Belli belirsiz, tanımlanamayan bir güzelliğe kapıldığınız oldu mu hiç? Nedenini bilmeden bir mekana, bir insana ya da bir ana çekilmenin hissi tanıdık geliyor mu? Bu çekimin ardında çoğu zaman koku vardır. Görünmezliğine rağmen varlığıyla zamanı durdurarak soyut bir güzellik yaratır ve bir illüzyon kurar. Parfümler ve formülleri, tam da bu yüzden bir sanat biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Louis Vuitton'un Fantasmagory adını verdiği yeni Extrait de Parfum'ü, bu görünmeyen güzelliğin peşine düşüyor. Jacques Cavallier Belletrud'nun yarattığı koku, ışığın dönüşüm gücünden ilham alıyor.
18'inci yüzyılın hayalperest ışık gösterilerine gönderme yapan Fantasmagory, tıpkı o eski illüzyonlar gibi, algıyla gerçek arasındaki sınırı bulanıklaştırıyor. Koleksiyonun yedinci eseri olarak Fantasmagory'nin kalbinde vanilya var ama alışıldık, tatlı bir vanilya değil. Papua Yeni Gine'den gelen tahitensis vanilyası, Belletrud'nun ustalığıyla bambaşka bir boyut kazanıyor. Vanilya kapsülleri kriyojenik olarak dondurulup karbondioksit ekstraksiyonuyla saflaştırılıyor; böylece parfüm neredeyse ışığın kendisi kadar berrak bir formda ortaya çıkıyor. Bademin kremamsı pudrası ve zencefilin taze kıvılcımı bu kompozisyona dokusal bir derinlik katıyor. Koku tenle hareket ederken, değişime uğrayarak bedende yön değiştiriyor. Frank Gehry'nin tasarladığı şişe ise tam da bu soyut fikrin somut hâli. Dalgalarla şekillenen kıvrımlar, rüzgârla dans eden bir form yaratırken kapağı ise adeta ışığın cama dokunduğu anı donduruyor. Görünmeyen güzelliğin en saf halini sunan Fantasmagory, hislerle ışığın, dokunun ve duygunun buluştuğu bir illüzyon yaratıyor.