"Kesin çizgilerle belirlenmiş bir monotonluk için zaman yok! Çalışmak için bir zaman vardır, sevmek için bir zaman vardır. Geriye başka hiçbir şey için zaman kalmaz." Gabrielle Chanel'in bu sözlerinin altının yaldızlı kalemlerle çizildiği bir koleksiyonla karşı karşıyaydık dün akşam. Paris Moda Haftası'nın son günlerinde, Grand Palais'nin kubbesi altında gerçekleştirilen defile, markanın geçmişine saygı duruşu niteliğindeydi. Ancak bu saygı, nostaljik bir temsilden ziyade, bir yeniden yorumlama çerçevesinde şekilleniyordu.
Matthieu Blazy'nin Chanel'deki ilk koleksiyonu, tam anlamıyla markanın kendi tarihini çağdaş bir dilde yeniden ele aldığı bir deneyimdi. Gösteri mekanı, cam ve çelikten oluşan planetaryum formundaydı; dev gezegen küreleri, mermerleştirilmiş pigmentli zeminler ve kubbenin doğal ışığı, sahneyi adeta bir laboratuvar gibi dönüştürüyordu.
Işık ve materyal kullanımı, Karl Lagerfeld'in dramatik teatral mirasına göz kırparken, Blazy'nin koleksiyonu Grand Palais'in teatral evreninin tersine yapısal ve sistematik bir mantıkla ilerliyordu. Blazy'nin yaklaşımı, Gabrielle Chanel'in maskülen formlarına duyduğu saygı üzerine kuruluydu. Koleksiyonun açılışında görülen keskin hatlı kareli yün pantolon takımı, Gabrielle'in Boy Capel'den ilham aldığı erkek gardırobu geleneklerini anımsatıyordu.
Blazy, koleksiyonu üç ana başlık altında yapılandırmıştı: Le Jour (Gün), Le Soir (Gece) ve L'Universel (Evrensel). Bu yapı, Chanel'in tarihsel ritmini, gündüzden geceye ve bireyselden küresel ölçekte yeniden düzenliyordu.
Le Jour bölümünde, gündelik giyimdeki tüvitler yumuşatılmış, klasik 2.55 çantası yeniden yorumlanmıştı. Bordo deri astar dışa çevrilmiş, kenarlar kırışık ama düzenli bir şekilde bırakılmış; böylece "yaşanmışlık" fiziksel bir forma kavuşmuştu. Blazy, bu bölümde kusursuzluktan ziyade formun ve işlevin sürdürülebilirliğini vurguladı. Kırışık kamelyalar, ipek trikolarda göze çarpmayan bir şekilde işlenmiş, geçmişin detayları modern bir ritme taşınmıştı. İşlevi estetiğin önüne koyarak giyilebilirliği ön plana çıkarıyordu.
Le Soir bölümünde ise Blazy, androjen terziliği merkeze aldı. Erkek gömleklerinden esinlenen kesimler, Fransız gömlek üreticisi Charvet ile işbirliği içinde yeniden üretildi. Siyah, fildişi ve bej tonlarıyla hazırlanan grafik düzen, Paris'in Art Deco mirasını çağrıştırıyordu. Gece elbiseleri ve bluzonlar, maskülen disiplin ile kadınsı akışkanlık arasında bir denge kuruyor; couture detaylar günlük giyilebilirliği aşmadan koleksiyona entelektüel bir katman ekliyordu. Böylece couture detaylarla markanın mirasını çağdaş bir şekilde vurguluyordu.
L'Universel ise markanın küresel perspektifini temsil ediyordu. Hatta amacına Chanel'in kodlarını sadeleştirerek genç ve modern bir dil oluşturmak desek yanlış olmaz. Tüvit ızgaralar, şeffaf örgüler ve yapısal elbiseler, hem geçmişin el işçiliğine hem de günümüzün hızlı tüketim koşullarına yanıt veriyordu. Takılar ve aksesuarlar, hem klasik barok inciler hem de hayali cam gezegenler üzerinden markanın evrensel dilini kuruyordu. Ayakkabı detaylarında klasik Chanel burun formu korunmuş; topuk yüksekliği ve işlevsellik, kadını hem güvenle hem de çağdaş bir duruşla taşıyacak şekilde tasarlanmıştı.
Ön sırada Chanel'in yeni marka elçisi Nicole Kidman ile kızları yer alıyordu. Margot Robbie, Penélope Cruz ve Pedro Pascal gibi isimler de davetliler arasında yer alırken, defiledeki esas vurgu Blazy'nin markaya getirdiği metodik yaklaşım ve kodların yeniden yorumlanışıydı. Karl Lagerfeld'in sahne diline ait ögeler, atmosferde hissedilse de koleksiyonda aktif değildi; Blazy, mirası yorumlamayı sahneye taşıma gereği duymadan, kendi anlatım dilini inşa etmişti. Bu, markanın geçmişle gelecek arasında dengeli bir yeniden konumlanması olarak okunabilirdi.
Tilda Swinton
Sonuç olarak, Matthieu Blazy'nin Chanel'deki ilk koleksiyonu, duygusal bir anlatıdan uzak, yapısal bir yeniden doğuştu. Blazy, geçmişe yaslanmadan markanın kodlarını sadeleştirip çağdaş bir mantıkla yeniden konumlandırdı. Karl Lagerfeld'in teatral mirası sahnede bir referans olarak yer alırken, koleksiyon tamamen Blazy'nin metodik, entelektüel ve işlevsel vizyonuna göre şekillendi.
Chanel 2026 İlkbahar/Yaz, markanın yüzyıllık diline yeni bir noktalama işareti koyuyor; zamana ve mekâna bağımlı olmayan, kodlarını modernize eden bir Chanel dili oluşturuyor.
Bu koleksiyon, geçmişin mirasını çağın ihtiyaçlarıyla birleştirerek, Chanel'i yeniden değerlendirmek isteyen herkes için bir referans noktası sunuyor.
Lily-Rose Depp