Kendinize özgü, zarif bir stil tonunuz var. Stil felsefeniz neye dayanıyor?
Stil felsefem mutlaka herkesin kendini içinde iyi hissedeceği ve mutlaka vücudunun taşıyabileceği kıyafetler giymek. Ben çok moda odaklı giyinmeyi sevmem. Zaten hazırladığım koleksiyonlara bakarsanız onlar da yüzde 90 zamansız modeller. 10 sene önce yaptığım Chez-bo bir modeli bugün tekrar yapmamı isteyen çok müşterimin yanı sıra dolaplarında Chez-bo bölümü olduğunu söyleyenler var. Vermeye kıyamıyoruz, hala zevkle giyiyoruz diyorlar. Bu da beni mutlu ediyor.
19 yıllık bir geçmişi var Chez-bo markanızın... Bir marka yaratmak ve stil oyunları içinde yer almak hayatınızda tam olarak nasıl bir alan açıyor?
Evet, Chez-bo markası seneye 20 yaşına basıyor. 2006 yılında atölyemi kurdum. İlk olarak plaj tunikleri ve kimonolar yaparak başladım. O zamanlar gözler çok alışmamıştı plaj şıklığına ama yaptıklarım çok beğenildi. Aşağı yukarı 2-3 sene plaj kıyafetleri ve hafif şifon elbiseler yaptık. Ayrıca kış için de koleksiyon hazırlıyordum; kaftanlar, ceketler, paltolar ve ipek elbiselerim çok sükse yaptı. Ancak yaşım ilerledikçe kendime daha fazla zaman ayırmaya karar verdim. Hem kış hem yaz koleksiyonu hazırlamak beni yapmak istediğim birçok şeyden mahrum etmeye başladı. Tabii bunun en başında seyahatler ilk sırayı aldı. Dolayısıyla tek sezona yüklendim. Arzu eden müşterilerimize kışın da sipariş hazırlıyoruz. Renk kullanmayı çok sevdiğim için hiç kuşkusuz Hindistan'ın renk renk kombinleri, dokusu beni çok heyecanlandırdı. İpek ile başladığım bu serüvene ipek ile devam ediyorum. İpeğin vücuda verdiği enerji ve hafifliğinin yanı sıra en sağlıklı kumaş olduğunu öğrendim.
Stilinizin yıllar içinde nasıl bir evrim geçirdiğini söyleyebilirsiniz?
Tarzım tabii ki çok farklı yollardan geçti. Hiçbir zaman moda diye bir stile odaklandığım giyim tarzını benimseyemedim. Kendi zevkim ve kombinlerimden modamı ve tarzımı yarattım.
Başkaları için renkli bir dünya kuruyor ama kendiniz daha minimal bir stil modunda ilerliyorsunuz...
Evet, ben renklerle çalışmayı çok seviyorum ama kendim çok renkli giyinmiyorum. Dolayısıyla dolabıma bakınca genelde toprak tonları görebilirsiniz. Hatta rahatlıkla, hiçbir zaman fuşya, oranj renklerinde kıyafetim olmadı diyebilirim.
Çekim için Chez-bo koleksiyonundan parçalar seçtiniz. Peki koleksiyon içinden favori parçanız hangisi?
Nisan sonu yaz sezonumu açtım. Aslında yaptığım her parça favorim. Ama illa bir tane seçecek olursam yelek ve etek takım olan Peace modelimi çok sevdim.
Kızınız Ceylan ile moda konusunda taban tabana zıt fikirleriniz var mıdır?
Bizim Ceylan ile tarzlarımız, stillerimiz çok farklı; ancak seyahatlerde Ceylan bana güvenir ve "Annem nasılsa fazla mont almıştır" der. Yani anlayacağınız, tek paylaşımımız üst giyimdir diyebilirim.
Stilin birisi adına gerçekten büyük cümleler kurabildiği fikrine katılıyor musunuz?
Fazlasıyla katılıyorum. Stil bence çok önemli bir kimlik... Ben bir insanın stiliyle kişiliğini çıkarabiliyorum. Yaptığım iş ve tabii ki yaş aldıkça senelerimin tecrübesinin sonucu diyebiliriz.
Mücevher... Sizin için bir stil tamamlayıcısı mı, yoksa daha çok anlamı olan bir aksesuar mı?
Mücevher tabii ki en büyük tamamlayıcı. Dümdüz bir siyah elbise veya siyah tişört pantolon ile zevkli bir şekilde kullanılan en güzel aksesuardır mücevher.
Aile üyelerinizin stiline müdahale eder misiniz? Yoksa herkes kendi modasının patronu mu?
Eşim evlendiğimiz günden beri hazırlanırken mutlaka benim yardımımı ister. Onun dışında herkes özgür giyinir.
Uzun yıllardır Celal Çapa ile birliktesiniz. Sizce uzun evliliğin sırrı ne?
Celal ile 1981 yılından beri evliyiz. Çok klişe ama gerçek olan bir cevap vereceğim. Aşk demiyorum; hepimiz o yaşlarda aşık olup evleniyoruz zaten ama yerini kuvvetli bir sevgi ve saygıya bırakması en önemlisi benim için. Tabii ki karşılıklı özveri, sabır şart; sonrasında da hobileri ve hayatı aynı keyifle paylaşabilmek... Seyahatler, halen baş başa yenilen yemekler, aynı filmi beraber izleyebilmek ve bitmeyen sohbetler... Bunlar uzun evliliğin sırları.
Gece hayatının nabzını tutan bir eşiniz olması sizin bu alana yönelik ilginizde değişiklik yaratmış mıydı? Siz de hep sevdiniz mi gece hayatını? Geçmiş yıllara dek en çok neleri özlüyorsunuz mesela?
Doğrusunu söylemek gerekirse ben hiçbir zaman gece hayatını sevmedim. Ama Celal'in işinden dolayı haliyle kendimi o hayatın içinde buldum. Benim için gece hayatı en fazla saat 12.00'ye kadar, sonrası hep fedakarlık olmuştur. Biz bu hayata çok doyduk. Gece hayatının en güzelini en kalitelisini yaşadık. Dansımızı da ederdik, eğlenmesini de bilirdik. Çevremizdeki herkes tanıdıktı. İnsanlar yol yordam bilirdi. Gece hayatının da her şeyde olduğu gibi bir görgüsü vardı. Bizler şanslıydık. Şimdiki gibi yozlaşma, görgüsüzce bir yaşam tarzı yoktu.
Hayvan hakları için mücadele veren bir çiftsiniz. Bu konuda neler yapıyorsunuz?
Hayvanların haklarını hepimizin savunması gerekir. Onlar da bizler gibi bu dünyaya gelmiş bireyler. Kendi haklarını savunamayan, menfaatsiz seven, sevgi dolu canlar onlar... Sonunda biz de "1Can1Candır" adlı derneğimizi kurduk. İnşallah çok güzel projelerle elimizden geldiğince sokaktaki patili çocuklarımızı daha iyi şartlarda yaşatacağız.
Sosyal sorumluluk konularında başka farkındalıklı adımlarınız da var. İnsanın mutlu olabilmesi için başkalarına bir faydası dokunması gerekiyor diyor uzmanlar da... Siz bu adımları atarken neler hissediyorsunuz?
Ben her akşam yatarken hep kendime sorarım; bugün kendim için ve insanlık için ne yaptım diye. Mutlaka bu soruma güzel cevaplar alarak uykuya dalarım.
Uzak Doğu'ya özel bir ilginiz olduğunu biliyoruz. Markanız da uzaklardan ilham alıyor... Sizi bu destinasyona dair böylesi etkileyen temelde nedir?
Uzak Doğu benim huzur bulduğum bir diyar. İnsanlarını, havasını, doğallığını, doğasını o kadar çok seviyorum ki kendimi orada çok mutlu ve zinde hissediyorum.
Uzak Doğu'da bize nokta atışı bir yer tavsiye edecek olsanız, neresi olurdu?
Hindistan ve Tayland, koşulsuz en sevdiğim iki yer.
Günümüzde kadınlar üzerinde güzel ve zayıf olmak, bir baskı unsuruna dönüşebiliyor. Siz bakım ve estetikle olan ilişkinizi nasıl tanımlarsınız?
Güzel ve zayıf olmak herkesin arzusu tabii ki. Çok klasik olacak ama ruh güzelliği olan bir insan her zaman en kıymetli olandır. Artık son zamanlarda zaten estetik müdahalelerle çirkin kadın kalmadı. Ben de genel bakımıma özen gösteririm ama beni tanıyanlar çok iyi bilir, henüz yüzüme en ufak bir müdahale yaptırmadım. Zaten botoksa da çok karşıyım. Enerjileri bloke ediyor; dolayısıyla ruh sağlığı için iyi olduğunu düşünmüyorum.
Size ne iyi geliyor peki? Günlük temponuz içinde size kendinizi iyi hissettiren rutinleri bizimle paylaşır mısınız?
Güne mutlaka aç karnına içtiğim sıcak limonlu su ve kardiyo yaparak başlıyorum. Limonlu suyu gün içinde ve yemekten bir saat sonra mutlaka 4-5 büyük bardak içiyorum Haftada bir kere 16 saat aç kalmaya çalışıyorum. Onun dışında kendimi hiç kısıtlamadan her türlü yemeği bolca yiyorum. Beni bilenler bilir ne kadar çok yediğimi, bilmeyenler de yediğime inanmaz.
Ruhunuza dokunan baş ucu kitaplarınız var mı?
"Simyacı" ve "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" kitaplarını okuduğum zaman ciddi anlamda çok etkilenmiştim; ruhuma dokunmuş ve bana rehber olmuş kitaplardır. Hatta benim felsefem haline bile gelmişti. Her şeyde, dostluklarımda ve tüm hayatımda hep yüreğimin sesini dinleyerek yaşamımı sürdürdüm ve çok şükür öyle de devam ediyorum.
Stille başladık muhabbete, modayla bitirelim... Bu yaz gardırobunuza katmak istediğiniz, radarınızda olan ilk üç parça nedir?
Açıkçası hiçbir zaman şunu da alayım bunu da alayım diye kafamda bir alışveriş planı yapmamışımdır.
Peki gardırobunuzu bir günlüğüne biriyle değiştirseniz, kim olsun isterdiniz?
Benim malım kıymetlidir. Kimseyle paylaşmayı sevmem, kimsenin de malını giymem. Tabii ki paylaşmayı sevmiyor oluşum sadece giyim kuşam için geçerli.
Fotoğraflar: Ertan Demirbilek
Mekan için Four Seasons Hotel Sultanahmet'e teşekkür ederiz.