Aytül Ayke Fıratoğlu, uzun yıllardır markalarla yürüttüğü iletişim çalışmalarında estetik bakışı ve yaratıcılığıyla öne çıkan bir isim. Onun için hayatın her alanında "güzel" olanın peşinden gitmek neredeyse doğal bir refleks. Stilinde, zevklerinde ve işi de dahil olmak üzere yaşamının her köşesinde bunu fark etmek mümkün. Bu yaklaşım zamanla yalnızca moda ve iletişimle sınırlı kalmadı; lezzet dünyasına da taşındı. İtalya'da keşfettiği artizanal gelato kültürü, onun için damakta kalan bir tat olmanın ötesinde bir estetik deneyime dönüştü. Biz de hem onun dünyasını hem de "Lillo"da yarattığı bu özgün yolculukta dondurmayı sıradan bir yiyecek olmaktan çıkararak, kültürel izler, renkler ve anılarla nasıl buluşturduğunu mercek altına alıyoruz.
Gerçek İtalyan gelatosunu İstanbul'a taşıma fikri nasıl ortaya çıktı? Bu dönüşüm sizin için bir tesadüf müydü yoksa uzun süredir zihninizde olgunlaşan bir hayal miydi?
Benim için güzel tatlar her zaman hayatımın merkezinde. Sadece bir restoran deneyimleyebilmek için yaptığım seyahatler oluyor. İtalya, en sevdiğim ve en sık ziyaret ettiğim ülkelerden. Her gittiğimde küçücük kasabalardaki lokal dondurmacılardan, büyük kentlerin popüler adreslerine kadar bulabildiğim tüm dondurmaları tadıyordum. Dondurma benim çok sevdiğim bir yiyecek ve sonsuz çeşitte üretilebiliyor. Kişisel zevkimin yanı sıra yeme-içme, iş hayatımda da fazlasıyla gündemimde olan bir konu. Uzun zamandır da bu sektörle ilgili bir şey yapmak istiyordum. Pandemi döneminde evde otururken birden bu fikir aklıma geldi. Amerika kapılarını ilk kez açtığında iki arkadaşımla aşı olma bahanesiyle koşarak New York'a gitmiştik. Arkadaşlarımı çok sevdiğim bir "mochi" mağazasına götürdüm ve seyahat boyunca her gün oraya gitmek istediler. Arkadaşlarımdan biri yaşının ilerlediğini ama bizden birinin mutlaka böyle bir şey yapması gerektiğini söyledi. Sanırım çok içten bir dilekti, gerçek oldu. Yine aynı seyahatten hediye olarak aldığım Aime Leon Dore bir şapkanın yeşil tonu, Lillo'nun rengi oldu. İlk olarak Bağdat Caddesi'nde tam hayallerimdeki gibi bir mağazayla başladık, şu an Zorlu Center'la birlikte altıncı şubemize ulaştık. Yaz boyunca da Bodrum Mesa'da dondurma severlerle buluşmanın heyecanını yaşadık.
Bu seyahatinizde gördüğünüz, tattığınız ya da hissettiğiniz hangi detayların markanın ruhunu şekillendirdiğini söylersiniz?
İtalya'da keyif aldığım mekanlar, "gelato" üretme fikrini bana verdi. Ben İtalyan dondurmasını diğer dondurma türlerine göre daha fazla seviyorum. Artizanal olması, slow-food akımını da hayatımıza sokan ve yiyeceklerin natürelliği konusunda büyük hassasiyet gösteren İtalyanların dondurmalarını doğal ürünlerle yapmayı tercih etmesi seçimimde çok etkili oldu. Yaz kış demeden dondurma yiyen ve günün her saatinde bu lezzeti hayatlarının içine katan bir millet. İtalya'da o kadar unutulmaz dondurmalar yedim ki, şu an konuşurken bile bu tatlar gözlerimin parlamasına neden oluyor. Yıllar evvel yediğim incir-ricottalı bir dondurmayı hala unutamıyorum. Tam incir mevsimiydi ve sanırım dünyanın en lezzetli incirlerini kullanmışlardı.
Lüks moda markalarının Türkiye'deki iletişimini üstlenmiş biri olarak, yıllar içinde estetik algınızın dönüşümünü nasıl gözlemlediniz? Bu dönüşüm Lillo Gelato'nun tat ve tasarım anlayışına nasıl yansıyor?
Benim ana işim her zaman iletişim, 25 yıldır dünyanın ve ülkemizin çok önemli markalarının iletişim danışmanlığını yapıyorum. Çok şanslıyım ki bugüne kadar hep modanın içinde oldum ve dünyada estetik seviyesi en yüksekte olan, global trendleri belirleyen markalarla çalışma fırsatım oldu. Balık burcuyum, ailemizdeki kadınların çoğu da balık burcu. Hepimiz belli bir estetik zevke sahibiz. Kendimi bildim bileli güzele olan tutkum sonsuz. Hayatta her şeyin güzelinin peşinden koşarım, her anda keyfi ararım. Bütün bu güzellikler de işimin bir parçası olduğu için aslında attığım her adım birbirinin tamamlayıcısı. Bugün Lillo mağazalarına girdiğiniz zaman bu estetik ruhu görebiliyorsunuz. Tabii ki Lillo bir dondurma markası olduğu için tasarımlarda öncelikli olarak sıcaklığı, herkese hitap edecek bir bakış açısını oturtmayı önemsedik. Tatlarda da yine en güzelleri yakalayana kadar gerçekten büyük emek verdik.
Kendi iş dinamiğinizde de seyahatlerinizden ilham alır mısınız? Bunun için sizde en kalıcı izler bırakan rota neresiydi?
Seyahat, benim hayatımın vazgeçilmezi ve en büyük ilham kaynağım. Fırsat bulduğum her an sevdiklerimle bir yerlere gitmeye gayret ediyorum. Farklı ülkelerin kültürleri, yaptığım tüm işlerde bana yol gösterici oluyor. Bugüne kadar en keyif aldığım yerlerden biri kesinlikle Meksika. Çok uzun zamandır gitmek istediğim bir ülkeydi, geçtiğimiz yıl kısmet oldu. Renkleri, tarihi, kültürü beni çok etkiledi. Önümüzdeki kış tekrar gitmeyi planlıyorum.
Markalarla kurduğunuz iletişimde biliyoruz ki daima "hikâye anlatıcılığı" önemli bir rol oynuyor. Kişisel hayatınızı ve aynı zamanda markanızı biçimlendirirken hikayeleri nasıl kullanmayı seviyorsunuz?
Tüm projelerimi bir yolculuk olarak ele alırım ve A'dan Z'ye tüm aşamalarını hayal ederim. Birlikte çalıştığım kişilerin çoğu bilir ki bana fikirler adım adım yolculuk süresince ama en çok da projenin başlamasından kısa bir süre önce gelir. Bir anda herkesi yepyeni fikirlerle bombardımana tutabilirim. Ancak hem iletişim tarafında hem de etkinlik ve düğün tarafında yaptığımız tüm projelerde en küçük detaylar dahi birbirine bağlantılı şekilde düşünülmüştür. Çalıştığım markaların bana ilham vermesi büyük önem taşıyor. Sadece gerçekten inandığım ve kendimi ait hissettiğim markalarla çalışabiliyorum. Bu markaların yolculuğuna dahil olup bu yolculuğu da en tutkulu ve güçlü şekilde hedef kitleleriyle buluşturabilmek için gerçekten büyük bir keyifle çalışıyorum.
Menü seçimlerinizde klasik tatlarla yenilikçi lezzetleri buluşturuyorsunuz. Bu dengeyi kurarken estetik ve damak tadı açısından nasıl bir deneme-yanılma süreci yaşadınız?
Benim kendi damak tadım çok yenilikçi. Lillo için aklımda sonsuz lezzet kombinleri var. Ancak Türkiye'de dondurma konusunun bu kadar yaygınlaşması ve hayatın içine girmesi daha çok yeni. O nedenle genellikle klasik tatlar tercih ediliyor. Farklı lezzetlere ilk adımda temkinli yaklaşılabiliyor. Biz de bu dengeyi en doğru şekilde oturtup müşterilerimizi mutlu etmeye çalışıyoruz. Mutfak ekibimiz müthiş bir özveriyle çalışıyor. En kaliteli içerikler en doğal meyvelerle doğru lezzeti tutturana kadar çok ciddi bir çaba sarf ediliyor.
Peki artizanal üretim sürecinden geçmiş başka lezzetler arasında favorileriniz neler?
Geleneksel yöntemlerle hazırlanan, katkı maddesi bulunmayan tüm yiyecekler başımın tacı. Ata tohumuyla hazırlanmış, odun fırınından çıkmış sıcacık bir ekmeğin lezzetini hiçbir şeye değişmem.
Türkiye'nin farklı bölgelerinden seçilen meyvelerle hazırladığınız sorbeler, yerel ile evrensel arasında bir köprü kuruyor. Sizce bu yaklaşım, Lillo'yu bir dondurmacıdan öte kültürel bir deneyim noktası haline getiriyor mu?
Böyle bir söylem çok iddialı olabilir. Ancak artizanal gelato yaparken bizim en büyük önceliğimiz tamamen doğal içerikler ve bunların da en yüksek kalitede olanlarını kullanabilmek. Bu nedenle Anadolu'nun pek çok farklı şehrinden farklı üreticilerle çalışıyoruz. Üretimlerimiz de tabii ki günlük olarak yapılıyor.
Mekân tasarımlarında seçilen tonlarla, renk psikolojisi ile tatların dünyası arasında sizce nasıl bir paralellik kurulabilir? Evinizde veya ofisinizde de renkleri anlamlarıyla kullanmayı seviyor musunuz?
Benim stilim bir taraftan çok sade bir taraftan çok iddialı görülebilir. Kendi ofisimde de çok çarpıcı renkleri bir araya getirdim ancak yine de sade bir havası var. Gözün gelişmiş olması çok önemli. Küçük dokunuşlarla bambaşka bir hava yaratılabiliyor. Lillo'da da tatlı bir yeşil ve beyaz üzerinden gittim. Mağazalarımıza gelen herkes renkleri ne kadar beğendiğinden ve iç açıcı olduğundan bahsediyor. Caddebostan mağazasında Marakeş'ten getirdiğim Yves Saint Laurent'in rengarenk çizimleri bulunuyor. Zorlu'da ise Kopenhag'dan gelirken elimde taşımayı başardığım rengarenk resimler var. Bu küçük renk dokunuşları bir anda mekanların mood'unu bambaşka bir yere taşıyor.
Önümüzdeki yıllarda Lillo'yu tatların ötesinde farklı etkinlikler, iş birlikleri ya da sanatsal projelerle de görmeyi hayal ediyor musunuz? Markanız için şu sıralar nasıl bir gelecek planlıyorsunuz?
Geçtiğimiz dönemde Lillo, Mavi ve Mango'nun etkinliklerinde, Robert College'in festivallerinde ve Contemporary İstanbul'un yeme-içme bölümünde yer aldı. Lillo, moda ve sanatın içinde olduğu farklı etkinliklerde yer almakla kalmayıp aklımda olan bazı tatlı projeleri de umarım en güzel şekilde hayata geçireceğiz. Tüm bunların yanı sıra Zorlu Center'daki mağazamızın çok tatlı çocuk doğum günlerine de ev sahipliği yapmasını istiyorum. Önümüzde yer alan parkla birlikte müthiş keyifli bir atmosfer sunuyor.
Fotoğraflar: Ertan Demirbilek