Dior, Lady Art projesi ile 10'uncu kez moda sahnesine sanatı yerleştiriyor. Zarafet ve modernliği sembolize eden bu efsanevi çantayı 10 uluslararası sanatçı yeniden yorumlarken Fransa'dan Kore'ye, Brezilya'dan Çin'e uzanan yolculuk hayal gücünün sınırsızlığına gönderme yapıyor. Jessica Cannon, Patrick Eugène, Eva Jospin, Ju Ting, Lakwena, Lee Ufan, Sophia Loeb, Inès Longevial, Marc Quinn ve Alymamahrashed ile haute couture'ün gücünü ortaya koyan ilham verici yorumlamalar; miras, hayal gücü ve avangart stilin kesiştiği duygusal hikâyeler sunuyor. Üstelik bu olağanüstü saygı duruşu, Dior platformu, Spotify, Deezer, Applepodcasts ve Amazon Music üzerinden erişilebilen Diortalks Podcast bölümleriyle dinleyicilere sunuluyor.
Sanatın dijital dünyasında Refik Anadol'un imzası büyük. Yapay zekâ, büyük veri ve algoritmaları sanatla buluşturan sanatçının geliştirdiği Büyük Doğa Modeli projesinin Türkiye ayağının ilk eseri olan "Türkiye-Flora", Beyoğlu'ndaki Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi'nde ziyaret sanatseverlerle buluşuyor. Türkiye-Flora, ikinci yaşını kutlayan müzenin koleksiyonunun ilk yapay zekâ veri heykeli olarak envantere kaydedilirken müzenin üçüncü katında izlenebiliyor.
İkisi de başarılı oyunculukları ile ilk günden beri hep radarımızda. Kimden mi bahsediyoruz; 62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Başarı Ödülleri'nin sahibi olan Merve Dizdar ve Selahattin Paşalı'dan. Ödülleri, sektördeki duruşları ve her yer aldıkları projeyle yükselen başarı grafikleri, onları farklı bir yere koyuyor, farklı çizgilerini fazlasıyla yansıtıyorlar. Antalya'da da bunu görmüş olduk.
Sezonun en güçlü yapımlarından Kuğu Gölü Balesi, izleme listesine üst sıradan yerleşiyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB), Çaykovski'nin ölümsüz eseri "Kuğu Gölü"nü, Ricardo Amarante'nin koreografisiyle Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Türk Telekom Opera Salonu'nda sanatseverlerle buluşturuyor. Petipa ve Ivanov'un klasikleşmiş versiyonunu temel alan bu görkemli yapım, Prens Siegfried ve lanetlenmiş Prenses Odette'in hikâyesiyle iyiyle kötünün çatışmasını sahneye taşıyor. Çaykovski'nin 1875-76 yıllarında bestelediği ve ilk kez 4 Mart 1877'de Moskova'daki Bolşoy Tiyatrosu'nda sahnelenen Kuğu Gölü, bu hafta 1 Kasım'da izlenebilir.
"The Bear" dizisiyle yıldızı yükselirken ışığına kapıldığımız Jeremy Allen White, bu kez sinemadan sesini yükseltiyor. Bruce Springsteen'in 1982 tarihli efsanevi "Nebraska" albümünün yaratım sürecini, müziğin ruhuna ve bir sanatçının içsel yolculuğuna odaklanarak anlatan "Springsteen: Hiçlikten Kurtar Beni" filminde oyunculuğuna bambaşka bir açı katıyor. Film, Bruce Springsteen'in henüz dünya çapında bir star olmadan önce, başarı baskısıyla sıkışıp kaldığı zamanı anlatıyor. "Boss" rolündeki Jeremy Allen White'ın başrolde yer aldığı filmin yönetmenliğini ve senaryosunu Scott Cooper üstlenirken film Warren Zanes'in "Deliver Me from Nowhere" adlı kitabına dayanıyor.
Kış moduna yavaş yavaş hazırlanırken keyif dolu bir ritüelin izini sürüyoruz. İstanbul'un kalbinde, Ayasofya ve Sultanahmet camilerinin arasında 1556'da Mimar Sinan'ın dehasıyla inşa edilen Hürrem Sultan Hamamı, yüzyıllardır Osmanlı kültürünün, mimarisinin ve sosyal yaşamının simgesi olarak varlığını sürdürüyor. Bugün ise hem sunduğu özgün hamam ritüelleri hem de kültürel projeleriyle geçmişin ruhunu günümüze taşıyor. Geleneksel kese ve köpük masajlarının yanı sıra erguvan çiçeği kokuları, Osmanlı şerbetleri ve lokum ikramları, özel olarak bestelenmiş hamam müzikleriyle birleşerek beş duyuya hitap eden bu atmosfer, arınmışlık ve zindelik hissini derinden yaşatıyor. Hürrem Sultan Hamamı bugün, Osmanlı mirasını sadece yaşatmakla kalmıyor; kitap, müzik ve mekânı bir araya getirerek geçmiş ile bugünü de aynı potada buluşturuyor. Hamamın kubbeleri altında kitap sayfaları, müzik ezgileri ve suyun sesi birleşerek yalnızca bir deneyim değil, kalıcı bir kültür yolculuğu sunuyor.
Lübnan mutfağı ayrı bir lezzetli. Ve şimdi bu özel tatlar, Em Sherif ile İstanbul'a taşınıyor. Tersane İstanbul'un kalbindeki bu yeni lezzet rotası; sıcak atmosferi, zarif dokunuşları ve samimi misafirperverliğiyle her anı unutulmaz kılıyor. Em Sherif Türkiye, bir lezzet merkezi olmasının yanında aile sıcaklığını hissettiren bir deneyim olarak öne çıkıyor. 2011 yılında Beyrut'un merkezinde açılan ilk restoranla başlayan bu yolculuk, vizyoner ve günden güne kendini geliştirmiş Şef Mireille Hayek'in zarafet ve sıcaklığı harmanlama tutkusuyla şekilleniyor. Mireille, restoranını kendi evinin bir parçası olarak görüyor ve her lezzet kendi hikâyesini anlatıyor. Bize de bu anlam yüklü mekânda sosyalleşmek düşüyor.