Küba, Karayipler'in incisi olarak bilinen, tarihsel dokusu ve kültürel zenginliğiyle büyüleyen bir ada ülkesi. Atlas Okyanusu ile Karayip Denizi'nin buluştuğu noktada yer alan bu topraklar, tropikal havası, canlı sokakları, göz alıcı klasik otomobilleri ve köklü devrim geçmişiyle başlı başına yaşayan bir açık hava müzesi gibi. Dünya sürekli değişirken Küba, sanki zamana meydan okuyor. 1960'larda zaman durmuş gibi görünse de yaşam tutkuyla ve hareketle akmaya devam ediyor. Başkent Havana, nostalji ile çağdaşlık arasında kurulmuş bir köprüye benziyor. Kolonyal dönemden kalan mimarisi, daracık sokaklarda yankılanan salsa ezgileri ile birleşerek hem geçmişi hem bugünü derinden hissettiriyor.
Her şeyin bol olmadığı, zaman zaman da kısıtlı imkanlarla yaşayan Küba halkı, dayanışma ve neşeyle örülü bir yaşam sürüyor. Sıcak tavırları, paylaşıma dayalı toplumsal yapıları ve yüzlerinden eksik olmayan gülümsemeleriyle, misafirlerini bir yabancı gibi değil, evlerine gelmiş eski bir dost gibi karşılıyorlar. Tabii ki Küba'nın kendine özgü problemleri de var. Teknolojiye erişim sınırlı, yaşamın bazı yönleri hâlâ eski yöntemlerle sürüyor. Ama eski usul dediğimize bakmayın; eğitim ve sistemi Küba'da oldukça güçlü, okuma yazma oranı neredeyse yüzde yüz oranında. Belki de tam bu yüzden, insanlar birbirine daha çok kulak veriyor, yüz yüze gelen sohbetlerin değeri daha fazla hissediliyor.
Malecón sahilinde yürürken, dalgaların ritmik sesiyle birlikte zamanın yavaşladığını değil, yoğunlaştığını fark edebilirsiniz. Küba'nın doğası da en az kültürü kadar büyüleyici. Karayip'in berrak sularıyla çevrili Cayo Coco ve Varadero gibi sahil bölgeleri, sessizlik ve huzur arayanlar için birer sığınak olabilir. Aynı zamanda burası sanatın gündelik yaşamla iç içe geçtiği bir destinasyon. Adanın biraz daha güneyinde, mimarisi ve dokusuyla en karakteristik şehirlerinden biri Trinidad yer alıyor. Sessiz sokakları, pastel tonlardaki yapıları ve eski çağlardan kalan büyüleyici havasının tadını çıkarabilirsiniz. Yolun devamında ise sakin kalmayı sevenler için Viñales Vadisi karşınıza çıkıyor. Burada tütün tarlaları arasında gezebilir, Vadinin derinliklerini at sırtında ya da bisikletle keşfedebilirsiniz. Cueva del Indio adlı mağarada küçük bir tekne turuna çıkmak, vadinin iç dünyasına kısa ama etkileyici bir yolculuk sunuyor. Günün sonunda ise yüksek bir noktada oturup, kızıl toprakların ve yemyeşil doğanın birleştiği o manzarayı izlemek huzurlu olabilir. Müzik, dans, resim gibi sanatlar burada sadece eğlence değil, bir yaşam biçimi. İnsanlar günlerini bir telaş içinde değil, tutkuyla ve farkındalıkla yaşıyor.
Sokak lezzetleri her ne kadar Küba'da tercih ediliyor olsa da ülkede keşfedilecek çok daha fazlası var. Yolda yürürken karşınıza çıkan küçük tezgâhlardaki tamal ya da yerel tarzda yapılan mini pizza gibi atıştırmalıklar oldukça popüler. Ama eğer biraz daha özel bir yemek deneyimi arıyorsanız, Havana'da olan birçok fine dining restoranı listenize ekleyebilirsiniz. Bu restoranlar hem ambiyanslarıyla hem de menüleriyle fark yaratıyor. Örneğin, Küba'nın en ünlü adreslerinden biri olan La Guarida, tarihi bir binada hizmet veriyor. Burada, baharatlarla marine edilmiş, didiklenmiş dana eti olan Ropa Vieja ve deniz ürünlü Risotto da favoriler arasında. Bir başka seçenek olan San Cristóbal Paladar, daha samimi ama şıklığından ödün vermeyen bir mekan. Baharatlı karidesli pilavıyla adından söz ettiriyor. Havana'nın eski bir fabrika bacasında kurulan El Cocinero ise modern dokunuşlarla hazırlanan klasik yemekler sunuyor. Özellikle tavuklu pilavı, yani Arroz Con Pollo ve ızgara deniz ürünleri çok beğeniliyor. Ayrıca gün batımında terasta oturup yemek yemek burayı özel kılıyor. Biraz daha yaratıcı ve sanat dolu bir ortam arıyorsanız, Atelier'yi tercih edebilirsiniz. Burada füme balık tabağı, zeytin ve baharatlarla tatlandırılmış kırmızı et ve şefin özel tatlıları deneyebileceğiniz lezzetler arasında. Modern ve şık Ivan Chef Justo ise farklı tatları keşfetmek isteyenler için ideal. Kuzu eti, Deniz Mahsullü Risotto ve baharatlı sebze garnitürleri menünün öne çıkanları. Bir de leziz bir akşam yemeğinin ardından, Küba ritmini hissetmek için rotanızı şehrin ikonik barlarına çevirmeyi unutmayın.
Küba'ya gitmek için en uygun zaman havanın sıcak ve nem oranının düşük olması sebebiyle kasım ve nisan ayları. Özellikle aralık ve mart ayları hem deniz keyfi hem de şehir gezileri yapmak için en konforlu zaman. Adada mayıs ayından itibaren yağmurlar başlıyor. Haziran ve sonrası ise nemin arttığı, zaman zaman yoğun yağışların görüldüğü bir dönem. Aynı zamanda ağustos ve eylül aylarında kasırga riski yükseliyor fakat Meksika Körfezi yakınlarında bulunduğu için çok soğuk günler yaşanmıyor. Seyahat planınızı yaparken hava koşullarını göz önünde bulundurmanızda fayda var.
Modern yaşamın yoğun temposundan kısa süreli bir kaçış arıyorsanız, zamanı yavaşlatmasının ötesinde devrimci ruhuyla özgürlük sinyalleri veren Küba tam size göre. Çünkü burada zaman başka bir yöne akarken, hayat daha basit ama bir o kadar da derin yaşanıyor. Küba, sadece gezilecek bir yer değil, insanın iç dünyasına dokunan, perspektifini dönüştürebilecek bir deneyim. Bazen kaybolduğunuzda kendinize en çok yaklaştığınız bir yer olur ya, işte Küba da öyle bir durak. Ritmiyle, renkleriyle, hikâyeleriyle ve içtenliğiyle örülmüş bu ada, dönünce size şunu söyletebilir: "Ben sadece bir yolculuk yapmadım, kendime dokundum."
Fotoğraflar: iStock