Zorbalık, çağımızın en önemli çocukluk ve ergenlik sorunlarından biri. Çoğu zaman yetişkinler için "şaka", "çocuk işte" ya da "oyun" gibi görünen davranışların altında, aslında ciddi bir güç dengesizliği ve tekrar eden zarar yatabilir. Bu yüzden zorbalığı anlamak, tanımını netleştirmek ve ebeveyn olarak nerede müdahale edilmesi gerektiğini bilmek, çocukların duygusal sağlığı açısından hayati önem taşır.
Zorbalık kavramı literatürde üç temel ölçütle tanımlanır:
1. İstenmeyen saldırgan davranış – sözlü, fiziksel veya dijital olabilir.
2. Güç dengesizliği – yaş, boy, sosyal popülerlik, grup sayısı gibi faktörlerle bir tarafın üstünlük kurması.
3. Tekrarlılık – davranışın süreklilik kazanması ya da tekrar etme ihtimalinin güçlü olması.
Bu ölçütler bize şunu gösterir: Eşit güçle yapılan bir çekişme, rol değişiminin yaşandığı ve tarafların güldüğü bir oyun zorbalık değildir. Ama aynı çocuğun sürekli dışlanması, aşağılanması ya da tehdit edilmesi, üstelik bu dengesizliğin tekrarlaması, zorbalığın başladığının işaretidir.
Veriler, bu konunun yalnızca bireysel değil toplumsal bir sorun olduğunu gösteriyor:
1. OECD'nin 2022 PISA sonuçlarına göre Türkiye'de öğrencilerin yüzde 25'i kız, yüzde 28'i erkek olmak üzere ayda birkaç kez zorbalığa maruz kalıyor. Bu oran OECD ortalamasının (%20–21) belirgin şekilde üzerinde.
2. WHO/HBSC 2022–24 raporları, ergenlerin yaklaşık yüzde 11'inin okul zorbalığı, yüzde 15–16'sının ise siber zorbalık mağduru olduğunu ortaya koyuyor. Erkeklerde zorbalık yapma oranları kızlardan daha yüksek.
3. UNICEF'in küresel verilerine göre ise 13–15 yaş grubundaki çocukların yaklaşık üçte biri akran zorbalığı yaşıyor.
Bu veriler bize şunu söylüyor: Zorbalık yalnızca ergenlik döneminde değil, okul öncesinden itibaren farklı biçimlerde çocukların hayatına giriyor.
Zorbalığı sadece davranış bozukluğu olarak değil, bir ilişki sorunu olarak görmek gerekir. Winnicott'a göre; Oyun alanı, çocuğun saldırgan dürtülerini deneme ve dönüştürme mekânıdır. Eğer çocuk güvenli bir "holding" yani tutuculuk bulamazsa, oyun ilişkisel olmaktan çıkar ve zarar verici davranışlara kayar. Bion ise "Çocuğun sindiremediği korku, öfke ve utanç duygularını kapsayacak bir yetişkine ihtiyacı vardır. Bu "containment" yani kapsama sağlanmazsa, duygular başkasına yönelir ve zorbalık davranışları gelişir"der. Çocuk hem zorbalığa uğrayabilir hem de başkalarına zorbalık yapabilir. Bu nedenle onu kalıcı bir etiketle tanımlamak yerine davranışa odaklanmak, onarıcıdır.
Okul öncesi dönemde "niyet" kavramı henüz tam gelişmediği için zorbalığı tanımak daha zordur. Burada kritik olan; güç dengesizliği ve tekrarlayan zarar. Sürekli aynı çocuğun oyuna alınmaması, eşyalarının zorla alınması, korkutulması ya da "şaka" adı altında aşağılanması zorbalığa işaret eder.
Bu dönemde çocuklar, duygularını söze dökmekte zorlandıkları için davranışlarıyla anlatırlar. İşte tam da bu yüzden ebeveyn ve öğretmenlerin "oyun mu, zorbalık mı?" ayrımını dikkatle yapması gerekir.
İlkokulla birlikte sosyal hiyerarşiler belirginleşir, çocuklar niyetlerinin farkına varır. Takma adlarla küçük düşürme, sosyal medyada veya WhatsApp gruplarında dışlama, gizli fotoğraf paylaşma, grubu örgütleyerek üstünlük kurma bu dönemde sıkça görülür.
Burada zorbalık artık daha bilinçli ve sistematik hale gelebilir. Bu nedenle ebeveyn müdahalesi okul öncesine kıyasla daha erken ve daha yapısal olmalıdır.
Müdahaleyi üç düzeyde düşünebiliriz:
Olayları belgelendirmek: tarih, yer, davranış, tanık.
Öğretmenle davranış odaklı iletişim kurmak: "Üçüncü kez topu elimden aldı."
Sınıf ortamında kuralların görünür hale gelmesi.
Küçük grup oyunlarıyla güç simetrisinin desteklenmesi.
Çocuğun okula gitmek istememesi, sık karın ağrısı ya da baş ağrısı şikâyeti.
Çantada kaybolan ya da yıpranan eşyalar.
Teneffüs ya da servis korkusu.
Sosyal medyada gruptan atılma ya da alay konusu edilme.
Bu belirtiler görüldüğünde ebeveynin ilk görevi çocuğu suçlamak değil, duygusunu kapsamak ve yanında durmaktır.
Zorbalığı "zorba çocuk" ya da "kurban çocuk" diye etiketlemek, sorunu çözmek yerine kalıcılaştırır. Psikanalitik bakış bize, zorbalığın aslında ilişkisel bir düğüm olduğunu hatırlatır. Önemli olan, ilişkiyi onarmak ve seyirci konumundaki grubu da sorumluluk almaya teşvik etmektir.
Bu süreçte zorbalığa uğrayan çocuğa "Kendini koruyamadın mı?", "Sen de onu itseydin!" gibi cümleler kurmak suçlu hissettirir ve içe kapanmasına neden olabilir. Ebeveynin en güçlü rolü, çocuğun duygusunu duymak, yanında olduğunu hissettirmek ve okul ile aynı dili konuşmaktır. Çünkü çocuk, kendisini gerçekten kapsayan bir yetişkinin desteğiyle hem zorbalığa karşı korunur hem de duygularını dönüştürmeyi öğrenir.