Lindsay Lohan Y2K furyasında dönemin en öne çıkan isimlerinden biriyken hala bir ikon olduğunu bu yıl yeniden kanıtladı. Ama mesele sadece oyunculuk başarıları ya da kırmızı halı görünümleri değil. Onu ikon yapan şey, aslında bir kuşağın büyüme hikâyesine eşlik etmesi. 2000'li yıllarda çocuk ya da genç olan herkes, Lindsay'in bir dönemini kendi hayatıyla bir şekilde kesiştiriyor.
The Parent Trap'te masum ve komşu kızı tavrıyla başladığı yolculuk, Mean Girls ile bir dönem gençliğinin sesi haline gelişi, Freakier Friday'deki asi kız hali... Hepsi, o dönemin popüler kültüründe moda kadar güçlü bir yer edindi. Stilini ilginç kılan şey de bu aslında: Lindsay'in gardırobu hiçbir zaman steril ya da tekdüze olmadı. O hem kişisel hayatının iniş çıkışlarını hem de döneminin ruhunu kıyafetlerine taşıdı.
Paparazzilerle kuşatıldığı yıllarda jean şortlar, oversized güneş gözlükleri ve mini elbiselerle Y2K stilinin adeta canlı bir kartpostalıydı. Öte yandan moda evlerinin ilham aldığı, markaların ön sıralarında görmek istediği bir figür olmayı da sürdürdü. Karl Lagerfeld'in mini Chanel çanta fikrine ilham olan bir görüntüden daha ikonik ne olabilir ki?
Bugün ise farklı bir Lindsay var karşımızda. Bir anne, yeniden işine odaklanan, kırmızı halıda Oscar de la Renta'nın sofistike dokunuşlarını ya da Saint Laurent'in güçlü siluetlerini taşıyan bir kadın. Gardırobu da tıpkı kariyeri gibi evrilmiş durumda: gençlik yıllarının asi partilerinden, daha rafine, zamansız bir zarafete doğru kayıyor. Ama geçmişiyle bağını koparmadan, nostaljiyle bugünü yan yana getiriyor.
Günün sonunda Lindsay Lohan'ın en büyük etkisi, tek bir dönemi temsil etmesinden ziyade değişimlerin kendisini temsil etmesinden geliyor. Çünkü o, bir jenerasyonun gözleri önünde büyüdü, düştü, kalktı ve hâlâ parlamaya devam ediyor.