Sizi çok heyecanlandıran bir konuyla başlamak istiyorum: Güney Afrika seyahati... Yakın zamanda sizin küratörlüğünüzde seyahatler olacak. Neler söylemek istersiniz, bu proje nasıl ortaya çıktı?
Bu proje aslında uzun yıllardır içimde büyüyen bir hayalin gerçeğe dönüşmüş hali. Güney Afrika'ya ilk gittiğim yıllarda, benim için oranın sadece görsel olarak değil, duygusal olarak da çok derin bir yer olduğunu hissetmiştim. Her seyahatimde başka bir yönüne hayran kaldım; bazen doğanın vahşi güzelliğine, bazen insanlarının içtenliğine, bazen de kültürle harmanlanmış o zarif yaşam biçimine. Uzun zamandır senede iki üç sefer giderken son senelerde uzunca bir süre kalarak, değişik bir bölgesini tanımayı hedefleyerek seyahatlerimi planladım. Bernard ve Funda Arkas çok yakın dostlarım. Onlar, benim Güney Afrika ile aramdaki bu özel bağı ve bu ülkeye duyduğum tutkuyu çok iyi bilirler. Bir gün sohbet ederken, Arkas Turizm'in klasik turların ötesinde, deneyim odaklı seyahatler tasarladığını anlattılar. "Güney Afrika'yı senin gözünden sunalım" dediler. O fikir beni gerçekten çok heyecanlandırdı. Çünkü Arkas Turizm'in vizyonu, deneyimli, özenli, seçici, özgün bir deneyim sunma benim seyahat anlayışımla birebir örtüşüyordu. Afrika'yı anlatmak kolaydır ama yaşatmak bambaşka. Bu yüzden bu seyahati bir "tur" değil, bir deneyim kürasyonu olarak kurguladım. Her ayrıntı, yıllar içinde orada yaşadıklarımdan, hissettiklerimden süzüldü. Hedefim insanların Güney Afrika'yı sadece görmeleri değil, orada bir dönüşüm yaşamaları. Çünkü Afrika insana kendi aynasını tutuyor; doğanın içinde, sessizlikte, sadelikte aslında kim olduğunuzu hatırlıyorsunuz.

İlk Güney Afrika seyahatiniz ne zamandı, nelerden etkilenmiştiniz?
Yaklaşık 16 yıl önceydi. O zamanlar ilk kez Kruger Milli Parkı'na gitmiştim. Gün henüz ağarmamıştı, sessizlik hakimdi. Aniden uzaktan bir aslan kükremesi geldi (film seti gibi) o sesi asla unutamam. O anda doğanın ritmine karışıyorsunuz; hiçbir şey yapmadan sadece var oluyorsunuz. Sonrasında Cape Town'a geçtim ve bambaşka bir dünya karşıladı beni. Orada hayat hem zarif hem özgür. Sabah Masa Dağı'nın eteklerinde veya okyanus kenarında yürüyüş, öğlen bir şarap bağı gezisi, akşam deniz kenarında fine dining bir restoranda gerçek anlamda tarladan veya denizden sofraya doğal bir Güney Afrika veya dünya mutfağı... Bu kadar farklı kültürün bir arada bu kadar uyumlu yaşaması beni büyüledi. O zaman anladım: Güney Afrika sadece bir ülke değil, bir kontrastlar şiiri. Vahşi doğa ile şehir yaşamı, kadim kültür ile çağdaş sanat aynı nefeste buluşuyor.
Bu yolculuğa çıkacakları neler bekliyor?
Niyetimiz iyi planlanmış ama aynı zamanda ruhu olan bir deneyim olması ve yerlilerinin yaşadığı Cape Town'u gösterebilmek Johannesburg'da ülkenin kalbini hissediyoruz: Mandela'nın Soweto'daki evi, Apartheid Müzesi, yerel sanatçılar, çağdaş galeriler... Gerçek hikâyelerle başlıyor yolculuk. Sonra Kruger'e geçiyoruz: tabii ki gün doğumu ve gün batımı safarileri, vahşi doğanın parçası olduğumuzu deneyimlemek, "hayvanlar alemini" gerçek anlamda doğanın sesini dinleyerek geçirilen sabahlar, lodge'larda konforlu ama sade konaklamalar... Ateş başında yıldızların altında edilen sohbetler orada zamanı yavaşlatmanın lüksünü yaşayacağız. Ve finalde Cape Town... İki yıldır üst üste dünyanın en iyi şehri seçilen bu yer, zaten enerjisiyle büyüleyici bir özelliği var. Peninsula turu, Masa Dağı'ndan gün batımı, Bo-Kaap'ın renkli sokakları, galeriler, Franschhoek ve Stellenbosch bağlarında şarap tadımları, Babylonstoren bahçelerinde yürüyüşler... Her şey gözünüzü ve ruhunuzu doyuracak şekilde seçildi.

Lüks, doğa ve gastronominin bir arada olduğu bu seyahatte sizin olmazsa olmazlarınız neler?
Benim için lüks, görüntü değil, anlamlı ve yerinde detay demek. Sabah size sade ama özenli bir kahvaltı hazırlanması ya da lodge'un doğayla kurduğu sessiz denge... Bunlar bana göre gerçek lüks. Doğanın içinde hiçbir şey yapmadan sadece izlemek de büyük bir ayrıcalık. Şehirde sürekli bir koşu halindeyiz, oysa orada zaman sizi içine alıyor. Gastronomi ise bu turun ruhlarından biri. Güney Afrika'da yemek kültürü çok zengin. Baharatlarla deniz ürünlerinin birleşimi, yerel şarapların olağanüstü kalitesi... Franschhoek ve Stellenbosch'ta yaptığımız tadımlar, fine dining restoranlarda şeflerin anlatımları her biri bir hikâye gibi. Lezzetle kültürün birleştiği o anları yaşamak bambaşka.

Güney Afrika sonrası devamında yeni rotalar da olacak mı ve kaç kişi ile düşünüyorsunuz?
Kesinlikle olacak. Arkas Turizm'in operasyonel gücü, vizyonu ve ekip ruhu bu iş birliğini çok güçlü kıldı. Periyodik olarak düzenlenecek Güney Afrika turları dışında, aynı deneyim yaklaşımıyla yeni destinasyonlar da planlıyoruz. Her biri yine sınırlı sayıda katılımcıyla, detaylara özenle tasarlanmış, kişisel dokunuşu olan rotalar olacak. Yani bu aslında sadece bir başlangıç. Kişi sayısında limit olması da çok önemli. Kitle turizminin dışında herkesle tek tek ilgilenilebilecek, hareket kabiliyeti yüksek ve birbirine yakın profilde insanların seyahat etmesi gerçek deneyim yaşamak için çok önemli. Ayrıca belirli kişi sayısı ile, gruba özel turlarımız da olabiliyor.
Güney Afrika'ya gittiğinizde "yapmadan dönmeyin" dediğiniz neler var?
Table Mountain'a mutlaka çıkın, ama sadece manzara için değil, oradaki sessizlik için. Yukarıda rüzgâr bile farklı esiyor. Franschhoek'ta bir şarap bağında gün batımına kalın; toprağın, şarabın ve ışığın birlikte değiştiği o an büyüleyici. Bir sabah muhakkak "Promenade" da yürüyün, orada Cape Town'u ve yaşam anlayışlarını çok iyi anlıyorsunuz. Bo-Kaap sokaklarında yürüyün; o renkli evlerin ardında samimi bir hayat, içten bir kültür var. Kruger'de doğayı dinleyip, izleyin bazen sadece dinlemek yetiyor.

Bu turda en dikkat çeken detaylardan biri de safari. İlk kez deneyimleyecekleri neler bekliyor?
Safari, bana göre insanın doğayla yeniden tanışması. Hayvanları görmek elbette büyüleyici ama esas sihir beklemede, farkındalıkta gizli. Gün doğumunda sisin içinden yürüyen filleri görmek, bir leoparın izini sürerken rehberin sessizliğini dinlemek... O anlarda zaman duruyor. Ayrıca tabii ki amaç "büyük beşli"yi görebilmek... Filmlerde görüp tanıdığımız hayvanları yanı başınızda görmek, hatta göz göze gelebilmek çok etkileyici. Bu turda lodge'lar bu deneyime göre seçildi; doğayla iç içe, konforlu ama doğanın ruhuna saygılı yerler. Sabah erken ve akşamüzeri safari, gün içinde dinlenme, akşam ise ateş başında Afrika gökyüzünün altında akşam yemeği... Ben bu yolculuğu hep şöyle tanımlıyorum: Bu bir seyahat değil, bir farkındalık deneyimi. Güney Afrika'da sadece dünyayı değil, kendinizi de yeniden görüyorsunuz.