Z kuşağında oyuncu olmak hayaller listesinde genellikle ilk sıralarda. Peki senin oyunculuk macerana temel oluşturan; sahne ışıklarının büyüsüne kapılman mı oldu yoksa hikayelerin gücüne inanman mı?
Evet, sahne sanatları insanlar için daima çekici gelmiştir ve her kuşakta hep popüler işlerden olmuştur diye düşünüyorum, nitekim günümüzün de en popüler mesleklerinden biri gibi duruyor. Yalnız ben şuna da inanıyorum, popüler olması başka bir şey... O dünyanın içine dahil olup pastadan pay alabilmek sadece istemekle ya da büyülenmekle olmuyor. Ben kendimi bildim bileli oyunculuğa imrendiğimi ve meslek olarak oyunculuğu hayal ettiğimi biliyorum. Ailem de daima bu konuda destekleyici oldu. Mesleğim için doğduğum şehri, evimi, sevdiklerimi, düzenimi hayallerime göre inşa etmeye çalıştım. Çocukken ailemle birlikte çok film izlerdik. Beni büyüleyen şey hikayelerin ve hikaye anlatıcılarının gücü oldu her zaman. Yıllar geçmiş olmasına, bütün o filmleri onlarca kez izlemiş olmama rağmen hala ilk izlediğim andaki reaksiyonlarımı hatırlayabiliyorum... Maximus öldükten sonra tüm arena adını haykırırken altı yaşındaki Özgür'ün de "Maximus, Maximus" diye haykırıp ağladığını hatırlıyorum... Dünyanın belki de en sıcak kalbine sahip olan John Coffey'nin (Green Mile) haksız yere idama giden yolculuğunda her zaman iyilikten güç bulduğunu ve o sandalyeye oturtulduktan sonraki öfkemi, hıçkırıklarımı, üzüntümü hatırlıyorum...
İngiliz baba, Türk anne, Marmaris semaları... Nasıl bir çocukluktu seninki?
Çok eğlenceli bir çocukluktu. Marmaris'in muhteşem doğasıyla iç içe büyüdüm, öğrendim ve geliştim diyebilirim. Erken bir yaşta yelken sporuna başladım dolayısıyla arkadaşlarımla bir arada denizlerde, sahillerde çok sosyal bir çocukluk yaşadım. Okulun yanı sıra antrenman kampları, yarış seyahatleri derken Türkiye'nin birçok şehrini gezdik ve bu şehirlerde yelken yaptık, çokça insan tanıdım ve arkadaş edindim.15 yaşında milli takıma seçildim, kamp ve yarışlar için yurt dışına da seyahatlere başladım. Bütün bu antrenmanlar, yarışlar, seyahatler arkadaşlarımla ve hocalarımla birlikte geçirdiğim, ailemin yanımda olmadığı, bu yüzden kendi kararlarımı verdiğim, sorumluluk aldığım, hatalar yaptığım, dersler çıkardığım, çok eğlendiğim, sevdiğim, şu an çok özlediğim günlerdi... Ailemin ve Marmaris'in bende çok emeği var, haklarını ödeyemem
"Oyunculuk, bir karakterin ayakkabılarını giyme ve onun dünyasında yürüme sanatıdır" demiş Morgan Freeman. Sen de şu sıralar Chaplin oyununda sahnede Charlie Chaplin'i canlandırıyorsun. Nasıl bir yürüyüş olarak tarif edersin bu rolü?
Kendimi çok geliştirdiğim, öğrendiğim, çok mutlu olduğum ve çok gurur duyduğum bir yürüyüş... Kariyerimin henüz başlarındayken; hayatı boyunca çok büyük zorluklarla karşılaşmış ve hiçbir zaman pes etmemiş; insanların onun filmlerini izlemeleri, anlamaları, beğenmeleri ve empati yapmaları hayatındaki en büyük amacı olmuş ve tüm hayatı boyunca neredeyse dinlenmeden bu amacı için çalışmış ve başarı kazanmış, sinema tarihinin en önemli isimlerinden biri olmuş bu önemli adamı gerçekten tanımaya ve anlamaya çalışmak, onunla empati yapabilmek ve onun disiplinini ve motivasyonunu benimseye çalışmak, her sahneye çıktığımda onun dünyasını daha da yakından tanımak beni çok geliştirdi ve büyüttü. Tarihimiz açısından çok değerli ve önemli bu insanın, takdir edilmesi gereken muazzam hayat hikayesini Türkiye'de ilk kez sahnede anlatıyor olmak da gerçekten beni ve Chaplin ailesi olarak bizi çok gururlandırıyor.
Oyunculuğun farklı iki yansıması olarak düşünürsek, tiyatro sahnesi ve ekran arasındaki oyunculuğun derinliğine dair neler söyleyebilirsin?
Bence ikisinin derinliği de aynı, sadece uygulama yöntemleri daha farklı diyebilirim. Performansımı sahnede daha özgür ve daha büyük sergileyebiliyorken, ekranda bunu sadece bir bakışla anlatabilmek paha biçilemez deneyimler. İkisinin arasındaki ince çizgiyi yaşamadan anlamıyormuş insan, bu nedenle her oyuncunun iki deneyimi de yaşaması gerektiği kanaatindeyim.
Chaplin rolü hayatında olmasaydı sence ne kaybetmiş olurdun?
Chaplin'in ayakkabılarını giydiğim günden beri çok daha gururlu, mutlu, umutlu ve özgüvenli bir oyuncuyum. Hayata ve mesleğime tutkum daha da arttı. Ne mutlu bana böylesine değerli ve önemli bu ayakkabıları giyebiliyorum. Ve yine ne mutlu bana ki bu ayakkabıları giydiğimde aldığım tepkiler inanılmaz pozitif ve şevk verici, ben tüm seyircimize genç yaşta sırtlandığım bu ağır görevi gerçekleştirirken beni destekledikleri için teşekkürü borç bilirim. Dilerim seyirci bu çok değerli hayat hikayesini izlemeye ve desteklemeye devam eder ki ben de daha uzun seneler bu ayakkabıları giymeye devam edeyim.
Genel olarak senin kuşağının özgürlük, esneklik ve anlam arayışı var. Üstelik insanlar isminden de etkilenir. Özgürlük senin için nedir peki? Sınırlarla nasıl bir ilişkin var?
Mutlu yaşayan bir insan özgür bir insandır. Beğensek de beğenmesek de kapitalist bir dünyada toplum olarak bir düzen içinde yaşıyoruz. O yüzden tabii ki sınırlar olduğunu ve olması gerektiğini düşünüyorum, dünyadan ve toplumdan tamamen bağımsız yaşamanın mümkün olduğuna inanmıyorum.
Yaşıtlarından farklı olduğunu hissettiğin zamanlar oluyor mu?
Hepimizin nevi şahsına münhasır insanlar olduğumuzu düşünüyorum. Her insanın kendine özgü bir rengi var bence ve bu farklı renkleri tanımak, anlamak hayatı keyiflendiren bir özellik.
Başarı kelimesi senin sözlüğünde nasıl bir anlam taşıyor? Sana göre başarılı insan kimdir?
Bence başarı yaşama amacımızı bulabilmektir ve bu amaca uygun sağlıklı, mutlu ve faydalı bir insan olarak bu serüveni tamamlayan kişi başarılı bir insandır.
Lüksün tanımı da günümüzde değişiyor. Lüksün senin için tanımı nedir? Küçük lükslerin neler?
Lüks benim için kendime özgür ve izole alanlar yaratabilmektir. Doğada zaman geçirip spor yapmak, örneğin bunaltan yaz sıcaklarında bütün gün denizde sörf yapmak, sevdiğim insanlarla keyifli yemekler yemek, birlikte eğlenmek, köpeklerimle bütün gün sarmaş dolaş yatabilmek, onlarla oynamak yüzmek, kayağa gidip bütün gün çocuk gibi kaymak küçük lükslerim... Hayattaki en büyük lüks ise sağlık.
Modayla, trendlerle aran nasıl? En son kendine ne aldın? Wish list'inde neler var?
Çok takip etmiyorum ama günümüzde sosyal medya kullanıyorsanız trendleri fark etmemek pek mümkün değil. Ben daha çok kendi göz zevkime güveniyorum ve tercihlerimi modayı ve trendleri baz almadan yapıyorum. Giyim konusunda her zaman önceliğim, rahatlığım açıkçası.
Kendini sanatın başka hangi dallarıyla besliyorsun?
Sinema dışında ortaokulda okurken uzun bir süre resim kursuna gittim ve çok resim yaptığım bir dönemim oldu lisedeyken. Amatör olarak tiyatro yaptım. Müzik her zaman çok besleyici oldu benim için; sinemaın da çok önemli bir yeri var. Gerçi çocukken gitar dersi almıştım ve öğretmenimin geri dönüşü beni epey üzmüştü ve küsmüştüm. Sonunda bu travmamı yendim ve bu sene bateri çalmaya başladım. Bu aralar en büyük mutluluğum ve motivasyonum bateri diyebilirim. Kendimi biraz daha geliştirdikten sonra da piyano çalmaya başlayacağım. Müzik ruhu besler. Bilginin, trendlerin ve akımların çok hızlı değiştiği ve öğrenilebildiği bir dönemdeyiz. Ben de bilgiyi ve yenilikleri sürekli takip edip kendimi geliştirmeye, açıklarımı kapamaya ve güncel kalmaya çabalıyorum. Kısacası "Öğrenmenin yaşı yoktur"; ben de her gün biraz daha öğrenmek için çabalıyorum ve emek harcıyorum.
Peki ya aşk? Aşkı nasıl yaşıyorsun?
Aşk; bence DNA profillenmesi gibi kişiden kişiye değişkenlik gösteren bir duygu durumu. Hepimizin farklı yaşama şekli var Aşk'ı. Bana sorarsanız benim için aşk, çok sevmek ve bağlılık demek.
Bugün bu noktada olman sence şans mı, hırs mı, çok çalışmanın bir sonucu mu?
Bence çok çalışmamın, kararlı ve sabırlı olmanın ve pes etmememin sonucu. Şansa inanıyorum, pozitif günlerimiz de, çok pozitif olmayan günlerimiz de oluyor. Her gün en iyi olmayabilir. Bence yaşam seçimlerimizin de kariyer serüvenimize çok katkısı oluyor. Beraber yol yürüdüğüm ekip arkadaşlarım ve onların bana, benim onlara olan inancım da çok önemli bir etken. Bugün de gelecekte de çok çalışmaya, kararlı olmaya ve pes etmemeye devam edeceğim; yolumuz uzun daha yolun başındayım.
Hayatında en büyük şansım dediğin şey nedir?
Kesinlikle ailem
Öğüt dinlemekle aran nasıl? Bugüne kadar duyduğun ve uyguladığın en iyi öğüt nedir?
Büyüklerimi dinlemeyi severim, fikir ve görüşlerine katılmasam da saygı gösterir ve kafamda muhakemesini yaparım. "İyilik paylaştıkça çoğalır", "Her şeyden önce insan ol", "Empati yap!!", "Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi bir başkasına yapma", "Sabır büyük erdemdir"... Bunlar hiçbir zaman unutmamaya çalıştığım hep uygulamaya çalıştığım öğütler.
Hayatının geri kalanında sadece tek bir film izleyecek olsan, hangisi olurdu?
Çok çok çok zor bir soru! Ama ilk aklıma gelen film "Good Will Hunting" oldu.
Bu yılın ödül sezonu rüzgar gibi geçerken senin en beğendiğin filmler ve oyunculuklar hangileri oldu? Senin Oscar'ların kime gitti?
Adrien Brody'nin "Brutalist" filmindeki performansı çok başarılıydı ama Ralph Fiennes'in "Conclave"deki performansı da bence çok başarılıydı ve daha önce üç adaylık almış olmasına rağmen ödül sahibi olamamıştı. O yüzden benim "En İyi Erkek Oyuncu" tercihim adaylar içinden Ralp Fiennes olurdu. Anora filmindeki performansıyla bence Mikey Madison ödülü fazlasıyla hak etmiş. Ama Anora'ya beş Oscar vermezdim. Bence "En İyi Yardımcı Erkek" ödülünde tatlı bir rekabet olmuş. "Succession"dan tanığımız Roy kardeşlerin çekişmesi vardı. Kieran Culkin "Real Pain" filminde oldukça başarılıydı ama bence Jeremy Strong'un The Apprentice filmindeki performansı ödülü daha çok hak etmişti.
Sosyal medya hayatının neresinde duruyor?
Kendisiyle seviyeli ve mesafeli bir ilişkimiz var. Günümüz koşullarında, bir sanatçı için dijital bir portfolyo bence sosyal medya. O yüzden aşırı kullanmamaya, özel hayatımı sosyal bir ortamda yaşamamaya özen gösteriyorum.
Gen Z'nin taşıdığın en belirgin özelliği sence ne?
Çok hızlı gelişen ve değişen bir sistemde büyüdüğümüz için zevklerimiz ve meraklarımız da çok hızlı değişebiliyor. Ben de zaman zaman maymun iştahlı olabiliyorum sanırım.
Kendinle röportaj yapsan sen kendine mutlaka ne sorardın?
Dertler, koşturmacamız derken çevremize karşı duyarsızlaşabiliyoruz ve bazen değer verdiklerimize en önemli soruyu "Nasılsın? İyi misin? Mutlu musun?" demeyi unutabiliyoruz. Bunu kendime sürekli hatırlatırım. O yüzden ilk sorum "Nasılsın Özgür, her şey yolunda mı?" olurdu.
Aşırı özgüven: Özgüvenli biri misin? 1 ile 10 arasında numaralandırabilir misin?
Özgüvenli biriyim. 10 derim
Sabırsız: Bir hedefin için sabır gösterdiğin, ulaşmak için durmadan çalıştığın en uzun süre?
Sabırlıyımdır bence; 10 sene.
Okumuyor: Gündemi gazeteden mi, TV'den mi sosyal medyadan mı takip edersin? Eder misin?
Takip ederim. Okurum da ama genelde sosyal medya platformlarından takip ederim. Zaman kazandırıyor.
Cesur: Daha çok tehlikeli sularda yüzen biri misin yoksa güvenli alanda kalmayı mı tercih edersin?
Dalgasız denizde herkes kaptan. Tehlikeli sular...
Estetik kaygıları yüksek: Sence estetik dokunuşlarla idealize güzellik mi yoksa kusurlarla birlikte doğal bir tavır mı?
Kesinlikle kusurlar, kusurlarımız ve bununla barışıklığımızdır bence hepimizi değerli ve özgün kılan.
Başına buyruk: Tarzın bolca sorgulamak mı, genellikle uyum göstermek mi?
Sorgulamak, en azından her zaman önce sorgulamak.
Bencil: "Önce ben" mi dersin, başkaları mutluysa ben de mutluyum mu?
"Önce ben" derim sanırım.
Teknoloji bağımlısı: Setin yok, tatildesin, hiçbir önemli işin yok ve telefonunu kapatma lüksün var. İnternetsiz ve telefonsuz sence kaç gün yaşayabilirsin?
Bir hafta yaşarım. Hatta daha uzun süreyi bulur da, beni tek rahatsız eden gündemi anlık takip edememek ve ailemle konuşamamak olur.
Röportaj: Filiz ŞEREF KULU
Fotoğraf: Elif DEMİRALP
Styling: Zilan BÜLBÜL
Saç: Metin DEMİR
Mekan için Ruzy Gallery'e teşekkür ederiz.