BAŞAK DİZER'LE MODA ÜZERİNE

Elif ÖKSÜZ – [email protected] 
Fotoğraflar: Lara SAYILGAN

Başak Dizer kişiye özel stil danışmanlığından dizilere ve sonrasında ortağı Deniz Marşan’la birlikte kurduğu Room’a ve daha birkaç ay önce açılan Room+Rumours’a uzanan moda yolculuğunu hiç de tesadüfi yaşamamış. Daha Marmara Üniversitesi İletişim Fakultesi’nde okurken Mimar Sinan Üniversitesi hocalarından ders almış. Doğuştan gelen tasarım kabiliyeti ve küçüklüğünden itibaren hep çizim yapmasından kaynaklanan başarısıyla Mimar Sinan hocalarından Piraye Hanım’ın yüreklendirmesiyle yurt dışına gitmeye karar vermiş. Floransa’da 1 aylık dil eğitiminden sonra Milano’da 6 ay Milano Istituto di Moda Burgo’da tasarım dersleri almış. Ardından gelen Londra’daki Central Saint Martins’de bir buçuk sene süren moda tasarımı eğitimi ile iki sene sonunda Türkiye’ye dönerek ayağının tozuyla Vakko’da tasarımcı olarak işe başlamış. Vakkorama ve Vakko için erkek tasarımları yaptıktan sonra Bilsar ekibine katılarak Beymen Business için erkek tasarımları yapmaya başlamış. Tam da o sırada Deniz Marşan’la tanışması ve stil danışmanlığı yapma kararları onu bugünlere getiriyor. 

Diziler için stilistlik yaparken Room fikri nasıl ortaya çıktı?

Aşk-ı Memnu zamanında ilk kez bir diziye stil danışmanlığı yapılmış oldu. Normalde kostüm ekibi vardı. Biz ilk kez markalarla çalıştık. Moda çevresinde çalışıyor olmamdan dolayı çok fazla markayla işbirliğim vardı. Ralph Lauren, Burberry, Beymen gibi markalarla çalıştık. Gerçek pırlantalar, tasarım çantalar, telefonlar, arabalar kullanmak üzere anlaştık. Onlar dizide görülünce ve çok güzel reklama dönünce markalar bize ürünlerini vermek de istedi. Böyle bir sektör oluştu. Bundan sonra tüm diziler stil danışmanlarıyla çalışmaya başladı. 

Room’a geçiş nasıl oldu?

O sıralarda Türkiye’de tasarımcılar ortaya çıkmaya başlamıştı. İstanbul Fashion Week bile yoktu o zaman. Arkadaşlarımız Elif Cığızoğlu, Hakan Yıldırım, Özgür Masur’dan Aşk-ı Memnu için kıyafetler almaya başladık. Çok güzel geri dönüş aldık. Tasarımcılarla işbirliği yapmaya başladık. Bunları neden bir çatı altında toplamıyoruz dedik ve Room Teşvikiye’yi kurduk. Yüksek tavanlı, oda oda bir alandı. Her odaya bir tasarımcının koleksiyonunu koyduk. Simay Bülbül, Özgür Masur, Zeynep Tosun, Hakan Yıldırım, Begüm Salihoğlu, Nihan Peker bünyemizdeydi. Onların defile koleksiyonlarını alıyorduk, dizilere, çekimlere, moda editörlerine, kapak çekimlerine, dergilere ve programlara gönderiyorduk. Bir ajans gibi olduk. Türkiye’de Lappart’ın başlattığı bir olaydı bu. Biz daha çok ürün yerleştirme yapıyorduk. İlk başta tasarımcılarla çalıştık. Room da aslında oradan çıktı; tasarımcı ofisi olmak için. 

Zamanla değişen stile inanıyor musunuz? Geriye dönüp baktığınızda tarzınızla ilgili nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz? 

Aslında stil, değişmeyecek bir şey olmalı fakat bence yaşla beraber ya da sosyal statü değişince stil de değişiyor. Öğrencilik yıllarındaki stilimizle kariyer sahibi olduğumuz, yaş aldığımız, daha kendimizi tanıdığımız stil farklılaşabiliyor. Ama aslında her zaman karakterimizden ya da mizacımızdan yola çıkarsak o stil oturuyor.  Ağırbaşlı, romantik, içe kapanık biriysek çok vamp ya da çok feminen giyindiğimizde bunu taşıyamıyoruz. Bu da bir sure sonra stile yansımıyor. Halbuki referansı karakterimizden, mizacımızdan, daha sonra vücut tipimizden, en son da sosyal ortamımızdan alırsak bir süre sonra aynı şeyleri almaya başlıyoruz. 5-6 sene sonra “işte tam onun stili, onun giyeceği kıyafet” diyebilmem için tarzına, duruşuna, sosyal statüne ve vücut tipine yakıştırıyor olmam lazım.  O kişi de bunu kanıksadığı zaman, hep aynı kıyafet tarzını alıyor. Moda, altı ayda değişen bir şey. Kesimler, kalıplar beş senede bir değişiyor. Ana trendler değişmiyor ama renkler, ufak tefek detaylar altı ayda bir değişiyor. Onun peşinden gidersek asla stilimiz olmaz, modanın kurbanı oluruz. Modadaki detayları kullanarak kendi karakterimiz neyse ona gore giyinmek lazım.

Kendi stilinizi nasıl tanımlarsınız?

Benim de yıllar içinde değişti ama artık kendini buldu gibi. İçinde maskülen detaylar olan kıyafetlere elim gidiyor. Siyah, beyaz, kırmızı, bazen de lacivert gibi blok renkleri tercih ediyorum. Hdemkolayıma gidiyor ve belki de vücut tipim çok kadınsı olduğu için beni dengeliyor gibi düşünüyorum. Ceket, pantolon, tayt, bot severim, çok yüksek, ince topuk giyemem. Hep pop bir tarzım var. Vintage ve futuristic giyinmiyorum. 

Eşinizin giyimine karışır mısınız? Ya da o size danışır mı?

O çok meraklı, alışveriş yapmayı seviyor. Kendi gidip alışveriş yapamadığı için ben ona yardımcı oluyorum. Zaten her şey elimin altında. Ben yardımcı olmayacağım da kim olacak? Zaten dizide de ben giydiriyorum onu. Kuzey Güney’de de, Aşk-ı Memnu’da da ben giydirdim. Yedi senedir profesyonel hayatta onu giydiriyorum zaten. Normal hayatta da artık beraber alışveriş yaptığımız için çok yorumum oluyor, o da memnun oluyor. Yenilikleri seviyor çünkü.