Üç yılın ardından ikinci kişisel sergisiyle izleyiciyle buluşacak olan Deniz Pelister, 17 – 31 Ekim 2025 tarihleri arasında Studio Karaköy'de ziyaretçileri bekliyor. Sanatçı, sergiye adını veren "kül" başlığıyla yeniden başlama, dönüşüm ve doğuşu betimliyor. Geçiciliği ve aynı zamanda iz bırakmayı simgeleyen kül, yanıp bitenin ardında kalan, hatırlatan ve dönüştüren bir hâl olarak karşımıza çıkıyor. Sanatçıyla sergi kapsamındaki çalışmaları üzerine sohbet ettik.
"Kül" serginizde estetikle duygusallığın iç içe geçtiği sahneler yaratıyorsunuz. Bu görsel dünyanın oluşum süreci sizin için nasıl başladı?
Aslında bu görsel dünya, yıllar içinde biriktirdiğim anılardan ve duygulardan doğdu. "Kül" benim için hem bitişi hem de yeniden doğuşu simgeliyor. Bu yüzden sergideki sahneler, estetik bir arayıştan çok içsel bir ihtiyaç olarak kendiliğinden ortaya çıktı. Üstelik bir tablonun kompozisyonunu düşünmek ve yapım süreci bazen aylarımı alıyor; bu uzun süreç de her işin duygusal yoğunluğunu artırıyor.
Çocukluk imgeleri ve narin figürler; derin ve kimi zaman hüzünlü bir anlatıyla iç içe. Kendi çocukluk anılarınızdan ne kadar besleniyorsunuz?
Bilinçaltımın beni yönlendirdiğini düşünüyorum. Çünkü eserlerime baktıkça, zamanla unutulmuş çocukluk anılarımın yavaş yavaş geri geldiğini hissediyorum.
Hamburg'dan İstanbul'a uzanan yaşamınızın iki farklı kültürel boyutu var. Bu iki şehir sanatsal bakış açınızı nasıl etkiledi sizce?
Kültür farkını derinden hissediyorum; fakat iki kültüre de ait olduğum için aslında onların birleşimini yaşıyorum. Sanatımda da bu iki kültürden beslendiğimi ve izlerini taşıdığımı görmek mümkün.
Seyahatlerinizin bu sergide izleri olduğunu belirtiyorsunuz. Hangi şehirler size en çok ilham verdi?
Beni en çok etkileyen yer Japonya oldu. Zaten Japon kültürü her zaman beni kendine çekiyor; estetik anlayışlarını, sadeliğin ve zarafetin iç içe geçtiği yaşam biçimlerini çok etkileyici buluyorum. Oradaki mimari, doğayla kurdukları ilişki ve gündelik hayata yansıyan o incelikli estetik bakış, çalışmalarımda da iz bıraktı.
Studio Karaköy'de bu sergiyi açmak nasıl bir deneyim? Mekânın ruhu ve eserlerin diyalogu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Studio Karaköy'ün çok güzel bir mekân olduğunu düşünüyorum; minimal yapısı ve hissettirdiği İskandinav havası beni çok etkiliyor. Bağımsız bir sanatçı olarak mekân arayışımda oldukça zorlandım ama sonunda tam da hayal ettiğim yeri bulduğum için mutluyum. İşlerimi bu mekâna yerleştirmek benim için büyük bir heyecan kaynağı.