verdi diye düşünüyorum.

 


İç mimarlığa ve dekorasyona olan ilginiz nasıl başladı?
Ben aslında İngiltere’de moda tasarımı ve arkasından mücevher tasarımı okudum; 1977-1985 yılları arasında. Londra’da Joseph’le çalıştım bir süre, fakat sonra Türkiye’ye döndüm eşimle tanıştım, ondan sonra iç dekorasyon girdi hayatıma. Zaten hep hoşlandığım bir alandı ama okul olarak onu seçmemişim nedense. 28 yıldır Öney Mimarlık’ın kurucusu ve ortağıyım. Sanki diplomalı bir iç mimarmışçasına çalışmaktayım. 


Mesleğinizin gerektirdiği yetenek ve beceriler nelerdir?
Tabii ki teknik detay bilgileri önemli, iyi bir ekip gerekli, müşterinin isteklerini ve tarzını çok iyi anlamak gerek. Çevreyle çok ilişki içerisinde olmayı gerektiren bir meslek dalı, her an hatırlanır olmanız gerekiyor. Çok iyi network tutmak gerekli. Sabırlı olmak bu işin en önemli becerilerinden bence, insanlarla bire bir ilişkide olduğunuzdan kaprislerle baş etmeyi öğrenmek gerek.


Beğendiğiniz yerli ya da yabancı mimarlar var mı?
Han Tümertekin, Abdurahman Hancı, Nevzat Erol. Yurt dışından Leoh Ming Pei, Frank Lloyd Wright, Frank Gehry bu çağın en önemli üç ismi arasında.


Üniversitede tasarım okumuşsunuz, moda ya da mücevher tasarımı alanında çalışmalarınıza devam ediyor musunuz?
Uzun sürelerden beri onlarla ilgili hiç bir şey yapmıyorum. Kendi özel hayatımda belki de günlük yaşamda kullanılabilir bilgiler oldu artık.

 


Öney Mimarlık’ın kuruluşundan ve gelişiminden bahseder misiniz?
Öney Mimarlık, Mustafa Öney liderliğinde ve benim de kurucu ortak olduğumuz bir aile şirketi. Oğlumuz ve kızımız ikisi de New York’ta mimarlık okudular. Kızım orada çalıştı, oğlum da master yapıyor şu an. Yakında onlara bayrağı devir edeceğimiz yeni bir düzene doğru gideceğiz diye düşünüyoruz. Mustafa Öney Mobilya Dekorasyon, Abdi İpekçi Caddesi’nde 1983 yılında kurulmuş sonra 1988’de Öney Mimarlık’a geçiş yapmış. O günden beri de Türkiye’nin inşaat sektöründeki tüm gelişmelerin içinde olduğu süreci birlikte yaşayarak hem anahtar teslimi işler hem proje, uygulama yaparak bugünlere geldi. Hep büyük projelerin içinde olduk. Bakanlıklar, genel müdürlükler, çok uluslu şirketlerin çok katlı ofisleri, fabrika binaları, genel müdürlükler, yurt dışında bir çok projeye de imza attık; son 10 sene içinde ve halen de yapmaya devam ediyoruz. Ayrıca perakendede 5 yıldır aktif olarak kendi tasarımlarımızla ürettiğimiz ürünlerimizi de Nişantaşı’nda Öney Showroom’da satmaktayız.


Eşiniz ile birlikte çalışmanın avantaj ve dezavantajları neler?
Eşler bir süre sonra zaten birbirini tamamlayan bir bütünün 2 yarısı oluyor. Bu soruyu bana 10 yıl önce sorsaydınız cevap farklı olurdu ama artık bugün şu gözlükle görüyorum: Kimse tam değil, varış oluş nedenimiz bu zaten; öğrenip büyümek ilerlemek ve yanınızda elele verdiğiniz ortağınız veya eşiniz varsa; ama iyi bir iş bölümü yapmak kaydıyla. Yoksa sürekli aynı alanda birbirinin ayağına basıyor olursunuz. Bunu engellemek için alanları iyi ayırmak gerek. Bunu başarır ve egoyu da bir kenara koyabilirseniz şahane… Ama bunu anlamak 20 yılımı aldı. En büyük dezavantaj tüm stresi gece ve gündüz birlikte taşıyor olmak ve hep iş ve iş konuşmak... Birbirimizi telkin ya da teselli edici ruhu kaybediyor olmak…


Evde vaktinizi nasıl geçirirsiniz?
Genelde eve geldiğimizde şayet evde oturuyorsak o akşam herkes köşesine çekilir... Bazen birlikte film izleriz. Ben genelde uyuyakalırım tabii. Ama evde hep misafirlerimiz de olur ya da hep dışarıdayızdır veya seyahatteyizdir. Çok hareket eden bir çiftiz; bu yüzden evde olunca kendi başımıza yapacak çok şeyimiz oluyor. 


Çocuklarınız da mimarlık okumuş. Mimarlığın sizin için geleneksel aile mesleği haline geldiğini söyleyebilir miyiz?
Evet, ikisi de New York’ta mimarlık okudular. Oğlum master’a devam ediyor, bir yıl çalıştıktan sonra… Kızım da bir yıl New York’ta çalıştı şimdi tatilde. Evet aile geleneği öyle devam edecek gibi görünüyor; dedemiz de mimardı. Üçüncü nesil mimar oldu aile. 


Nişantaşı’nda ve Kuruçeşme’de mağazalarınız var. Bu mağazalarınızdaki ürün yelpazesi nasıl?
Dekorasyonu tamamlayıcı her türlü ürün var. Aydınlatma, yan ve orta sehpa, mermer masalar, koltuk... Aklınıza gelen her şey var anlayacağınız, bir de dünyanın muhtelif yerlerinden seçilmiş hikayesi olan objelerimiz var; Doğu-Batı sentezi demek daha doğru…

 


Tasarımlarınızın modernliğinin yanında geleneksel bir havası da var… Mobilyalarınızın tarzı hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Daha önce tarzımı anlatırken söylediğim gibi Doğu ile Batı’nın tam bir sentezi. Batı’nın modern hatlarıyla Doğu’nun kültür birikiminin buluştuğu nokta… Sıcak, yaşayan mekanları yaratabilecek güce sahip, kimliği olan, özgüvenli ortamlar, işte benim eşyalarımın olması gereken yerler diyebiliriz.


Yurt dışı projeleriniz var mı?
Evet sürekli; yaklaşık 10 yıldır yurt dışı ile çalışıyoruz. Çok büyük evler yaptık. Türkiye’de o büyüklükte mekanlar yapılmıyor artık diyebiliriz... Oteller yaptık, şehre simgesini verecek çok katlı plazaların tasarımını yaptık...


Türkiye’de mimarlık sektörünün gelişimi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
25 sene önceye bakılırsa iş potansiyeli anlamında tabii ki çok gelişmeler var; Türkiye’nin son dönemlerdeki hızlı yapılanması, mimarlık mesleğinin daha çok anlaşılır hale gelmesini sağladı. Toplum da böylelikle mesleğin önemini, güzelleşen kentin simgeleri olacak binaların olması gerektiğinin farkına varıyor gibi düşünmek istiyorum… Ama daha çok yol var… Patronlar araziye parayı vermekten çekinmiyor, kötü uygulanan inşaat işlerine bir sürü para ödemeyi kabul ederken, bütün o binayı çizip tasarlayarak saçlarını ağartmış mimara parayı vermeye gelince, en az para vermek için çırpınıyor; bu kafanın Türkiye’de değişmesi lazım... Eskiye nazaran tabii ki çok daha fazla rekabet var; eskiden mimarlar iş bulamadığı için bir dönem hepsi iç mimarlık yaptı. Artık sanırım tekrar mimarlara da iş var ve daha kaliteli daha oturmuş şirketleşmiş bir sürü ofis oldu, bu da çok ümit vaad ediyor. 


Günümüzde yetişen iç mimarlara ve tasarımcılara ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz?
Eskiye nazaran çok daha fazla tasarım, mimarlık ve iç mimarlık konularında yetişmekte olan genç var; hem yurt içinde hem de yurt dışında... Bu konulara ilgi var, bu çok iyi bir şey... İstanbul’da bu alanla ilgili akademilerin sayısı arttı. Ülke standartlarının, algının fazlalaştığının göstergesi bence. Ancak, kalite ne aşamada derseniz büyük bir soru işareti! Bize gelen iş müracaatlarından örnek vererek ilerlemem gerekirse, alt yapı çok zayıf; görgü ve birikim eksikliği aşırı fazla, dolayısıyla sadece tasarım ve mimarlığı okulda okumakla kalmamak gerekiyor. Gençlere tavsiyem, kendinizi yetiştirin, dünyayı gezin, tarihe bakın neler olmuş… Tüm dünyadaki gelmiş geçmiş dinler tarihinden, sanat tarihine yapılan mimari yapıtlara bakın. Zira hepsi birbirinden etkilenmiş, öğrenin, okuyun. Mutlaka lisan hatta birkaç tane lisan öğrenin. Sınırlarınızı zorlayın, hep yapılmışı tekrar etmek bir yere ulaştırmıyor, “Daha neler yapabilirim?” diye düşünmek lazım. 


Sanat ile çok iç içesiniz. Koleksiyonunuz hangi eserlerden oluşuyor?
Sanatı çok seviyorum, anlamaya çalışıyorum ona bakmayı seyretmeyi hissetmeyi, onunla yaşamayı çok seviyorum… Kendi çapımızda zaman içerisinde aldığımız mütevazi bir ufak koleksiyonumuz var. Keşke çok daha önce farkındalığımız artmış olsaydı da bu şahane sanatçıları daha önce tanıyıp bilseydim diyorum. Koleksiyonumda muhtelif işler, yerli ve yabancı sanatçılar bulunuyor. Genç sanatçıları ve çağdaş sanat eserlerini (güncel sanat) tercih ediyorum. Dünya çapında işler tabii ki gördüm, görüyorum ama artık onlar benim için erişilmez boyutlarda. Ben de genç, yetişmekte, önü açık olan sanatçıları alıp, birlikte süreç içerisinde onlarla bu yolda yolculuk yapmak ve gelişmelerini izleyerek ilerlemek istedim. Koleksiyonumda Yaşam Şaşmazer, (ahşap heykel), Ekrem Yalçındağ (yağlı boya) Arda Yalkın (kâğıt ısı 3 boyut), Oleg Dou (fotoğraf), Kerem Ağralı (heykel), Genaro Tapestary, Yassine Mekhnache (tuval üstü yağlı boya ve nakış), Kemal Önsoy (yağlı boya), Burhan Uygur (yağlı boya) Mustafa Horasan (yağlı boya), İsmail Koç (demir heykel), Angello Bucarelli, James Clar (ışıklı iş), Server Demirtaş (Kinetık Art) Çiğdem Yapaner (rezin ve bronz heykel), Gözde İlkin (tuval üzeri yağlı boya nakış), Gökhan Deniz (tuval yağlı boya), Güneş Çınar (ahşap pano 3 boyutlu), Cem Sağbil (heykel), Heinz Akerman (taş heykel), Thomas Shutte (print, tapies print,) Miro (print), Damien Hirts (print), İsmail Türemen ve sayamadığım bir çok sanatçının işi var.


Koleksiyonunuzdaki parçaların evinizin dekorasyonundaki yeri nedir?
Evin her yerindeler birlikte yaşıyoruz onlarla. Evi yaparken neyi nasıl koyacağımı düşünerek başladım, ama yeniden almaya başlayınca yer değiştirmeler başladı. Bu sefer, daha kalabalıklaştı ama şikayetçi değilim onları seviyorum…


Yerli ya da yabancı sevdiğiniz ressamlar kimler?
Binlerce, saymakla bitmez. Öğrendikçe ekleniyor, hergün sanat fuarları, bienaller gezdikçe liste artıyor. Kübizm’le başlarsak Picasso, ama o tarihlere girersek işin içinden çıkamam, yaz yaz bitmez. Yakın tarihe gelelim: İmran Qureshi, Richard Prince, Chris Ofili, Damıen Hirst, Math Bas, Saki Sasamoto, Tracy Emin, Jake&Dinos Chapman, Marc Quinn, Sara Lucas, Jenny Saville, Anish Kapoor. 


Modern sanat galerileri mi daha ilginizi çekiyor, yoksa klasik/geleneksel sanat galerileri mi?
Modern sanat galerileri daha çok ilgimi çekiyor nedense, içinde bulunduğumuz dönemin enerjisiyle birlikte insanı sarstığı için daha çok hoşlanıyorum; hep gelecekte yaşayan bir insanım belki de ondan... 

 


Resim merakınız nasıl başladı, daha sonra koleksiyonerliğe ilginiz nasıl gelişti?
Hep evin içinde sanatla ilgili bir ortam vardı ama Türkiye koşullarında 60-70’li yılların Türkiye’sini düşündüğünüzde tabii ki farklı şeyler konuşuluyordu. Buradan ilerlersek 80’li yılların başında artık okulu neredeyse bitirmiş, biraz dünyadan haberdar, İngiltere’de yaşayan biri olarak baktığımızda artık ilgim artmaya farklı yönde başlamıştı. Sergileri geziyor ve takip ediyordum. İlk aldığım Ankara Vakko Sanat Galerisi’nde Doğançay’ın yağlı boya tablosu olmuştur ve çok doğru bir seçim yapmışım. O günün parası ile bin TL’ye almıştım… Sonra Hüsamettin Koçan’ın işleri; arkadaşımız olduğundan her sergisine giderdik zaten… Fakat konuya daha derinliğine girmem son 10 yıldır oldu. Dünyadaki freize’ler, art fair’ler, bienaller derken tabii ki bilgilenip gözünü eğitiyorsun, farkındalık çok artıyor, yeni sanatçıları keşfediyorsunuz. 


İlk ve son aldığınız eserler hangileri?
İlk aldığım iş, Burhan Doğancay’ın 1984 tarihli yağlıboya tuval üzeri eseri idi. Son aldığım iş, Heinz Akerman’ın taş heykeli ve New York Armory esnasında New York’daki Neu Museum’daki Egon Schieler’ın 28 parçalık limited edition printler dosyasını aldım...


Bir eser alırken nelere dikkat edersiniz?
Kurduğum ilişkiye… Bu da işe çok ticari bakmadığım için belki de… Sevip sevmediğim çok önemli ama şimdi daha seçici olduğumu görüyorum, zira gözüm daha eğitimli. Sanatçı kim, geçmişi ve sanatında nereye gidiyor? Tabii bütçesi de önemli. Bayıldığım o kadar çok iş var ki alamadığım... 


Bugüne kadar gittiğiniz sergilerden sizde en çok iz bırakanlar hangileri oldu?
En son New York’ta Julian Scnabel ev ve atölye ziyareti yaptık; o da beni çok etkiledi. Farklı bir karakter, muazzam bir boyut, düşünce ve bakış açısı… Jeff Koons atölye ziyaretinden de çok etkilendim. Sanatın nerelere gidebileceğini ve bir sanat fabrikasının olabileceğini hiç düşünmemiştim doğrusu. 


Nerelere seyahat edersiniz, bienalleri görmek için seyahat eder misiniz?
Her yıl New York Freize’ye giderim. London Freize, Arco Madrid, Sanghai da bir kere gidebildim. Sao Paolo Bienali’ne bir kez geçen sene Saha Grubu ile gittik. Venedık Bienali’ne de sık sık giderim. İstanbul’dakilere de tabii ki. 


Saha Grubu ne gibi faaliyetlerde bulunuyor?
Saha Grubu ile pek çok şey yapıyoruz; tüm bienal gezileri, dünyadaki önemli sanat fuarları, sanat etkinliklerine gidiyoruz. Sanatçı atölyeleri, gezileri, İstanbul ve yurt dışındaki tüm gezilerde muhteşem insanlarla tanıştık. Bu sayede çok önemli koleksiyoner ziyaretleri yaptık. Yine yurt dışı ve Türkiye’de muazzam insanlarla tanıştık, evlerindeki işleri, hayatlarını gördük ve ağırlandık. 


Sanat zevkinizi nasıl tanımlıyorsunuz, sizi neler etkiliyor?
Eğlenceli işleri seviyorum demek doğru olur. Hep bir muzurluk olan, belki de içimde olup gösteremediğim çocuk tarafım bu. Ama düşündüren arkasında bir ideoloji felsefesi olan işler de beni çok etkiliyor.  Baktıkça keşfetmek düşünmek çok güzel bir duygu. Çok teknolojiye dayalı işler de ilgimi çekiyor; aslında “Ya nasıl bu düşünce ve yaratıcılık teknoloji ile bir araya gelince bu hale geldi” demek de muazzam bir duygu sanatta…


Beğenip alamadığınız içinizde kalan bir eser oldu mu? 
Tabii ki hatırı sayılır sanatçıların işleri oluyor, onların bütçeleri de ona göre tabii ki… Mesela Anish Kapoor’un metal circle işinden almak isterim. Yüksel Aslan’ın bir işini, Rodhko, Tracy Emin ve Taner Ceylan’dan da bir iş sahibi olmak isterim.

EN ÇOK OKUNANLAR

Anadolu'nun 500 Yılı Beymen'in "Golden Opulence" Belgeselinde
Anadolu'nun 500 Yılı Beymen'in "Golden Opulence" Belgeselinde

Anadolu'nun 500 Yılı Beymen'in "Golden Opulence" Belgeselinde

1 dakika okunma süresi
Arzu Nesnesi: Hailey Bieber'ın Rhode Telefon Kılıfı
Arzu Nesnesi: Hailey Bieber'ın Rhode Telefon Kılıfı

Arzu Nesnesi: Hailey Bieber'ın Rhode Telefon Kılıfı

1 dakika okunma süresi
Özge Gürel ile Dubai Keşfi
Özge Gürel ile Dubai Keşfi

Özge Gürel ile Dubai Keşfi

16 dakika okunma süresi
24 Nisan'daki Akrep Burcu Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?
24 Nisan'daki Akrep Burcu Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?

24 Nisan'daki Akrep Burcu Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?

10 dakika okunma süresi
Coachella Festivali'nin En İyi Stil Görünümleri
Coachella Festivali'nin En İyi Stil Görünümleri

Coachella Festivali'nin En İyi Stil Görünümleri

1 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

GIS PROJECT 2017 İLHAM VEREN ROL MODELLER
GIS PROJECT 2017 İLHAM VEREN ROL MODELLER

GIS PROJECT 2017 İLHAM VEREN ROL MODELLER

BU YAZ KİM, NE OKUYOR?
BU YAZ KİM, NE OKUYOR?

BU YAZ KİM, NE OKUYOR?

GÜL AĞIŞIN LUG VON SIGA HİKAYESİ
GÜL AĞIŞIN LUG VON SIGA HİKAYESİ

GÜL AĞIŞIN LUG VON SIGA HİKAYESİ

MÜZİĞİNİN ZİRVESİNDE NİLÜFER
MÜZİĞİNİN ZİRVESİNDE NİLÜFER

MÜZİĞİNİN ZİRVESİNDE NİLÜFER

SERRA KASLOWSKİ "TUTKU DOLU BİR HAYAT"
SERRA KASLOWSKİ "TUTKU DOLU BİR HAYAT"

SERRA KASLOWSKİ "TUTKU DOLU BİR HAYAT"

İLHAMINI RENKLERDEN ALIYOR
İLHAMINI RENKLERDEN ALIYOR

İLHAMINI RENKLERDEN ALIYOR

ŞAMPİYON BABALAR
ŞAMPİYON BABALAR

ŞAMPİYON BABALAR

FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR
FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR

FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI
DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

EMMA SHAPPLIN İLE KAPADOKYADA
EMMA SHAPPLIN İLE KAPADOKYADA

EMMA SHAPPLIN İLE KAPADOKYADA

ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ
ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ

ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ

AURELIE BIDERMANN’IN LÜKSLERİ
AURELIE BIDERMANN’IN LÜKSLERİ

AURELIE BIDERMANN’IN LÜKSLERİ