Eylül 2025'te Londra, yeniden dünyanın moda odaklı bakışlarını üzerine topladı. British Fashion Council'ın yeni CEO'su Laura Weir'in liderliğinde gerçekleşen Londra Moda Haftası modanın politik, kültürel ve sosyal boyutlarını da yeniden tanımladı. Weir'in "Moda önemlidir" vurgusuyla açılan hafta Paris'in ihtişamı ya da Milano'nun zarif disiplini karşısında duruyordu. Londra'nın kaotik, asi ve deneysel ruhu, yükselen yeteneklerle köklü markaları buluştururken hem geçmişe dönük nostaljik okumalarla hem de geleceğe dair radikal arayışlarla katmanlı bir anlatıya dönüştü. Bu yıl festival ruhundan feminist okumalarına, tarihsel göndermelerden sokak kültürünün yeniden yazılmasına kadar geniş bir yelpazede sunulan koleksiyonlar, şehrin neden hâlâ yaratıcı özgürlüklerin başkenti olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Londra podyumlarında bu yıl Türk imzaları özel bir ilgiyle öne çıktı. Erdem Moralıoğlu, British Museum'da görkemli bir 20. yıl kutlaması yaparken, Bora Aksu ustalığını yeniden sergiledi. Yükselen yıldız Dilara Fındıkoğlu ise "Masumiyet Kafesi" koleksiyonuyla feminist ve teatral bir isyan sahneledi. İzleyiciler arasında Demet Özdemir gibi Türk isimlerin yer alması da kültürel bağları daha görünür kıldı. Bu durum, Türk tasarımcıların Londra sahnesinde yalnızca misafir değil, kalıcı aktörler olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Bu yıl podyumlarda ilginç bir çift yönlü hareket vardı: geçmişe dönük nostaljik göndermeler ve geleceğe dair deneysel arayışlar. Festival estetiği, Swinging London ruhu, 2000'lerin bohem indie stili yeniden yorumlanırken; diğer tarafta dijital oyunlardan ve alternatif zanaatlardan ilham alan geleceğe dönük tasarımlar dikkat çekti. Pannier'ler gibi barok silüetler modern dokunuşlarla geri gelirken, örgü ve dantel teknikleri ileriye dönük bir zanaatkârlık manifestosuna dönüştü.
Monarşiyle yönetilen İngiltere topraklarında Laura Weir'in "Moda önemlidir" vurgusu, podyumlarda da yankı buldu. Dilara Fındıkoğlu'nun kadın bedenine dair radikal yorumu, Simone Rocha'nın sosyete geleneğini altüst eden tasarımları, Richard Quinn'in dönem göndermeleri ya da H&M'in kitlelere açık etkinliği modanın politik ve toplumsal bir alan olduğunu gösterdi. Parlamento'da moda haftasının ulusal çıkarlar için önemi tartışılırken, podyumlar kültür ve siyasetin sahnesine dönüştü.
Haftanın en büyük gösterilerinden biri kuşkusuz Burberry'ydi. Daniel Lee'nin festival estetiğiyle yeniden yazdığı defile, Elton John'dan Lila Moss'a kadar geniş bir ünlü yelpazesiyle yıldızlar geçidine dönüştü. Demet Özdemir'in katılımı ise Londra'nın uluslararası cazibesini ve Türk izleyicilerle bağını güçlendirdi. Bu, Londra Moda Haftası'nın yalnızca modanın değil, kültürün ve popülerliğin de küresel sahnesi olduğunun altını çizdi.
Londra bu yıl moda haftasını adeta bir müzik festivali gibi kurguladı. Burberry'nin festival sahnesi atmosferi, H&M'in açılış gününde düzenlediği konserler ve DJ performanslarıyla birleşti. Lola Young'ın canlı performansı, Brooklyn Beckham'ın podyumda yürüyüşü ve Honey Dijon'ın geç saatlerdeki seti, modanın ritmini müzikle senkronize etti. Moda ve müzik arasındaki bu yakınlaşma, Londra'nın yaratıcı endüstriler arasındaki sınırları eriten ruhunu güçlü biçimde ortaya koydu.
Fotoğraflar: Getty Images Türkiye