Karşılaşma başlıklı serginiz varoluşun temel anlarından biri olan temasa odaklanıyor. İlk karşılaşma anını, sizi yola çıkaran o ânı nasıl tarif edersiniz?
Benim için her şey bir karşılaşmayla başlıyor. Bu bir kişi, bir an, bir duygu ya da bir nesne olabilir. O anda ortaya çıkan duygu, bu sergideki işlerin oluşum sürecinde beni en çok harekete geçiren şey oluyor. Her insanın karşılaşma anı kendi birikimiyle, duygularıyla şekilleniyor, özellikle sanat üreten kişilerde bu yoğunluk çok daha belirgin. Benim çıkış noktam da tam olarak bu: karşılaşmanın yarattığı o yoğunluk ve onu dönüştürme arzusu.
Porselen, kırılgan ama aynı zamanda dirençli yapısıyla işlerinizde önemli bir yer tutuyor. Bu malzemenin sizin için en zorlayıcı ve en ilham verici yanları neler?
Porselen serbest teknikte şekillendirmesi zor bir malzeme, özellikle büyük formlara çıktığınızda süreç daha da karmaşıklaşıyor. Ama aynı zamanda düşüncelerimin saflığını, geçirgenliğini ve inceliğini çok iyi taşıdığına inanıyorum. 1250°C'de pişen porselen hem çok narin hem de beklenmedik kadar dirençli. Bu zıtlık, benim insanın hayata karşı duruşuna dair hissettiğim şeyleri tam olarak yansıtıyor.
Rollo May'in "yoğunlaşma ve bağlanma" fikri sanat pratiğinizde nasıl karşılık buluyor? Bu ânı üretiminizin neresinde hissediyorsunuz?
Ben her zaman geceleri çalışmayı tercih ediyorum, konsantrasyonum o zaman çok daha yüksek oluyor. Önce bunun nedenini hiç sorgulamamıştım ama sonra fark ettim ki düşüncelerimle baş başa kalınca odaklanmak ve onu forma dönüştürmek benim için doğal bir ihtiyaç. Sanatçı sadece üretim yapan değil, aynı zamanda araştıran, düşünen, sorgulayan biridir. Tüm bu yoğunlaşmalar üretime dönüşüyor. May'in bahsettiği yoğunlaşma ve bağlanma hâli, tam olarak benim pratiğimin merkezinde duruyor.
Eserlerinizle aranızda nasıl bir diyalog var? Siz onlara şekil verirken onlar size ne söylüyor?
Çalıştığım malzeme zor olduğu için aslında biçim verme süreci tam bir karşılaşma hâli. Ben malzemenin sınırlarını zorlayarak formlar oluşturmaya çalışıyorum, o ise kendi doğası gereği bana direniyor. Bu mücadele içinde ortak bir yol buluyoruz ve aslında hem malzeme hem ben aynı anda şekilleniyoruz.
İzleyiciyle kurduğunuz sessizlik... Bu sessizlik sizin için ne ifade ediyor?
Ben duygu ve düşüncelerimi işlerimle ifade ediyorum. İzleyicinin onlarla karşılaştığı o sessiz anı birlikte paylaşmak, bence işin en doğru ve en doğal kısmı. Sessizlik burada bir boşluk değil, izleyiciyle kurulan ortak bir alan.
Levinas'ın karşılaşmayı "etik bir olay" olarak tanımlaması üretiminizi nasıl etkiliyor?
Etik benim için çok temel bir konu. Bir sanatçının hem üretiminde hem de hayata bakışında etik ilkelere bağlı kalması gerektiğini düşünüyorum. Karşınıza her an ummadığınız şeyler çıkabiliyor, ama durumu kolaylaştıracak davranışlara yönelmek yerine kendi etik duruşunuzu korumak bana daha doğru geliyor. Bu yüzden çalıştığım tüm projelerde etik kurallarıma sadık kalmayı seçiyorum. Levinas'ın karşılaşmayı etik bir olay olarak tanımlaması, benim sürecimle çok paralel.
Karşılaşma anını bir dönüşüm mü yoksa bir kırılma anı mı olarak görüyorsunuz? Bu anın içindeyken kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Aslında ikisi de olabilir. Kiminle, neyle ya da nasıl bir şeyle karşılaştığınıza göre bu an değişiyor. Sanırım işlerimde bu kadar yoğun duygu olmasının sebebi, hayatın içinde birden fazla karşılaşma anının üst üste birikmesi.
Porselen dışında çalışma pratiğinizde yer alan başka medium'lar var mı?
Porselenin yanı sıra kâğıt üzerine sulu boya çalışmalarım, tarama işlerim ve epoksiyle oluşturduğum duvar heykellerim de bulunuyor.
Gelecek projelerinizden bahseder misiniz? Üzerinde çalıştığınız veya planladığınız yeni işler neler?
Decollage Art Space'te gerçekleşecek Karşılaşma isimli solo sergimden sonra, aralık başında New York'taki galerimle birlikte Context Art Miami'ye katılacağım. Hemen ardından ocak ayında London Art Fair var. Mayısta ise yine Londra'da gerçekleşecek Ceramic Art London'da izleyiciyle buluşacağım.