Ebeveynlik söz konusu olduğunda en çok tekrarlanan kelimelerden biri "mükemmel"dir. Sakin kalmak, duygularını yönetmek, sabırlı olmak, doğru iletişim kurmak, çocuğun gelişimsel her ihtiyacını fark etmek... Günümüz anne babaları, bir tür "duygusal proje yöneticisi" gibi davranmak zorunda hissediyor. Her an kontrol, her an bilinç, her an farkındalık... Ama psikanalitik bakış bize başka bir şey söylüyor: çocuklar kusursuzlukta değil, insani kırılganlıkta büyür.
İngiliz psikanalist Donald Winnicott, 1950'lerde "yeterince iyi anne" kavramını ortaya attığında, bugünün ebeveynlik kültürünü adeta önceden görmüştü. Ona göre bir bebek, yaşamının ilk aylarında annenin dünyasıyla tamamen iç içedir. Annenin varlığı, bebeğin dünyasının tamamıdır. İlk dönemde anne bebeğin ihtiyaçlarına anında yanıt verir; bebek böylece dünyayı güvenli, tutarlı ve "ben merkezli" bir yer olarak algılar. Ancak zaman geçtikçe anne yorgun düşer, gecikir, bazen yanlış anlar. Tam da o anda bebek ilk defa bir "başkası" olduğunu fark eder. Artık her şey kendi isteğiyle olmuyordur. Bu farkındalık, bebek için yıkıcı değil, geliştiricidir. Çünkü bu "küçük hayal kırıklıkları", ruhsal büyümenin zemini olur. Bebek ilk kez beklemeyi, tolerans göstermeyi, dünyayı kontrol edemediğini ama yine de güvende kalabileceğini öğrenir. Winnicott, işte bu süreci "yeterince iyi" ebeveynlik olarak tanımlar.
Winnicott'un bir diğer önemli kavramı olan "holding" yani tutma, yalnızca fiziksel bir eylem değil, psikolojik bir atmosferdir. Yeterince iyi ebeveyn, çocuğunu sadece kucağında değil, zihninde de taşır. Çocuğun öfkesini, korkusunu, hayal kırıklığını "tutar", taşar ama yıkılmaz. Çocuğa "duygularınla baş edebilirsin, çünkü ben buradayım" mesajını verir. Bu tutma hali, kusursuzlukla değil, varlıkla ilgilidir. Bazen sessizlikte, bazen yanlış kelimelerle, bazen gözyaşıyla... ama her seferinde ilişkiyi koruyarak.
Kusursuz ebeveynlik, çocuğun ruhsal gelişimi için beklenenden daha tehlikelidir. Çünkü kusursuzluk, çocuğun öznel deneyimini yok eder. Her duygusu önceden tahmin edilen, her ihtiyacı hemen karşılanan bir çocuk, kendi sınırlarını, arzularını, dayanıklılığını keşfedemez. Oysa bir ebeveynin bazen geç kalması, sabrının tükenmesi, yanlış anlaması; çocuğun "öteki"yle karşılaşma fırsatıdır. Bu küçük çatlaklar, onarımın doğabileceği alanlardır. Psikanalitik literatürde onarıcılık (reparation), ilişkinin kırıldığı yerde yeniden kurulabilmesidir. Ebeveynin "Sana sesimi yükselttim, özür dilerim" demesi, çocuğun zihninde şu temeli atar: "İlişkiler bozulabilir ama onarılabilir." Bu deneyim, ilerleyen yaşlarda duygusal dayanıklılığın, güvenli bağlanmanın ve empatik kapasitenin çekirdeğini oluşturur.
Winnicott'un bir diğer kavramı olan "gerçek benlik", çocuğun içsel deneyimlerinin görülmesiyle oluşur. Çocuk, ebeveyninin gözlerinde "kendisi"ni gördükçe, iç dünyasını tanımayı öğrenir. Ancak bu aynalama, her zaman mükemmel bir biçimde gerçekleşmez. Bazen ebeveyn çocuğu yanlış anlar, bazen fazla müdahale eder. Yine de eğer ilişki onarılabiliyorsa, çocuk şu mesajı alır: "Bazen anlaşılmam ama sevildiğim yer yine burası." İşte bu, gerçek benliğin köküdür. Çünkü benlik, hatasız bir aynada değil, insanca bulanık bir aynada şekillenir.
Bugün sosyal medya, ebeveynliği bir performansa dönüştürdü maalesef. Oyunlar, etkinlikler, sabır reçeteleri, duygusal regülasyon teknikleri... Her şey ölçülür, planlanır, paylaşılır hale geldi. Ama bir çocuğun ihtiyacı, "her an bilinçli" bir ebeveynden çok, gerçek bir ilişki hissidir. Çocuk, mükemmel bir rutinden değil, sevgiyle onarılmış kusurlardan öğrenir. "Annem bazen üzülür ama döner.", "Babam sinirlendi ama sonra konuşabildik." Bu sahneler, çocuğun bilinçdışında "sevgi sürekliliği" duygusunu inşa eder.
Ebeveynlik bir başarı hikâyesi değil, bir ilişki hikâyesidir. Kusurlar, gecikmeler, duygusal taşmalar — hepsi o hikâyenin doğal cümleleridir. Kusursuz ebeveynlik, çocuğun iç dünyasında bir yabancılaşma yaratır. Oysa "yeterince iyi" ebeveynlik, hem ebeveyne hem çocuğa insanca bir alan açar: Hata yapmaya, üzülmeye, yeniden denemeye... Belki de çocuklar en çok şu cümleyi duymaya ihtiyaç duyar: "Her zaman doğru yapamadım ama hep yanındaydım." Çünkü psikanalitik açıdan sevgi, süreklilikle ölçülür; mükemmellikle değil. Ve çocuklar, kusursuz anları değil, kusurlu ama sevgi dolu anları hatırlar.