Perdesiz bir tiyatro nasıl olur diye düşündünüz mü? Oluyormuş. Hem de öyle böyle değil, seyircisini merdivenlerden köprüye taşıyan bir hikâyeye dönüşüyor... Tiyatro dünyasının heybesinde ne varsa, yalıya da taşınmış anlayacağınız. Biz de hikayenin içine daha fazla dahil olmanın mutluluğuyla iki ayrı tiyatro topluluğu; Tiyartomig ve Tiyatrose'un kurucuları Mustafa Kaygusuz ve Dilfuza Rozıyeva ile bir araya geldik. Çünkü onlar sadece sahne kurmuyor, sahnenin olmadığı yerde sahne yaratıyorlar. Disiplinli, tutkulu, gerçekçi ve yer yer "Don Kişot"vari bir ısrarla! Bir yanda Mersin'den çıkıp Makedonya'da oyunculuk eğitimi alarak tiyatroya âşık olmuş Mustafa, diğer yanda küçük yaşta Rus ekolüyle tanışmış, sahnenin her alanında iz bırakan Dilfuza var. Ayrıca bu ikili sadece oyun sahnelemiyor; bir kültür, bir anlatı biçimi inşa ediyor. Üstelik bunu, alıştığımız sahnelerin dışına taşıyarak yapıyorlar. Kısacası Fuat Paşa Yalısı'nda başlayan "Yalıda Tiyatro" hayali, hem mekâna hem seyirciye bambaşka bir deneyim sunuyor.
Tiyatrose ve Tiyartomig'i kurarken sizi en çok motive eden şey neydi? Sanat dünyasında bu iki topluluğun nasıl bir boşluğu doldurduğunu düşünüyorsunuz?
Mustafa Kaygusuz: Tiyatrose ve Tiyartomig'in kuruluşlarına şahit olmak, benim için mutluluk ve gurur verici. Motivasyonumu sağlayan en büyük etken ise; farklı alanlar yaratmak istememiz, kendi bakış açımızla farklı konseptlerle buluşturma heyecanımız diyebilirim. Bu iki topluluğun en temel farkı ise; tiyatro ve sanat camiasında estetiğin sanatla buluşması yolunda adımlar atması, yaratılan farklı konseptler ile oyun ve sahne eşleşmesini iyi yakalayıp seyirciye hiç deneyimlemediği duyguları yaşatması oldu.
Fuat Paşa Yalısı'nda hayata geçirdiğiniz "Yalıda Tiyatro" konseptinin tohumları nasıl atıldı ve fikrin gelişim süreci nasıl ilerledi?
Dilfuza Rozıyeva: Aslında benim yalıyla tanışma fırsatım 2023 senesinde oldu. Oyunlarımızı bahçe alanında sadece yaz yaylarında üç ay sergiliyorduk. Sonra kış ayına geçiş yaptık ve bizim oyunlarımızı sergileyeceğimiz halihazırda bir sahnemiz yoktu. Fuat Paşa Yalısı'nın yöneticisiyle toplantıdaydık ve oyunlarımızı sergilediğimiz avluda gezerken, "Neden biz 'Beyaz Geceler' oyunumuzu burada sergilemiyoruz" dedim. "Burada Beyaz Geceler köprüsünü yaratabiliriz" diyerek o an ambiyansı hayal ettim. Herkes olumlu baktı, "Haydi durmayalım" dedik. Ve ben bir gün sonra "Acaba seyirci mutlu olur mu, nasıl olabilir?" diye düşünürken ekip arkadaşım, "Biz en iyisini yapacağız, bak, gör!" dedi ve "Yalıda Tiyatro" konsepti adı altında 4 Eylül 2023 senesinde "İnsancıklar" oyunumuzun prömiyeri ile adım attık. Bu iki küçük topluluk, ilk teknik kurulumunu konsept sahnesinde yaşadı. Bizim yuvamız oldu Yalıda Tiyatro. Tabii dezavantajları da var, orası bir tiyatro sahnesi değil. Zorlukları yok mu? Çok var. Fakat biz her oyunda elimizden geldiği kadarıyla seyircilerimizi tatmin etmeye çalışıyoruz. Geldiklerinde mutlu ayrılmaları bizim için çok önemli.
Bir oyunun sahnelenme sürecinde en kritik aşamalardan biri olan oyuncularla ve teknik ekiple çalışma süreci nasıl ilerliyor?
M.K.: Ekip, en zorlandığımız konulardan biri. Çok uzun süredir ışık ve ses operatörlüğünü ben oynarken Dilfuza Hanım, Dilfuza Hanım oynarken de ben yapıyorum. Oyuncuları koordine etmek, disiplin ve sabır istiyor. Eğer sabırlı birisi değilseniz yönetmek çok zor. Hemen her provada istediğimiz gibi sıkı çalışmak büyük bir özgürlükten geçiyor. Tamamen oyuncunun çalışarak gelmesi, müsaitlik durumu ve her şeyini o saat dilimlerinde sana ayırması gerçekten önemli. Bunlar olmayınca bazen istediklerinizi alamıyorsunuz. Çünkü herkesin hayatını anlamak, bazen kendin gibi düşünmemek gerekiyor.Rus ekolü ve özellikle Stanislavski metodu, oyunlarınızı ve seyirciyle bağ kurma biçiminizi şekillendiriyor mu?
D.R.: Rus ekolü dediğimizde aklıma şu geliyor. Ben kendimi bildim bileli sanatla ilgileniyorum. Ailem ve aldığım eğitimlerimin ucu Rus kültürüne dokunuyor. Ben Rus kültürünü taşıyan bir evde büyüdüm. Bu yüzden disipline ve çalışmaya çok önem veriyorum. Stanislavski metodundan ziyade oyunlarımızda gerçekçiliğe yön veriyoruz. Ne kadar gerçekçi olursanız, seyirci ile olan bağınız o kadar kuvvetlenir. Bizim için en değerli olan nokta gerçekçi olmak.
Disiplinler arası sanat anlayışına nasıl yaklaşıyorsunuz?
M.K.: Disiplinler arası sanat anlayışına yaklaşımımız elbette pozitif. Dans, müzik, ses konusunda entegremiz oluyor ve olacak da. Ancak teknolojiyi sanatın içine çok fazla entegre etmek istemiyoruz. Sadece bir noktada teknolojiyi entegre etmek için uğraşımız söz konusu olabilir. O da üst yazı çevirisi. Üst yazıyı yapmak isteme sebebimiz ise; oyunlarımızı farklı dillerde orijinal metni ile sergilerken seyircilerimizin de anlamasını sağlamak.
Bir oyunun görsel kimliğiyle anlatısını tamamlayan kostüm ve sahne tasarımlarında nasıl bir süreç izliyorsunuz?
D.R.: Şimdi okuyanlar diyebilir ki bütün işleri sizler mi yapıyorsunuz? Evet, bazen yorucu oluyor ama sonucundan tatmin oluyoruz. Eskiden Mustafa Bey ile bütün oyun kostümleri ve dekorlarını birlikte yapıyorduk. Şimdi okul arkadaşım Kazakistanlı Parviz Akhmetov, üzerimizdeki çoğu yükü bizden aldı diyebilirim. Kostüm tasarımının süreçleri, metni okuma, dönemi araştırma, tasarımları çizme ve üzerinde bir süre düşünme gibi çeşitli adımlara bölünüyor iş. Üretim sürecinde hayal ettiğimiz kostümleri bulmakta zorlandığımız oluyor, bu durumda elle üretmek zorunda kalıyoruz. Ama bundan bir taraftan da mutlu oluyoruz. Çünkü burada da yaratıcılığımızı ifade ettiğimizi düşünüyorum. Bu meslekte tamamen bir ekip ruhuna ihtiyacımız oluyor. Ekip ruhu, koordineli olarak çalışmak, disiplin, olmazsa olmazımız.
Özellikle Beyaz Geceler'de, köprüyü merdivenler üzerinde canlandırmanız çok yaratıcı bir sahneydi. Peki bu konsept tiyatro mekanlarının sanatsal anlatıyı nasıl değiştirebileceği konusunda size ne öğretti?
M.K.: Konsept Tiyatro fikri pandemi döneminde başladı ve pandemi sürecinde tiyatro, dünyada sergilenmezken bizler oyunlarımızı sergilebiliyorduk. Pandeminin ilk çıktığı zaman diliminde sanat camiasında doğal olarak bir panik ve korku havası hakimdi. Bizler de ne yapabiliriz diye düşünürken sitelerin havuz başlarında, mesafe kurallarına dikkat ederek oyunlar oynamaya başladık. Hatta Fuat Paşa Yalısı ile tanışıklığımız böyle oldu. Açık havasında tiyatro sergilemeye başladık. Farklı konsept fikri ortaya çıktı ve bunu geliştirdik. Feriye'de, Üçüncü Mekan'da, Pera Palace'ta, Fuat Paşa Yalısı'nda konsepti geliştirdik ve oyunlarımızı konseptlere göre entegre ettik. Normal sahnelerden farklı olduğu için bazı imkanlar olmuyor. Mekanın bulunduğu imkanlarla mizansenleri oyunlarımıza adapte ediyoruz ve farklı bakış açıları çıkıyor. Örneğin; bahsettiğiniz gibi merdivenleri köprü gözüyle canlandırmak hiç olmayanı oldurmayı öğretti ve bu seyircide farklı bir duygu yaratıyor. Bu durumda bizde, farklı mekanda konsept kaygısı oluşturmuyor.
Gelecek projelerinizde Tiyatrose ve Tiyartomig'i evrimleştirmeyi veya farklı bir noktada görmeyi planlıyor musunuz?
D.R.: Gelecekteki projelerimiz sürpriz olarak kalsın. Yakın zamanda da sizleri bekleyen projelerimiz olacak. Tamamen değiştireceğimiz fikirlerimiz olmayacak ancak yeniliklerimiz var. Bu iki topluluk olmak istediği yerlerde olacak, hayallerinin peşinden gidecek.
Fotoğraflar: Soner Gömleksiz, Yalıda Tiyatro ekibi inziyle