Bazı evler, mekanlar sizi konuk olmaktan çıkarıp, orada yaşanan bir hikayenin kahramanı haline getirir. İç Mimar Hakan Helvacıoğlu’nun emek verdiği her köşe de işte tam olarak bunu hissettiriyor...
Bazı evler, mekanlar sizi konuk olmaktan çıkarıp, orada yaşanan bir hikayenin kahramanı haline getirir. Sadece zevkli mobilyalar detaylar değil hikayesi olan mekanlar size hemen o hikayeyi fısıldarlar... Sevgili İç Mimar Hakan Helvacıoğlu’nun emek verdiği her köşe de işte tam olarak bunu hissediyorum. Bir eve değil de bir hikâyenin içine girmişlik hissi ile Hakan Helvacıoğlu’yla keyifli bir söyleşiye başlıyoruz.
2/18
Stili sence ne demek, stil kelimesini nasıl yorumlarsın?
Stil, yaşam yolculuğumuzda bugüne dek kendimize kattıklarımız yani eğitim, bilgi, deneyim, gezdiğimiz, gördüğümüz, yediğimiz, giydiğimiz, okuduğumuz, izlediğimiz, yaşadığımız ve bizi biz yapan tüm birikimlerin sonucunda; “hayata bakışımız ve duruşumuz” bence... Onu tavrına, giyimine, işine veya bakışına yansıtman sadece “stilini kişiselleştirme ve bunun dışa vurumu” sayılabilir...
3/18
Sahne sanatlarından iç mimariye renkli bir mesleki birikimin var …
Bu nasıl yansıyor uygulamalarına ?
Tam da tanımladığım gibi.... Tarzsızım, çünkü tarzı her mekana özel geliştiriyorum, sınırsızım çünkü her projede yeniden doğuyor, yeniden sonuca varıyorum, zamansızım çünkü düşlerim geçmişten geleceğe geniş bir hayal dünyasında yaratılıyor. Sanatın hayalsi özgürlüğünü, matematiğin kuralcı disipliniyle birleştiriyorum, çünkü benim “STİL”im bu! Yani sahne sanatlarından edindiğim dekor, kostüm, kumaş, dikiş, renk, tiyatro ve tarihi dönem birikimi ve üzerine gelişen mimari proje ve teknik donanımlar, iç mimaride bir araya geliyor. Buna mobilya ve tasarım tarihi, antika mobilya ve sanat bilgisi de eklenince yararlanabildiğim geniş bir “iç repertuar” oluşuyor. Her mekan özellikle her ev benim için kişiye özel dünyalardır... Her zaman aktardığım gibi, ağırlıklı olarak büyük evler tasarımlayan bir iç mimar olarak, gerçekten kişiye özel mekanlar oluşturuyoruz. Çünkü iyi bir iç mimarın belirgin bir görsel tarzının olmasını ve bunu projelerine aktarmasını doğru bulmuyorum, yani evler mimarın tarzını yansıtmamalı, evlerin kendi tarzı ve stili olmalı... Gerçek “Haute Couture” budur...
4/18
Şu ara sana en çok neler ilham veriyor? Ve ayrıca kimler ilham veriyor?
Evleri tasarlarken öncelikle mimarisinden etkilenirim çünkü dış-iç uyumundan yanayımdır, konumu da önemli ikinci etkendir. Yani İstanbul’daki bir ev ile Bodrum’daki aynı olamaz hatta İstanbul’da Boğaziçi’nde yer alan ile Hadımköy aynı ruhu yansıtamaz. Farklı karakterlerde kişiler gibidir evler, suyuna gitmelisiniz... Ama kullanıcının varlığı en büyük çıkış noktamdır, yaşam ve sosyal alışkanlıkları, evdeki beklentileri, sevdikleri, hobileri, anıları, sanat birikimleri...
5/18
Tüm bu kriterlerin üzerine gelişir evin fotoğrafı. Projelerimde ilhamım bu fotoğraftır, ilk anda zihnimde beliren. Yani klasik veya modern, eklektik gibi tarzlar benim sınırlarımı oluşturamaz. Evlerimin tanımı yoktur. Hiç bir evim birbirine benzemez. Ben sadece “doğruyu” oluştururum. Beni besleyen şeyler ilham verir ancak bana... Mesela dönem filmleri, müzikaller, gelişmiş prodüksiyonlar, iyi animasyonlar, çağdaş sanat, resim-fotoğraf, moda, tüketim şekilleri...
6/18
Diğer yandan seyahatler, mimari ve heykelsi duruşlar, sokaklar, pencerelerden görünen yabancı yaşam mekanları, yerel malzemeler, yeni mağaza vitrinleri, restoran-cafe-tasarım mağaza birliktelikleri, Soho House deliliği, Paris, New York ve Berlin yine beni etkileyen, ilham veren alanlar. Geçmişten tasarımcılar; Alberto Pinto, Bill Blass, Tony Duquette, yeni neslin olgunları; Jean-Louis Denoit, Pierre Yovanovitch ve Kelly Wearstler de ilham kaynaklarım...
7/18
Senin hayattaki sitilini nasıl tanımlıyorsun? Sadece mesleki olarak değil, yaşama dair sitilin nedir?
Her hareketimde her adımımda “kendim olmak”... Tasarımlarımda, yaşam tarzımda, ilişkilerimde, görünümümde, seçimlerimde “ben olmak”... Dayatmalara göre değil, gözlemlediğim ve kendimce doğruların ışığında yorumladığım şekilde yaşamak...
8/18
Vazgeçemediğin renkler, dokular var mı?
Rahat kullanımı her anlamda severim. Ama şıklık yerine, zamanına göre olabilmek de vazgeçilmezim. Siyah, asker yeşili, mercan, ekru, gece mavisi, zümrüt yeşili, vintage deri sevdiğim renk ve dokular...
9/18
Peki, sanat hayatının neresinde?
Bunu bu ülkede, bu moralle yanıtlamak çok zor aslında, tüm Contempory Art deliliğine rağmen... Çünkü ayakta kalabilmek ve yaratıcılık isteyen her işi yapabilmek bile “sanat” demek şu an... Ama New York veya Paris’te özellikle Berlin’de hissettiğim şey, estetik duran çöpün bile bir yanındakiyle sanatsal bir ilişki içindeymiş duruyor oluşu... O kadar sanat soluyorsun ki her anında bir zaman sonra illüzyonlar başlıyor.
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak ve mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için
tıklayınız.