Lüksü duyguda arayan bir lider o. Lüksün detaylarda saklandığını ve misafirin kendini özel hissettiği anlarda anlam kazandığını düşünüyor. Konukların memnuniyetini ise "Bir hizmetten çok, bir duygu" olarak tanımlıyor. İşine ve hayata bu açıdan bakınca da elbette her şey farklı bir boyut kazanıyor. Otelcilik sektöründe 20 yılı aşkın süredir farklı ülkeler ve kültürler arasında deneyim kazanan Mandarin Oriental Bosphorus, Istanbul Genel Müdürü Serkan Yalçınkaya, otelin "Legendary Service" yaklaşımını ve kişiselleştirilmiş deneyim vizyonunu kendi liderlik anlayışıyla buluşturuyor. Yalnızca konaklama sunan bir otel değil, misafirlerinin hayatına dokunan, şehirle bağ kurduran, hatırlandıkça gülümseten anılar biriktiren bir destinasyon yaratma peşinde...

Yeni sezonu oldukça enerjik ve hareketli bir dönem olarak tanımlayabilirim. İstanbul'un uluslararası ilgisinin artması, şehirdeki kültür-sanat ve gastronomi hareketliliği, bu sezonun çok daha iddialı geçeceğini işaret ediyor. Bu yılın ruhunu "rahat şıklık" ve "kişiselleştirilmiş deneyim" üzerine konumlandırıyoruz. Misafirlerimizin hem şehirden kopmadan hem de kendilerini özel hissettirecek atmosferde konaklamalarını istiyoruz. Bu sezon özellikle Boğaz'ın ruhunu daha fazla öne çıkaran açık hava deneyimleri, güçlü gastronomi iş birlikleri ve wellness programlarına ağırlık veriyoruz.
Sürdürülebilirlik bizim için lüksün bir tamamlayıcısı. Doğru yorumlandığında kaliteli malzeme kullanımı, uzun ömürlü çözümler, yerel üreticiyi desteklemek ve misafire gerçekten samimi bir deneyim sunmak sürdürülebilirliği güçlendiriyor. Benim yönetimimde de bu yaklaşımı daha görünür hale getirmeye çalışıyoruz. Tek kullanımlık plastikleri hayatımızdan çıkarmak, enerji ve su tüketimini azaltan akıllı sistemleri daha aktif kullanmak, yerel ve sürdürülebilir markalarla yaptığımız iş birliklerini artırmak ve özellikle spa ile wellness tarafında doğal içerikli, çevreye duyarlı uygulamaları daha çok öne çıkarmak önceliklerimiz arasında.

Önümüzdeki 12 ay için üç stratejik önceliğimiz var. İlk önceliğimiz olarak, misafir deneyimini her zamanki gibi en üst seviyede tutmaya ve bunu daha da zenginleştiren, kişiselleştirilmiş dokunuşlarla güçlendirmeye devam edeceğiz. İkinci önceliğimiz, gastronomi alanındaki güçlü çizgimizi aynı yüksek standartlarla sürdürmek ve bu alanda İstanbul'un referans noktalarından biri olmayı pekiştirmek. Üçüncüsü de sürdürülebilirliği operasyonlarımızın doğal bir parçası olarak daha görünür kılmak. Enerji verimliliğinden atık yönetimine, yerel kaynak kullanımından çevreye duyarlı hizmet anlayışına kadar zaten güçlü şekilde uyguladığımız adımları aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.
İstanbul gerçekten gastronomi açısından inanılmaz zengin bir şehir ve Mandarin Oriental Bosphorus, Istanbul olarak biz de bu canlı tablonun çok özel bir noktasında duruyoruz. Boğaz'ın ruhunu, zarif bir sunum anlayışıyla birleştiren bir lezzet tonumuz var diyebilirim. Bizim yaklaşımımız; şehrin güçlü mutfak kültürünü dünya standartlarındaki servis anlayışımızla buluşturmak. Hem yerel tatları özenle yorumlayan hem de uluslararası mutfakları sofistike bir dokunuşla sunan bir çizgimiz var.
Spa ve wellness deneyimi gerçekten otelin kalbinin attığı yer diyebilirim. Bizi diğer beş yıldızlı seçeneklerden ayıran en temel unsur, sadece bir spa hizmeti sunmak yerine misafire bir "ritüel" yaşatmamız. Boğaz'ın sakinleştirici enerjisini, geleneksel hamam kültürüyle ve Mandarin Oriental'ın dünyaca ünlü bütünsel wellness yaklaşımıyla bir araya getiriyoruz. Misafirlerimiz burada sadece bir masaj almıyor; nefes alma tekniklerinden kişiye özel terapi planlarına, kullanılan doğal içeriklerden alanın atmosferine kadar tamamen bütüncül bir iyileşme deneyimi yaşıyorlar. Bizi farklı kılan şey de; lüksün ötesinde, misafirin zihnine ve ruhuna da dokunan bir denge sunmamız.
Ziyaretçi profiliniz gittikçe çeşitleniyor. Etkinlik alanlarınızı nasıl iş + deneyim paradigmasına göre kurguluyorsunuz?
Son dönemde ziyaretçi profilimizin gerçekten çeşitlendiğini görüyoruz. Bu nedenle toplantı ve etkinlik alanlarımızı artık sadece "iş" odaklı değil, deneyimi bütünleyen bir perspektifle de kurguluyoruz. Boğaz'ın benzersiz atmosferi zaten başlı başına ilham verici bir ortam sunuyor; biz de bunu modern teknoloji, doğal ışık alan geniş salonlar ve kişiselleştirilebilir hizmetlerle destekliyoruz. Misafirlerimizin gün içinde verimli bir toplantı yapıp, ardından aynı mekânın sağladığı konforla keyifli bir molaya geçebilmesini önemsiyoruz. Yani bizde iş ve deneyim birbirini tamamlayan bir bütün oluşturuyor.
Uluslararası ödüller bizim için büyük bir gurur kaynağı. Yaptığımız işin doğru yerde konumlandığını gösteriyor. Dolayısıyla mevcut çizgimizi daha da sağlamlaştırıyor. Operasyon ve hizmet tarafında somut bir değişiklik yaratmıyor; çünkü zaten en yüksek standartlarda çalışıyoruz. Ancak ekibin enerjisini, sahiplenmesini ve detaylara gösterdiği hassasiyeti kesinlikle artırıyor. En değerlisi de verdiğimiz hizmetlerin dünya çapında karşılık bulduğunu görmek. Bu da hepimiz için büyük bir motivasyon oluyor.
Yılbaşı dönemi bizim için her zaman özel bir an demek; İstanbul'un enerjisi, Boğaz'ın manzarası ve misafirlerimizin sevdikleriyle paylaştığı unutulmaz anlar birleşince atmosfer kendiliğinden büyüyor. Mandarin Oriental Bosphorus, Istanbul'da bu dönemi yalnızca bir kutlama olarak değil, "anı özel kılan" bir deneyim olarak tasarlıyoruz. Bu yıl da gastronomiden müziğe, dekorasyondan servis ritmine kadar her detayda özellik ve sürpriz faktörünü öne çıkarıyoruz. Örneğin; 1 Aralık'tan itibaren başlayan "Festive Wonders" kampanyamızla misafirlerimize kışın büyüsüyle Boğaz kenarında zarif bir kaçış alanı sunuyoruz. Gastronomide ise öğle çayından akşam kutlamasına kadar her saatte yılbaşı ruhunu hissettirecek tatlar hazır; yılbaşı menümüz, seçkin tatlı ve ikramlar, özel içecek ve kokteyllerle tamamlanıyor. Ayrıca sahne ve lounge alanlarımızda da canlı performanslara yer veriyoruz, bu sayede misafirlerimiz hem gala havasını hem de samimi bir kutlama deneyimini yaşayabiliyor. Bu yaklaşımla, yılbaşı gecesini yalnızca bir gece olarak değil, "başka bir seviyede karşılanan yeni yıl" olarak konumlandırıyoruz.
Günün en sevdiğim saati genellikle sabahın erken saatleri oluyor. Henüz şehir tam uyanmamışken Boğaz'ın üzerinde oluşan o sakinlik ve berraklık bana çok iyi geliyor. Eğer oteldeysem bu saatlerde kısa bir tur atıp ekibimle selamlaşmayı, günün nasıl başladığını hissetmeyi seviyorum. Evdeysem de birkaç dakikalık sessiz bir kahve molası, günün geri kalanındaki tempoya hazırlanmamı sağlıyor. O sakinlik hem düşünmek hem de günü planlamak için en değerli zaman diyebilirim.
Kesinlikle Boğaz'a en yakın köşelerimizden birini seçerdim. Özellikle sabah ışığının en güzel vurduğu teraslı odalarımızın ayrı bir büyüsü var. Hem manzaranın verdiği huzur hem de Boğaz'ın o sürekli değişen ritmini izlemek benim için çok değerli. Gün içinde de spa tarafında kısa bir zaman geçirip gerçekten dinlenmeyi tercih ederdim. Çünkü misafirlerimizin hissettiği o sakinliği ve dengeyi, bir yönetici olarak benim de hissetmem önemli. Kısacası; Boğaz'ın verdiği enerjiyle birleşen o dingin alanlar, bir günlüğüne misafir olsam ilk tercih edeceğim yer olurdu.
Bence tat kesinlikle sadece damakta kalan bir şey değil, doğru deneyimle bir duyguya dönüşüyor. Lüks otelcilik de tam olarak bu yüzden çok özel bir alan. Farklı kültürleri sadece yemekleriyle ya da ritüelleriyle tanımıyorsunuz; o kültürün hayatı algılayış biçimini, davranışlarını, beklentilerini ve hatta sessizliklerini bile öğreniyorsunuz. Misafirin damakta hissettiği lezzet, kokladığı bir aroma ya da duyduğu bir melodi, aslında onun iç dünyasında bir duyguya dönüşüyor. Bizim işimiz de o duyguyu doğru okumak ve misafirin kendisini değerli hissettiği bir an yaratmak.