2025, sanat dünyasında pek çok yeniliğin ve dönüşümün yaşandığı bir yıl olarak öne çıktı. Geleneksel ve dijital tekniklerin iç içe geçtiği, sürdürülebilirlik ve etik yaklaşımların üretimin merkezine yerleştiği bu dönemde, sanatçılar ve kurumlar yeni biçimler ve anlamlar arayışındaydı. Hem yerel hem küresel bağlamda sanatın sınırlarını genişleten bu trendler, izleyicilere daha derin, daha kapsayıcı ve daha duyarlı deneyimler sundu. İşte 2025'te sanat alanında belirleyici olan 10 önemli trend.
Zadie Xa, "Moonlit Confessions Across Deep Sea Echoes: Your Ancestors Are Whales, and Earth Remembers Everything"Bu yılki bienaller dünyanın farklı yerlerinde gerçekleşmiş olsa da, sanki aynı noktadan nefes alıyor gibiydiler. Kamusal alanların nasıl değiştiğine, toplulukların nasıl şekillendiğine ve teknolojinin insan ilişkilerini nasıl etkilediğine odaklandılar. Abu Dhabi'den Charlottenborg'a, Liverpool'dan Sharjah'a 2025 programlarında mekân ve insan hareketliliği ön plandaydı. Bazıları kamusal alanın kültürel hafızasını araştırdı, bazıları ise göç ve geçiciliğin getirdiği sorunları ele aldı. Berlin ve Londra daha kapsayıcı, deneysel üretimlere yoğunlaşırken; Venedik mimarlığı disiplinler arası bir alan olarak yeniden düşünmeye çağırdı. Transmediale ise dijital yakınlık ile yapay mesafe arasındaki ilginç gerilimi inceledi Fotoğraf bienalleri bile görsel üretimin neden ve nasıl sürdürülmesi gerektiğini sorguladı. Tüm bu farklılıklara rağmen ortak bir nokta vardı: 2025 bienalleri, hızlı değişen dünyada mekân, beden ve toplulukların birbirine nasıl bağlı olduğunu anlamaya çalıştı.
Sürekli ekranların parladığı dünyada tekstil, seramik, doğal boya ve elde baskı gibi teknikler yeniden önem kazandı. Bu sadece nostalji değil; sürdürülebilir malzemelerin sunduğu olanaklar ve el emeğinin getirdiği gerçeklik duygusu ile ilgiliydi. Bu yıl farklı yerlerdeki sergilerde AI, artık işin başrolünde değil; desen, prototip ya da fikir yaratma aşamasında sessiz bir yardımcıydı. Asıl önem verilen ise ortaya çıkan işin fiziksel ağırlığı ve malzeme ile kurulan doğrudan ilişki oldu. Zanaat temelli üretim izleyiciye nefes aldırdı.

Courtyard of Queens Art Gallery, Public Farm Installation
2025'te doğadaki kayıplara odaklanan sanat çalışmaları hızla arttı. Bu çalışmalar artık sadece bir şeyi temsil etmekten öte, bir "yok oluş arşivi" yarattı. Tür kayıplarına dair güncel veriler sunan kurumlar (örneğin IUCN), sanatçıların saha gözlemi ve veri toplama gibi yöntemlerle çalışmasını destekledi. Factory International'ın "Figures in Extinction" adlı eseri nesli tükenen hayvanların hareketlerini koreografiyle kaydederken; Lucienne Rickard'ın uzun soluklu "Extinction Studies" projesi, yok olan türleri çizip silerek hem kaybı hem de unutulan hafızayı görünür kıldı. Bu eğilim, ekolojik krizin artık sadece bir konu değil; geleceğe bırakılan somut bilgi ve hafıza olarak ele alındığını gösterdi.
2025'te sanatın merkezi büyük şehirlerin dışına taşarak orta ölçekli kentlere yayıldı. New York, Londra, Paris hala önemli ama sanat enerjisi başka şehirlere kaydı. Yerel koleksiyonerler daha fazla ilgilenirken, galeriler yüksek maliyetlerden kaçıp sürdürülebilir, bölgesel ağlar kurdu. Türkiye'de de benzer bir hareket var; İstanbul dışındaki Eskişehir, Ankara, Bursa ve İzmir gibi şehirlerde yeni sergiler, müzeler ve bağımsız mekanlar açıldı, açılmaya da devam ediyor. Bu kurumlar hem mekâna erişimi artırıyor hem de bölgesel izleyiciye hitap eden daha kapsayıcı modeller geliştiriyor. Küresel sanat dünyasında 2025'in en önemli eğilimi "merkezden kaçış" değil, çoklu merkezlere yönelimdi. Sanatçılar, galeriler ve koleksiyonerler kendi bölgelerine daha sıkı bağlandı ve büyük merkezlerin gölgesinde değil, yerelde büyüyen yeni bir sanat akımı oluştu.
Franz West, "Where is My Eight, Mumok Museum"2025'te müzeler, ziyaretçilere daha sakin ve erişilebilir deneyimler sunmak için "Sessiz Saatler" uygulamasını yaygınlaştırdı. Bu özel zamanlarda ışıklar yumuşatıldı, sesler azaltıldı ve ziyaretçi sayısı sınırlandırıldı. Böylece özellikle nöroçeşitliliğe sahip kişiler ve sakin ortam arayanlar için daha konforlu alanlar yaratıldı. Aslına bakarsanız, hızlı tempolu ve dikkat dağıtan günümüzde, bu düşük uyaranlı ortamlar ziyaretçilerin sanatla daha derin bağ kurmasına yardımcı oluyor. "Sessiz Saatler" sadece erişilebilirliği artırmakla kalmıyor, aynı zamanda stresi azaltıyor, zihinsel rahatlama ve odaklanmayı sağlıyor. Bu uygulama, müzelerin sadece sanat değil, iyi hissetmek için de önemli yerler olduğunu bir kez daha gösteriyor ve her yaş ile her profilden ziyaretçinin ihtiyaçlarına cevap veriyor.
2024 ve 2025'te yüksek gelirli koleksiyoncular yatırımlarını çeşitlendirmeye devam etti. Resimler toplam sanat harcamalarının yüzde 27'sini oluşturdu ve en çok tercih edilen sanat türü olmaya devam etti. Ancak resim alan koleksiyoncu sayısı azalmaya başladı; bunun yerine heykel, fotoğraf ve özellikle dijital sanat alanında ilgi ve harcama arttı. Dijital sanat, koleksiyonerler arasında en hızlı yükselen alan oldu; satın alma oranı yüzde 51'e çıktı ve harcamalar heykelle neredeyse eşit hale geldi. Kuşaklara bakıldığında; 1950-60 kuşağı resim koleksiyonuna, Z kuşağı dijital sanat ve video/filme, Y kuşağı ise baskı, fotoğraf ve kağıt üzeri işlere daha fazla ilgi gösterdi. Kadın koleksiyonerler ise erkeklere kıyasla geleneksel resme daha az, dijital sanat ve fotoğrafa ise daha çok bütçe ayırdı.
2025'te küratörlükte hızlı ve yüzeysel sergiler, yerini daha uzun süreli, derin araştırmaya dayanan "yavaş küratörlük" anlayışına bıraktı. Bu yaklaşım, geçmiş, şimdi ve geleceği ayrı değil, birbirine bağlı ve sürekli etkileşim içinde görüyor. Özellikle iklim krizi gibi yavaş ilerleyen sorunları "potansiyel anılar" olarak gündemde tutuyor. Yavaş küratörlük, doğa ve insan dışı varlıklarla olan bağlantıları önemseyen, etik ve kolektif bir sanat deneyimi.
National Oleksandr Dovzhenko Film Centre2025'te analog ve arşiv temelli fotoğraf çalışmaları, dijitalleşmenin hızlı temposuna karşı önemli bir duruş sergiledi. Bu tercih sadece estetik ya da nostalji değil; görsel hafızayı koruma, üretim sürecinde yavaşlama ve derinlik arayışı gibi nedenler taşıyor.
2025'te sanat dünyasında disiplinler arası melezleşme arttı. Opera, modern dans, sinema, performans, enstalasyon ve dijital teknolojiler iç içe geçerek izleyiciyi mekânsal ve duyusal bir yolculuğa çıkardı. Bu hibrit işler sadece tekniklerin birleşmesi değil; beden, mekân, zaman ve hikayenin çok katmanlı yeniden yorumlanması demek. Bienallerden büyük müzelere, alternatif sahne ve sergi alanlarından uluslararası festivallere kadar pek çok yerde bu trend görüldü.
Plastik ve akrilik gibi geleneksel malzemelerin yerine geri dönüştürülmüş, biyolojik olarak çözünebilen, yerel malzemeler kullanıldı. Atıklardan yapılan enstalasyonlardan topluluk temelli ekolojik projelere dek pek çok yeni yöntem, sanatın estetik ve etik yönlerini genişletti. Kurumlar karbon ayak izlerini azaltarak dönüşümü destekledi.