Oyunculuk konusunda, ona dair düşüncelerimiz güçlü referanslarından yansıyor ve ötesi sadece saygı duyulacak bir kariyer oluyor. Son olarak "Kirli Sepeti" dizisi ile oyunculuğunu konuşturan Cansu Tosun, "Luc Besson ile çalışmak benim için gerçek bir dönüm noktasıydı" dediği "Anna" filmi ve yakında yayınlanması planlanan Alman yapımı "She Said Yes" ile de global başarısını ortaya koyuyor. Diğer yandan ise "Islandy" markası ile kendine renkli bir alan açıyor. Stiliyle de dikkat çeken oyuncu, pandemi döneminde kendi ihtiyacından yola çıkarak hazırladığı bikini görünümlü iç çamaşırları ile dinamik hikayesini temelden güçlendiriyor.
Bale ve dansla Almanya'da başlayan hikayeni ilk sezon olarak düşünürsek, Türkiye'de geçen ikinci sezonun konusunu bize nasıl anlatırsın?
Bale ve dansla Almanya'da başlayan hikayem, disiplinin, sınırların ve kendini ifade etmenin yollarını aramanın öyküsüydü. O ilk sezon, bedenimin diliyle dünyayla kurduğum ilişkinin temelini attı. Türkiye'de geçen ikinci sezon ise bu dilin köklerine inmek gibi... Sadece sahnede değil, hayatın içinde de dönüşmeye başladım. İstanbul, benim için sadece bir şehir değil; yarım kalan cümlelerin tamamlandığı, geçmişle bugünün iç içe geçtiği bir alan. Burada kendimi hem oyuncu olarak hem de anlatıcı olarak yeniden keşfettim. Artık hikâyemi sadece oynamıyorum yazıyorum ve yönlendiriyorum da. Bu sezonun teması "özgürleşmek" diyebilirim.
Kariyerine dair hayatında bir kırılma anı/dönüm noktası sayabileceğin olay, kişi, durum var mı?
"Anna" filminde Luc Besson'la çalışmak benim için gerçek bir dönüm noktasıydı. Uluslararası bir sette, onun yönetiminde olmak hem vizyonumu genişletti hem de kendime olan güvenimi pekiştirdi.
Cansu karakteri, yani gerçek hayatta canlandırdığın karaktere dair birkaç ipucu vermeni istesek, öncelikle hangi özelliklerini öne koyarsın?
Cansu karakteri, hem güçlü hem kırılgan. Görünürde sakin ama içinde fırtınalar kopan biri. En belirgin özelliği ise vazgeçmemesi.
Bir günlüğüne geçmişte canlandırdığın bir karakteri tekrar canlandıracaksın deseler, hangisini seçerdin? Kimi daha çok özledin?
"Kayıp Şehir'"deki Zehra derdim. Çünkü onun hikâyesi İstanbul'un gerçek sokaklarında, Taksim'in kalabalığında, hayatın tam ortasında geçti. Zehra'yı oynarken sadece bir karakteri değil, şehrin ruhunu da üzerimde taşıyordum. O sokaklarda, o yalnızlıkta, o mücadelede gerçekten vardım.
Annelik, hayatında nasıl bir sahne kurdu? Oğlunla birlikte hayatın nasıl bir döneme girdi? Kısacası annelik sana nasıl bir bakış açısı kazandırdı?
Annelik, hayatımda yepyeni bir sahne kurdu; daha önce hiç bilmediğim bir derinlik, bir yavaşlık ve aynı anda tarifsiz bir güç. Oğlumla birlikte hayat bir anda hızlandı ama bir yandan da anlam kazandı. Her şeye başka bir gözle bakmaya başladım; sevgiye, sabra, zamana... Artık sadece kendim için değil, onun dünyası için de varım. Annelik bana öğretmen oldu; kendimi yeniden tanımamı sağladı
Dansın hayatında çok önemli bir rolü olduğunu biliyoruz. Kendini dans ile ifade etmenin oyunculukla ifade edebilmekten nasıl bir farkı var?
Dans ederken kendimi en özgüvenli, en cesur hâlimle hissediyorum. Sanki içimde sakladığım her şey bir anda dışarı çıkıyor, kelimelere ihtiyaç duymadan. Oyunculukta bir karaktere bürünüyorsun ama dansta tamamen kendin oluyorsun. O sahne benim için hem özgürlük hem de kendi gücümü hatırladığım bir yer.
Kendi ihtiyacından yola çıkarak kurduğun iç çamaşırı markan ile de moda dünyasına yöneldin. Süreç nasıl gelişti anlatır mısın?
Pandemide hep yurt dışından aldığım, bikini görünümlü desteksiz iç çamaşırlarını Türkiye'de bulamayınca, kendi ihtiyacımdan yola çıkarak üretmeye başladım. Bu eksiklik beni harekete geçirdi, zamanla tutkuya dönüştü ve Islandy markası ortaya çıktı.
Islandy ile nasıl bir hikaye yazdığını düşünüyorsun?
Islandy ile aslında bir his yaratmak istedim. Kendimi en özgür, en hafif hissettiğim yerler hep adalar oldu ve bu duyguyu tasarımlara taşımak istedim. Bikini görünümlü olduğu için, iç giyimini saklamak zorunda kalmıyorsun, göstermekten çekinmediğin, kendinle barışık hissettiğin bir hâl yaratıyor. Her renge bir ada ismi verdim; çünkü o parçayı giydiğinde seni o adaya götürsün istedim. Islandy, hem hayaline hem bedenine iyi gelen bir yolculuk gibi.
Stil felsefen neye dayanıyor?
Stil felsefem kendimi en çok "ben" hissettiğim hâle dayanıyor. Rahatlık, doğallık ve sadelik benim için vazgeçilmez. Fazla çaba göstermeden şık olabilmek hem bedeni hem ruhu özgür bırakmak istiyorum. Bir şey giydiğimde kendimi gizlemek değil, kendimi hissetmek istiyorum.
Moda bir duyguysa, senin gardırobunun baskın duygusu nedir?
Özgürlük. Gardırobumdaki her parça bana nefes aldırmalı. Bazen güçlü, bazen sade ama hep kendim gibi hissettirmeli. Moda benim için hissetmekle ilgili; bir kıyafeti giydiğimde "ben buyum" diyebilmek.
Stilin insanlar adına büyük cümleler kurduğuna inanıyor musun? Sen stile nasıl bir anlam atfediyorsun?
Evet, stilin insanlar adına büyük cümleler kurduğuna inanıyorum ama bunu yüksek sesle değil, duruşla yapıyor. Ben stilin bir ifade biçimi olduğuna inanıyorum; bir kıyafeti seçerken aslında nasıl hissettiğini, neye ihtiyaç duyduğunu anlatıyorsun. Benim için stil; sadece görünmek değil, kendini anlatmanın en sade yolu.
Zamanla modaya bakış açında değişen, dönüşen neler var?
Elbette başkalarına da bakıyorum; sosyal medya ilham verici bir alan. Hoşuma giden parçalar, stiller aklımın bir köşesinde kalıyor. Ama burada önemli olan, kendi özgünlüğünden vazgeçmemek. Herkesin ilham alırken kendi tarzını, ruhunu yansıtması gerektiğine inanıyorum. Bence moda taklit değil, kişisel bir ifade alanı olmalı.
En çok hangi ülkeye gittiğinde modanın şehre yansımaları ilham kaynağın oluyor?
Aslında tek bir şehir diyemem. Amsterdam'da insanların o sadeliği, markasız ama inanılmaz cool duruşları çok etkileyici. Londra'ya gittiğimde ise aksine daha ikonik, özgün parçalar dikkatimi çekiyor ama o parçalar bile abartısız, çok sade bir tarzla taşınıyor. Paris'teyse tüm bu şehirlerin stil tavrının bir araya gelmiş hâlini görebiliyorsun. O yüzden her gittiğim yer bana başka bir bakış açısı katıyor.
Stil ikonu deyince aklına öncelikle ilk kim geliyor?
Jane Birkin geliyor. Doğallığı, zarafeti ve hiçbir zaman abartıya kaçmadan ikonik olabilmesi beni hep etkilemiştir. Zamansız bir tarzı vardı; hem sade hem de unutulmaz.
Tatil bavulunun olmazsa olmazları neler?
İyi bir bikini, oversize gömlek, rahat bir sandalet, güneş koruyucu ve mutlaka birkaç renkli Islandy parça. Az ama işlevsel parçalarla rahat hissetmek benim için en önemli şey.
Yaz koleksiyonları radarında mı? Bu yaz en beğendiğin marka hangisi oldu?
Aslında tek bir marka diyemem. Farklı markaların yaz koleksiyonlarında ilgimi çeken parçalar oluyor. Renk, kesim ve hafiflik hissi benim için önemli; o yüzden beni heyecanlandıran tasarımlar farklı yerlerden çıkabiliyor.
Yaz gardırobunun vazgeçilmez parçaları neler?
Rahat bir keten pantolon, bol kesim gömlekler, ince askılı elbiseler ve mutlaka iyi bir bikini. Az kumaşla çok şey hissettiren parçaları seviyorum. Hafiflik ve konfor benim için ön planda.
Giymediğin eşyalarını genellikle ne yaparsın?
İyi durumda olanları mutlaka birilerine veriyorum ya da bağışlıyorum. Kıyafetlerin ikinci bir hayatı olmasını çok kıymetli buluyorum. Gardırobumda sadece gerçekten kullandığım şeyler kalsın istiyorum.
Sürdürmeyi başardığın, sürdürülebilir bir moda tavrın var mı?
Kesinlikle. Önceliğim az ama kaliteli parça almak. Hızlı tüketimden uzak durmaya çalışıyorum.
Eşin ya da oğlunla uyumlu giyinmeyi sever misin, bu özellikle dikkat ettiğin bir konu mu?
Doğal bir uyum olursa hoşuma gidiyor ama özellikle çaba harcadığım bir şey değil. Bazen fark etmeden renklerimiz ya da tarzımız örtüşüyor ve o anlar çok tatlı geliyor. Zorlamadan, akışında olmasını seviyorum.
Yaza nasıl bir gardıropla girmek istiyorsun? Yaz wish list'inin ilk üçünde neler var?
İyi kalıplı bir keten takım, cesur renklerde bir sandalet ve plajda da şehirde de giyilebilecek bir elbise. Hem rahat hem şık hissettirecek parçalar her zaman listemin başında.
Seyahat programı hazırlarken özellikle nelere dikkat edersin? Vazgeçilmez rotaların var mı?
Seyahat programı yaparken çok detaylı planlar yapmam, spontane olmayı seviyorum. O an ne hissediyorsam ona göre hareket etmek bana iyi geliyor. Yine de denge önemli; biraz keşif, biraz dinlenme... Vazgeçilmez rotam ise adalar. Hafiflik, sadelik ve özgürlük hissi bana her seferinde iyi geliyor.
Bu yaz tatil rotası ne yöne doğru oluşturuluyor?
Yine denizle, güneşle, biraz da esintiyle buluşacağım yerler olacak. Net bir plan yapmıyorum ama adaların çağrısı hep güçlü oluyor. Belki Yunan Adaları, belki daha keşfedilmemiş bir Ege köyü... Doğallık ve huzur neredeyse, oraya yöneliyorum.
Rutin bir günün nasıl geçiyor?
Sabahları biraz kendimle kalmak isterim, sessizlikte kahve içmek, güne yumuşak başlamak... Sonra tempoya geçiyorum. Set varsa set, yoksa işlerimi planlıyorum. Oğlumla vakit geçirmek, yürüyüş yapmak, bazen dans etmek bile günümün bir parçası. Günün sonunda ise mutlaka biraz durup kendime dönmeye çalışırım.
Güzellik senin için ne anlama geliyor? Bakım, estetik konularına nasıl yaklaşıyorsun?
Güzellik bence bir hâl. Kendini nasıl hissettiğinle çok ilgili. Bakım benim için dışarıdan çok içeriyle bağlantılı; iyi hissettiğimde zaten yansıyor. Estetikte de sadelik ve doğallık önceliğim.
Her gün yataktan kalkmak için güçlü bir sebebin var mı?
Evet var: Merak. Her güne "bugün ne hissedeceğim, ne öğreneceğim?" diye başlıyorum.
Hayat motton nedir?
Hayat mutluluğu benim için "take it easy" ile çok örtüşüyor. Her şeyi kontrol etmeye çalışmadan, anın içinde kalmak, sadeleşmek, zorlamamak... Ne fazlası, ne eksiği, olabildiğim hâlimle iyi hissetmek. Bu bakış açısı hem iç huzurumu hem de seçimlerimi şekillendiriyor.
Yaza dair seni en çok heyecanlandıran şey ne?
Tatil!
Röportaj: Filiz ŞEREF KULU
Fotoğraf: Mert GÜNER
Styling: Zilan BÜLBÜL
Saç: Erdem GÜL
Makyaj: Merve SALDERE / Armani Beauty Ürünleriyle
Video: Kaan KARAASLAN
Fotoğraf asistanı: Rıdvan GÜNGÖRDÜ
Mekan için Away From Keyboard Ofis'e teşekkür ederiz.