Pera, Mayfair, Akaretler ve şimdi de New York'taki Misela mağazasıyla adından söz ettiren Serra Türker "Pera, ilk mağazamız olarak benim için hep özel bir yere sahip. Londra, bir Türk markasının Mayfair'de açtığı ilk mağaza olarak gurur verici bir kilometre taşıydı. Bu yıl ise markanın doğduğu yere, New York'a dönerek mağazamızı açtık. Tüm bu adımlar bana büyük mutluluk verirken, aynı zamanda omuzlarımda daha da büyük bir sorumluluk taşıdığımı hissettiriyor" sözleriyle bu yolculuğun ne denli heyecanlı olduğunu gözler önüne seriyor.
Misela markasını kurmaya karar verdiğin ilk an nasıldı?
Misela'yı kurmaya karar verdiğim zaman New York'ta yaşıyordum. Rhode Island School of Design'da tekstil tasarımı eğitimi alırken kendimi kıyafetler için desenler yaratırken hayal ediyordum. Ancak kısa süre sonra, desenlerimi daha zamansız parçalar olan çantalar üzerinde görmek istediğime karar verdim. Böylelikle Misela'nın heyecanlı yolculuğu başlamış oldu.
İlk koleksiyonundan bugüne tasarım dilin nasıl evrildi?
Tasarım dilim, ilk koleksiyondan itibaren her zaman geometrik desenler ve yalın hatlar etrafında şekillendi. Ancak geriye dönüp baktığımda, başlangıçta daha eklektik ve cesur renk kombinasyonları kullandığımı, bugün ise daha sade, rafine ve zamansız bir palete yöneldiğimi görüyorum. Bu dönüşüm, Misela'nın olgunlaşma sürecinin ve kendi estetik yolculuğumun doğal bir yansıması.
Moda ve aksesuar tasarımına yönelmende rol oynayan etkenler neler?
Tasarım ve sanata olan ilgim, çocukluk yıllarımda başladı. Üniversiteye ilk adım attığımda yalnızca resim okumayı bile düşündüm. Ancak zamanla fark ettim ki, yarattığım şeylerin hayat bulması, çoğalması ve başkalarının hayatına dokunması bana bambaşka bir ilham veriyor. Moda ve aksesuar tasarımı ise bu yaratma tutkusunu en güçlü şekilde ifade edebildiğim alan oldu.
Tasarımlarında seni en çok ne besliyor?
Tasarımlarımın en büyük ilham kaynağı, yeni hayatlar ve yeni mekânlar. Her tanıştığım insan, bana bambaşka bir tasarımın kapısını aralıyor. Her çanta, benim için yeni bir kadın ve onun hikâyesi demek. Bu yüzden yeni insanları keşfetmek, farklı şehirlerde yaşayanların dünyasını hayal etmek, beni hep yeni yolculuklara çıkarıyor ve Misela'nın ruhunu besliyor.
Geometrik desenler, monogramlar ve zanaatkârlığın öne çıktığı bir dilin var, bunu nasıl tanımlarsın?
Geometrik desenler, tasarım dilimin temel taşlarından biri. Kendimi geometrinin içinde çok güçlü hissediyorum; sevdiğim desenlerin neredeyse hepsi geometrik ve bu benim için neredeyse varoluşsal bir tercih. Monogramlar ise kişiselleştirmenin ve zanaatkârlığımızın en özel ifadesi. Misela'da her gün müşterilerimiz için yeniden üretime başlayan, onların seçimlerine özel parçalar yaratan bir atölyemiz var. Bu yaklaşım, bizim için sadece bir tasarım tercihi değil, markamızın kalbini oluşturan en önemli değerlerden biri.
Pera'dan yola çıktın, sonra Mayfair, Akaretler ve New York... Nasıl hissediyorsun?
2008'de Misela'yı kurduğum günden beri, her gün yeni bir adım atmak için bir hayalin peşinden yürüdüm. Bu yolculuğun en değerli durakları ise her zaman müşterilerimizle buluştuğumuz mağazalarımız oldu. Pera, ilk mağazamız olarak benim için hep özel bir yere sahip. Londra, bir Türk markasının Mayfair'de açtığı ilk mağaza olarak gurur verici bir kilometre taşıydı. Bu yıl ise markanın doğduğu yere, New York'a dönerek mağazamızı açtık. Tüm bu adımlar bana büyük mutluluk verirken, aynı zamanda omuzlarımda daha da büyük bir sorumluluk taşıdığımı hissettiriyor.
Sana en çok ne ilham veriyor?
Mimari yapılar bana çok ilham veriyor, kendimi başka bir dünyaya ışınlamanın en direk yolu, bence mimari yapılar. Bir bütüne sahip olan, hikayesi olan mimari yapılar, mekanlar benim vazgeçilmezlerim arasında.
Tasarımlarında zamansızlık ve modernlik arasında nasıl bir denge kuruyorsun?
Bunu şöyle özetleyebilirim: Beyaz bir tişört, ne kadar zamansız bir parça olsa da onu günümüze taşıyan şey kalıbıdır. Yıllar geçse de gardırobumuzdaki yerini korur, fakat kesimi ve detayları o dönemin ruhuna göre yenilenir. Benim tasarımlarımda da benzer bir denge var; özü zamansız, ama formu ve dokunuşları daima bugünün estetiğini yansıtıyor.
Bir tasarıma başlarken nasıl bir yol izliyorsun?
Yeni bir koleksiyona başlamadan önce, o dönemde bize ilham veren mekânları, insanları, filmleri ve görselleri bir araya getirerek bir moodboard oluşturuyorum. Ardından hem ruh hem de ürün açısından neye ihtiyaç duyduğumuzu belirliyorum. Son olarak, bu ilhamı Misela'nın tasarım diliyle buluşturup koleksiyona nasıl yansıtacağımızı şekillendiriyoruz.
Materyal seçimlerinde önceliklerin neler? Sürdürülebilirlik bu noktada ne kadar devreye giriyor?
Koleksiyonlarımızda belirli kategorilerimiz var ve her sezon, moodboard'umuzun ruhuna uygun olarak bu kategoriler için yeni deri ve kumaşlar seçiyoruz. Küçük ve büyükbaş derilerden egzotik dokulara, sezonun ruhunu yansıtan farklı kumaş alternatiflerine kadar geniş bir yelpazede çalışıyoruz. Sürdürülebilirlik ise bu sürecin vazgeçilmez bir parçası; uzun yıllar kullanılabilecek, zamana meydan okuyan malzemeler seçerek, her parçanın hem estetik hem de işlevsel olarak değerini korumasını hedefliyoruz.
Dijital sanat ile içiçesin. 15'inci yılına özel gerçekleştirdiğiniz yapay zeka ile birleştirilen eserlerden oluşan sergi de çok konuşulmuştu. Yakın zamanda heyecan veren yeni projeler var mı?
Evet, üzerinde çalıştığımız yeni projelerimizden biri Kasım ayında hayata geçecek. Şu an detaylarını paylaşamasam da, bizi çok heyecanlandıran bir çalışma olacak.
Biraz da annelikten konuşalım. Can'dan sonra hayatında neler değişti?
Can'dan sonra hayatımın öncelikleri tamamen değişti; artık her şeyin başında o var. Onun doğumuyla birlikte günlük hayatımın ritmi de farklılaştı. Eskiden daha uzun saatler çalışırken, şimdi evden biraz daha geç çıkıp, eve daha erken dönmeye özen gösteriyorum. Hem işe hem de eve yetişmeye çalışırken, sosyal hayatım doğal olarak en sona kaldı ama bu dönemin tadını çıkarmaya çalışıyorum.
Yoğun iş temposu ile anneliği nasıl dengeliyorsun?
Tam anlamıyla dengeleniyor mu emin değilim, ama önceliklerime göre hayatın akışını yönetmeye çalışıyorum. Bazı günler iş temposu çok yoğun olabiliyor; o zaman öncesinde ya da sonrasında Can'a daha fazla zaman ayırarak aradaki dengeyi kurmaya çalışıyorum. Böylece hem işime hem de anneliğe elimden gelen en iyi şekilde yetişmeye gayret ediyorum.
Oğlunla en çok neler yapmaktan keyif alıyorsun?
Can'ın hikâyelere karşı büyük bir ilgisi var. Bu sebeple, onun hayal dünyasını genişletecek kitaplar okumak ve her seferinde ona yeni bir şeyler öğretmek, birlikte geçirdiğimiz zamanların en keyifli anları oluyor.
Üç kız kardeş olmak kadın dayanışmasına bakışını nasıl şekillendirdi?
Kız kardeşlik, bence çok özel bir birliktelik. Aramızdaki bağ, koşulsuz destek ve paylaşım üzerine kurulu. Üç kız kardeş büyümek, bana dayanışmanın, empati kurmanın ve birbirini her durumda desteklemenin ne kadar değerli olduğunu öğretti. Bu bakış açısı, hem iş hayatımda hem de kadınlarla kurduğum tüm ilişkilerde her zaman bana yol gösterdi.
Kariyer yolculuğunda sana en çok ilham veren kadın kim oldu peki?
Kariyer yolculuğumda bana en çok ilham veren kadınlar, annem ve kardeşlerim oldu. Yaptığım her şeyi aynı heyecanla onlarla paylaşmak, fikirlerini duymak ve onlardan ilham almak benim için paha biçilmez. Bu paylaşımlar, hem yaratıcılığımı hem de motivasyonumu besleyen en güçlü kaynaklardan biri.
Kadın girişimci olmanın zorlukları neler?
Anne olana kadar kadın girişimci olmanın çok zor olduğunu düşünmemiştim. Ancak şimdi, hem iş hem de annelik arasında denge kurmanın, bir kadın için ne kadar fazla çaba ve enerji gerektirdiğini gerçekten çok daha iyi anlıyorum.
Yaz nasıl geçiyor?
Bu yaz, yoğun bir çalışma temposuyla geçiyor. Önümüzdeki projelerin heyecanı ve hazırlıklarıyla dolu, hareketli ama bir o kadar da ilham veren bir sezon oldu.
Yakın zamanda yeni seyahatler var mı?
Yakında minik bir St. Tropez seyahatim olacak.
Seni en çok besleyen şehirler hangileri?
Londra, New York, Paris...
Sabah rutininde seni güne en iyi hazırlayan şey nedir?
Sabah rutinim eğer bir önceki geceden planlanmışsa çok verimli bir gün geçiriyorum.
Seni tanıdığımdan beri hep sakin ve güler yüzlüsün. Sen kendini nasıl tanımlarsın?
Çok teşekkür ederim, sanırım ben de kendimi sakin ve güler yüzlü biri olarak tanımlarım. Hayata her zaman bardağın yarısı dolu tarafından bakmaya çalışırım ve hep "daha iyi nasıl yapabilirim?" sorusunun peşinde olurum.
İlham almak için yalnız kalmayı mı yoksa daha çok kalabalık ortamlarda olmayı mı tercih edersin?
Aslında bu tamamen o dönemdeki ruh halime bağlı. Bazen kalabalık içinde ilham alıp yalnız kaldığımda onu pekiştiriyorum, bazen de tam tersi oluyor. Ama sanırım bana en çok ilham veren şey, yeni yerler keşfetmek ve seyahat etmek. Yolculuklar, hem kalabalığın enerjisini hem de yalnızlığın derinliğini bir arada sunuyor.
Moda, tasarım dışında seni en mutlu eden uğraş veya hobi nedir?
İç dekorasyonla ilgilenmek, mekânları güzelleştirip onlara kendi dokunuşumu katmak bana büyük mutluluk veriyor.
Çantanı şu an açsak içinde bizi en çok şaşırtacak ne buluruz?
Muhtemelen Can'ın çantama gizlice koyduğu Lego parçaları en şaşırtıcı şey olurdu.
Röportaj: Ceylan YENİACUN
Fotoğraflar: Mehmet ERZİNCAN
Styling: Tuğçe KILINÇLI
Saç: Ali YILANCI
Makyaj: Elçin MUTLU
Video: Ardan Can GÜNGÖR
Moda Editörü Asistanı: Mine KARAKURT
Mekan için A Lokal by Assembly'e teşekkür ederiz.