Yeni tiyatro sezonu, ışıkların yeniden yanmasıyla birlikte şehrin kültür takvimine taze bir heyecan katıyor. Perdeler bir kez daha aralanırken, sahne tozunun o tanıdık kokusu yeniden salonları dolduruyor... Bu yıl tiyatro sahnelerinde hem yeni yapımların merakla beklenen prömiyerleri hem de geçmiş sezonlarda büyük ilgi gören oyunların dönüşleriyle dolu bir program var. Bazı hikâyeler ilk kez seyirciyle buluşacakken, bazılarıysa alkışlarla hatırlanan geçmiş performanslarını yeniden canlandıracak; böylece önceki yıllarda kaçıranlar için ikinci bir şans doğacak!
Bu sezonun dikkat çekici yanı sadece sahneye taşınan hikâyelerin çeşitliliği değil, aynı zamanda oyunculuk gücünün ve yorum derinliğinin bir araya geldiği kadrolar. Haluk Bilginer'in zamana ve hafızaya dair sorgulayıcı performansından, Esra Dermancıoğlu'nun hem kaleminden çıkan hem de yönettiği cesur oyununa; Funda Eryiğit ve Hazar Ergüçlü'nün sahnede büyüyen enerjisinden, Şerif Erol, Şenay Gürler, Evrim Alasya gibi isimlerin güçlü yorumlarına kadar her biri sezonun duygusal ve düşünsel yükünü kendi üslubuyla taşıyor.
Kimi oyunlar geçmişle bugünü iç içe geçirirken; kimileri insanın iç dünyasına, yalnızlığına, bedenine ve aşkına odaklanıyor. Her biri farklı bir duyguyu sahneye taşısa da hepsinde ortak bir tema var: insan olmanın kırılganlığı.
İnsanlar Mekanlar Nesneler, bağımlılık ve kimlik arayışını derinlemesine ele alan, çarpıcı ve unutulmaz bir tiyatro deneyimi sunuyor. Merve Dizdar'ın etkileyici performansıyla hayat verdiği yapım, geçmişin yüklerinden sıyrılmaya çalışan bir insanın içsel yolculuğunu sahneye taşıyor; bu performans, hem ödüllerle taçlanmış hem de izleyiciyi ilk andan itibaren ekrana kilitlemişti. İbrahim Çiçek'in rejisiyle sahnelenen oyun, Nihal Koldaş, Selçuk Borak ve Kerem Arslanoğlu gibi güçlü isimlerin performanslarıyla daha da derinleşiyor. Ceyda Balaban'ın sahne ve kostüm tasarımı, Yakup Çartık'ın ışık düzenlemeleri ve Taner Güngör'ün koreografisiyle zenginleşen prodüksiyon, insanın kendisiyle ve geçmişiyle yüzleşme hikâyesini etkileyici bir görsellikle ve yoğun duygusallıkla seyirciye aktarıyor.
Kerem Alışık ve Evrim Alasya'nın sahneye taşıdığı Aşk Biter Mi?, yıllar sonra yolları kesişen iki eski sevgilinin geçmişin gölgesinde birbirleriyle yüzleşmesini ve aşkın gerçek anlamını sorgulamasını anlatan samimi ve dokunaklı bir oyun. Attilâ İlhan, Orhan Veli, Cemal Süreya gibi edebiyatımızın büyük şairlerinin şiirleri ve şarkılarıyla zenginleşen sahne, izleyiciyi kendi duygusal yolculuğuna davet ediyor ve aşkın, insanın kendini gördüğü bir ayna olduğunu nazikçe hatırlatıyor.
Afife, sahnede olmanın bir kadının hayatında ne anlama geldiğini hem duygusal hem tarihsel bir zeminde anlatan, içten ve sarsıcı bir oyun. Afife Jale'nin gerçek hikâyesinden yola çıkan yapım, sahneye çıkmanın yasak olduğu bir dönemde; bir kadının tiyatroya olan tutkusunu, özgürleşme arzusunu ve kendi sesini bulma mücadelesini merkezine alıyor. Serdar Biliş'in yönetmenliğinde, Demet Evgar'ın Afife'ye hayat verdiği oyunda Tilbe Saran, Necip Memili, Bora Akkaş ve Atılgan Gümüş gibi usta isimler de yer alıyor. Kadının sahnede var olma hakkını bir başkaldırıya dönüştüren Afife, geçmişle bugün arasında kurduğu köprüyle hem sanatın dönüştürücü gücünü hem de cesaretin zamansızlığını seyirciye hatırlatıyor.
Don Kişot Müzikali, sahnede görkemli bir prodüksiyonla izleyici karşısına çıkan, hem büyüleyen hem de coşturan bir deneyim sunuyor. Selçuk Yöntem'in derinliğiyle hayat verdiği Don Kişot, Zuhal Olcay'ın unutulmaz Aldonza performansı ve Cengiz Bozkurt'un mizahi Sancho Panza yorumu ile bir araya gelerek Cervantes'in ölümsüz eserini müzik, dans ve görsellikle buluşturuyor. 30 kişilik dansçı ve oyuncu kadrosu, 15 kişilik canlı orkestra, çarpıcı kostümler ve görkemli dekorla sahnede adeta bir şölene dönüşen prodüksiyon, izleyiciyi hem eğlendiriyor hem de kahramanının hayallerinin peşinden koşma azmini derinden hissettiriyor. Broadway tarihine adını yazdıran bu klasik eser, seyirciye unutulmaz bir tiyatro ve müzik deneyimi yaşatıyor.
Aynı Çatı Altında, absürt komedi türünde, hem düşündüren hem kahkahalara boğan, enerjisi yüksek bir oyun. İkiz kardeşler Cevahir ve Hüseyin Önder'in Melek ve Şeytan olarak sahneye taşıdığı karakterler, intiharın eşiğindeki Gülsüm'le yaşadıkları absürt ve sürprizlerle dolu çatışma üzerinden iyilik ve kötülüğün bitmeyen mücadelesini anlatıyor. Sedef Şahin'in canlandırdığı Gülsüm, aşk acısı ve umutsuzlukla sınanırken, oyunda güncel göndermeler ve toplumsal taşlamalar izleyiciye hem düşündürücü hem de bol kahkahalı bir deneyim sunuyor. Yüksek temposu, zekice yazılmış diyalogları ve interaktif sahneleriyle Aynı Çatı Altında, bu sezonun en iddialı ve keyifli tiyatro yapımlarından biri olarak öne çıkıyor.
Fareler ve İnsanlar; dostluk, yalnızlık ve hayallerin sahnedeki en çarpıcı halini izleyiciyle buluşturan, John Steinbeck'in evrensel hikâyesinden uyarlanmış etkileyici bir oyun. Aydın Sigalı'nın yönetmenliğinde sahnelenen yapım, Erdem Irmak, Volkan Dinç ve Erkan Taşdöğen'in başrollerini paylaştığı, toplam 10 kişilik güçlü kadrosuyla Büyük Buhran döneminde geçen Lennie ve George'un hayaller ve zorluklarla dolu yolculuğunu sahneye taşıyor. Behlüldane Tor'un dekor tasarımı ve Emine Kaynak Yıldırım'ın kostümleriyle gerçeklik duygusu ön plana çıkan prodüksiyon, Candy'nin köpeğini gerçek bir köpek oyuncu olan Şebo ile sahneye taşıyarak her detayı titizlikle işliyor. Büyük başarıyla Kocaeli Şehir Tiyatroları'nda kapalı gişe sahnelenen oyun, İstanbul sahnelerinde hem düşündüren hem de duygusal bir yolculuk sunarak izleyiciyi derinden etkiliyor.
Minik izleyiciler müzik, kahkaha ve interaktif oyunlarla buluşuyor. Kaplumbağa ile Tavşan'ın yarışından Aslan ile Fare'nin beklenmedik dostluğuna, Kurt ile yaramaz bir çocuğun karşılaşmasından Karga'nın hikâyesine kadar birbirinden renkli masallar, Aslı Tandoğan, Mert Aydın, Mert Şişmanlar ve Zeynep Güngörenler'in canlı performanslarıyla sahneleniyor. Lerzan Pamir'in yönetiminde hayat bulan oyun, müzik ve kuklaların ön planda olduğu anlatımıyla 4-8 yaş arası çocuklar için tasarlanmış, dinamik ve eğlenceli bir deneyim sunuyor. Dekor, kostüm, koreografi ve ışık tasarımıyla sahnede adeta bir masal dünyası yaratılan Ezop Masalları, küçük sanatseverleri hem güldürüyor hem de hayal güçlerini harekete geçiriyor.
Fora, tek mekânda ve tek zaman diliminde geçen, aile bağlarını, kuşak çatışmalarını ve bireylerin kendini bulma çabasını hem mizahi hem de dokunaklı bir dille sahneye taşıyan yeni sezonun iddialı yapımlarından biri. Hikmet Hükümenoğlu'nun kaleme aldığı ve Mert Öner'in yönettiği oyunda Şerif Erol, Şenay Gürler, Kubilay Aka, Aslı İnandık, Şükran Ovalı ve Eray Karadeniz'in güçlü performansları bir araya geliyor. Luz Creative yapımı ve Nisan Ceren Özerten'in yapımcılığını üstlendiği prodüksiyon, provalardaki sıcak atmosfer ve oyuncular arasındaki uyumuyla şimdiden heyecan yaratıyor.
Timsah Ateşi, kara-komediyi dramatik bir derinlikle harmanlayan, sürreal ve grotesk öğelerle dolu temposu hiç düşmeyen bir oyun olarak tiyatro sahnelerine veda ediyor. Funda Eryiğit ve Hazar Ergüçlü'nün iki kız kardeşi canlandırdığı unutulmaz performansları, Hidayet Erdinç'in Peter Devlin rolündeki katkısıyla birleşerek izleyiciye dört sezondur çok yönlü ve etkileyici bir deneyim sunuyor. Meghan Tyler'ın kaleme aldığı ve Edinburgh Fringe Tiyatro Festivali'nde "En İyi Tiyatro" ödülüne layık görülen oyun, Mehmet Ergen'in yönetmenliğinde sahnelenmişti.
Esra Dermancıoğlu, yazıp yönettiği ve başrolünü Deniz Karaoğlu ile paylaştığı yeni oyunu İyi Değilim, Ama Anlatacak Kadar da Kötü Değilim ile sahneye güçlü bir dönüş yapıyor. Dram ve kara komediyi harmanlayan yapım, arzu, utanç, dijital çağın tüketim ilişkileri ve ebeveyn mirasının gölgesinde şekillenen bir aşk hikâyesini, projeksiyon, ses tasarımı ve sahne metaforlarıyla zenginleştirerek izleyiciye sunuyor. Oyunun merkezinde Dermancıoğlu'nun kaleme aldığı manifesto yer alıyor; bedenin ilk pazarlardan biri olarak görüldüğü dünyada, bir gün bedenin geri alınacağı ve hiç kimsenin vitrini olmayacağı fikri, seyirciyi kadının kendi geçmişi ve bedeniyle verdiği savaşa dahil ediyor.
Zamanın akışı çözülürken, hafızanın ince çizgileri silikleşiyor ve tanıdık yüzler yabancılaşıyor; gerçek ile hayal, dün ile bugün, baba ile kız arasındaki bağın içinde birbirine karışıyor. Oyun Atölyesi tarafından sahnelenen Baba, Haluk Bilginer ve Özlem Zeynep Dinsel'in etkileyici performanslarıyla, hatırlamanın ve unutmanın arasında salınan bu yolculuğu izleyiciye taşırken, zamanın karşısında insan olmanın anlamını yeniden düşündürüyor.