İZMİR’İN BAŞARILI VE SOSYAL İŞ KADINI MAHRU GÜREL

MAHRU GÜREL iÇiNDEN “iŞ iŞ iŞ” DEMEK iSTEYECEK KADAR ÇALIŞMAKTAN KEYiF ALIYOR.

ABONE OL
28 Nisan 2015 Salı 15:42 | Son Güncellenme:
28 dakika okunma süresi
İZMİR’İN BAŞARILI VE SOSYAL İŞ KADINI MAHRU GÜREL

İzmir’in saygın ailelerinden Gürel’lerin başarılı temsilcilerinden Mahru Gürel, iş hayatına basın yayın sektörünün bir parçası olan televizyon bölümünde başlamış. Kendini tanıtmasını istediğimizde içinden “iş iş iş” demek isteyecek kadar çalışmaktan keyif alıyor. Sohbetimizde sıra İzmir’e geldiğinde ise anlata anlata bitiremiyor İzmir’e olan aşkını. Sosyal ve çalışma hayatını dengede tutabilen Mahru hanımın hayatında ailesi ve annesi bambaşka bir yerde. Karşılıklı sevgi, saygı ve güvene dayalı ilişkileri olduğunu vurgulayan Gürel, İzmir’in duayen iş adamlarından biri olan babasıyla çalışmak için ise “ Bulunduğum pozisyonu hak etmem babam için esastır, baba-kız olmak ev ortamına
saklı bir ayrıcalık, bir duayenden işi öğrenip onunla beraber çalışmak ise iş ortamına saklı bir ayrıcalık.’’ olarak bahsediyor.

Kısaca Mahtu Gürel desek?
Karakter olarak dürüst, doğal, görevlerine ve dostlarına sadık, yardım elini uzatmayı seven, problem dinleyip çözüm üretebilen bir yapım var. Grace Kelly ve Audrey Hepburn zarafetine hayran olarak büyümüş bir çocuğun, iş hayatı içinde ‘’Erkek Fatma’’ya dönüşmesi beni iyi tarif ediyor. Her kadın gibi şık ve zarif olmak her zaman hedefimken, işin kapısından girdiğimde bugüne dek erkek dünyasına ait olduğunu düşünülen bir sektörde mecburen farklı bir insana dönüşüyorum. Dolayısıyla özel hayat ve iş arasında iki değişik insan, iki farklı karakter ortaya çıkıyor. İzmir doğumluyum. Ortaokul ve liseyi yatılı okudum; üniversiteyi de yurtdışında pazarlama ve psikoloji alanlarında çift anadal yaparak bitirdim. Dil kısımlarını da sayarsak, üniversiteyle birlikte beş-altı yıl gibi bir süreçte sırasıyla Cenevre, Paris, Viyana, Hollanda ve Çin’de birer yıl eğitim gördüm. Ardından
İngiltere’de İşletme Yüksek Lisansı yaptım ve okulu bitirdikten sonra beş yıl boyunca aynı ülkede basın-yayın sektörünün bir parçası olan televizyon bölümünde çalıştım. Daha sonra da aile şirketlerimizde görev almak üzere İzmir’e geri döndüm. Tüm bunların ötesinde bugün bu saat itibariyle ‘’kimdir?’’ diye sorduğunuzdaysa aklıma sadece ‘’iş iş iş ‘’ demek geliyor! Yılın bu son ayları şirketler açısından büyük bir yoğunlukla geçiyor zira operasyonel olarak yönetilmesi gereken süreçlere, bir de gelecek yılla ilgili alınması gereken kararlar ekleniyor. Yani bu dönem çok yoğun geçiyor. Ama ben mutluyum. Zira her ne kadar hayatın temposu ve sorumluluklarım artsa da, giderek daha dengeli
ve verimli olduğumu hissediyorum.


İzmir’in anlamı nedir sizin için?
İzmir benim doğduğum, soluduğum, kahramanlık hikayeleri ile büyüdüğüm, keyifle yaşadığım, aşık olduğum şehir! Özünde tam bir İzmir kızıyım. İzmirli olmak benim için bir yaşam biçimi. Yurt dışındayken yıllarca denizi, Kordon gezintileri, imbatı, martı sesleri, boyozu ve gevreği, taptaze levreği, çiğdemle çekirdeği ve sımsıcak insan ilişkileriyle
İzmir’i gerçekten çok özlerdim. Hep geriye, İzmir’e dönmek hayali ile yaşardım günlerimi. İzmir güzelliğiyle övündüğüm, unduklarına şükrettiğim, bana keyif ve yaşama sevinci veren, içinde yaşayan ailem ile güvenim, kısacası barındığım liman benim için. Ayrıca ailemin, işlerimizin ve değerlerimizin temelerini oluşturan kültürün kaynağı da bu şehir. İzmir’i yalnız sevmiyor, aynı zamanda İzmir’e minnet de duyuyorum. Bir zorunluluk olarak değil, seçerek ve isteyerek yaşadığım bu şehirde çalışmak, yeni projeler üretmek, hem profesyonel hem gönüllü çalışmalarla İzmir’in bir parçası olmak beni mutlu ediyor.


Gürel Grubu olarak çok değişik sektörlerde varsınız. Aile bireyleri hangi özelliklere göre hangi sektörlere yerleşmiş durumda?
Aile işlerinin idaresinde görev paylaşımı çok hassas bir noktayı oluşturuyor. Zira işlerin sürekliliğini sağlayabilmek ancak iyi bir planlama ve adil bir uygulamayla mümkün.
Grubun geldiği yerde, aile büyüklerimizin bu iş bölümü konusunda gösterdikleri başarının çok büyük payı var. Ben, ağabeyim ve kuzenlerim bugün aile şirketlerimizde isteyerek yer alıyor ve verimli olabiliyorsak, bu büyüklerimizin bize olan güveni sayesinde gerçekleşti. Sürecin hiç bir aşamasında zorlama olmaması da sanıyorum bu işin kilit noktalarından bir tanesi zira hepimize, eğer istersek, seçenekler sunuldu ve farklı fırsatlar tanındı. Ama eğer bir yere gelmek istiyorsak bunu hakketmemiz gerektiğini
de ilk günden beri biliyorduk. Grup içindeki çalışmalarda görev bölümü kadar uyum ve birbirini tamamlayabilmek de çok önemli. “Birlikten kuvvet doğar.” ilkesi aile büyüklerimiz
tarafından bizlere çok ısrarla öğretilmiştir. O kadar ki ben küçükken babaannemin verdiği ders hala aklımdadır. Tahminen 9-10 yaşlarındaydım, beni karşısına oturtan babaannem kutudan bir tane kibrit çıkartıp, kibriti kırmamı istemişti ve tabii rahatça kırmıştım. Ardından kutudan bir tutam kibrit çıkartıp onları kırmak istediğindeyse gücüm yetmemişti ve
babaannem ‘’ Tek olursan kolay yıkılabilirsin ama birlik ve beraberlik seni güçlü kılar.’’ demişti. Bugün çok bilinen ve klişe gibi görünen bu hikaye, çocukken adeta içime işlemişti ve hep aklımda kaldı. Birlik ve beraberlik, karşılıklı saygı ve sevgi bizim ailemiz için esastır. Farklı şirketlerde hepimizin öncelikli sorumlulukları var, ancak önemli kararları tüm şirketler için mümkün olduğunca hep birlikte alma gayreti içinde olan bir yönetim kültürüne sahibiz. Bu kültürü korumak ve bizden sonraki kuşaklara doğru şekilde
aktarmak da en önemli önceliklerimiz arasında. Zira bir işi başlatmak, korumak ve büyütmek, uluslararası rekabette başarılı kılmak çok çok zor bir görev. Oysa ufacık bir yönetim zaafiyeti veya operasyonel hatalar insanları, markaları, şirketleri biranda yok edebiliyor. İsmimizin güvenilirliğini, grup çatısı altında çalışan ve üreten ekiplerimizin de geleceklerini güvence altına almak bizim için çok önemli. Bunun herşeyden önce doğru yönetim tarzıyla ve aile içinde sevgiyle saygıyı koruyarak mümkün olabileceğini biliyoruz.

Aile şirketinde çalışmanın artısı ve eksisi neler sizin için?
Aile şirketinin içinde bir rol sahibi olmak benim için her şeyden önce gurur verici bir şey çünkü bu aile büyüklerimin onay ve desteğini alabildiğimi gösteriyor. Aile işletmeleri global
ekonomide çok büyük bir yüzdeye sahipler ve dünyanın her yerinde bizim gibi şirketler var. yönetiminde bulunduğum TAİDER (Türkiye Aile İşletmeleri Derneği) ve bağlı bulunduğu FBN (Family Business Network) aracılığıyla birçok aile şirketi üyesiyle bir araya gelme fırsatı yakalıyorum. Sohbetlerimizde gördüğümüz benzerlikler inanılmaz! Kuşaklar arası farklılıklar, profesyonellik, gelişme stratejileri gibi konular dünyanın heryerindeki aile şirketlerinin gündeminde. Ancak benim kişisel görüşüm, iyi bir işleyiş yakalayabilen ve profesyonellikten ödün verilmeyen ortamlarda, aile şirketlerinin çokuluslu ve çok yatırımcılı şirketlere oranla özellikle bazı sektörlerde ciddi avantajlara sahip olduğu yönünde. Ürün veya hizmetlerdeki titizliği ve kalitede devamlılığı yakalamakta aile şirketleri ön plana çıkabiliyor; ayrıca hızlı karar alabilmek ve esneklik de 21. yüzyılda uluslararası şirketlerin çok ihtiyaç duyduğu kavramlar. Yeni fırsatları görüp, hızlı bir şekilde uyum sağlayabilmek, iyi işleyen bir aile şirketinin fark yaratabileceği noktalardan biri. Tekrar
kişisel açıdan baktığınızdaysa, açık söylemek gerekirse aile şirketinde yer almanın önemli zorlukları var. Profesyonel olarak çalışmış olmamdan ötürü, aile şirketleri ve kurumsal
şirketler arasında karşılaştırmayı yapabilmek için oldukça avantajlı bir konumdayım. Aile ferdi olarak, işle ilgili hem karar alma süreçlerinizi, hem de yönetim tarzınızı
belirlerken çok fazla unsuru dikkate almanız ve adeta hassas bir terazi gibi dengeleri gözetmeniz gerekiyor. Örneğin kuşaklar arasında, aile fertleri arasında, aile ile profesyoneller arasında... Aile işinin bir parçası olmak, en azından benim özelimde, uzlaşmacı ve ara bulucu bir rol üstlenmeyi gerektiriyor.

Biliyoruz ki babanız İzmir’in duayen iş adamlarından biri. Baba kız ilişkisinin ne kadar farklı olduğunu biliyoruz. Her ne kadar soruyu aile şirketi olarak sormuş olsam da, bu kadar başarılı bir babayla çalışmanın zorluklarından bahsetmenizi istesek?
İş hayatında “baba”figürü benim için gerçekten de çok önemli, babam bir simge; zira dediğiniz gibi, hem kendisi çok müstesna bir iş adamı hemde çevresinde yarattığı saygınlığı, her gün tekrar tekrar hak etmek için yaşamı boyunca didinmiş bir insan söz konusu. Bıkmadan usanmadan çalışan, üreten geleceğe bakışıyla, yeniliğe açık oluşuyla ve hiç yitirmediği gelişimci/girişimci yönüyle aynı zamanda da çok genç ve yapıcı bir insan. Hayatı boyunca birçok yeniliği başlatmış, hayata geçirmiş, taş üstüne taş koymuş bir kişinin kendine güvenini, sarsılmaz iradesini görmek, nasıl karar verdiğine, insanları, süreçleri, işleri ve ortaklıkları ağabeyiyle birlikte nasıl uyum içinde çalışarak yürüttüğüne birinci elden tanıklık etmek benim için her zaman çok etkileyici olmuştur. Diğer yandan tüm bu özel nitelikler, tabii insanın kendi çocukları söz konusu olduğunda, yüksek birer standarda dönüşüyor. Her çırak için önemli olan ‘’Ustasından aferin alabilmek.’’, her çalışan için geçerli olan üstlerinden övgü ve destek görmek, söz konusu babakız ilişkisi olduğunda çok daha anlam kazanıyor. Aldığınız övgünün, gördüğünüz desteğin anlamı da çok büyük oluyor, tam tersi de. Diğer yandan büyükler açısından bakıldığında,
aile fertlerine karşı nesnel davranmak, onları kayırmamak ve ekip içinde herkese karşı adil olmak çok önemli. Haklı olarak bu konuda en ufak bir soru işareti yaratmak istemiyor
ve bizlere karşı daha kılı kırk yaracak şekilde yaklaşıyorlar. Özetle ‘’baba-kız’’ ilişkisi çalışırken dışarıdan sanılabileceği gibi kolay veya ayrıcalıklı bir pozisyon değil. Beklentiler çok yüksek ve görev tanımı çok çok çok geniş. İş yerinde bir çalışanım ben. ‘’İlhan Bey’’ diye hitap ederim babama. Bulunduğum pozisyonu hak etmem babam için esastır, babakız olmak ev ortamına saklı bir ayrıcalık, bir duayenden işi öğrenip onunla beraber çalışmak ise iş ortamına saklı bir ayrıcalık.

Şirkette İş Geliştirme Müdürü olarak Gürel ailesinin yeni gireceği alanları saptıyorsunuz. Bununla ilgili kriterleriniz neler?
Benim pozisyonum aile işlerinin bütünlüğünü sağlamak. En eski işimiz olan tütün hem iş yapısı hem de iş yapış şekli açısından oldukça muhafazakar bir kültüre sahip. Ancak
bu sektörde de dünya çapında firmalarla çalışabilmek için yenilikleri takip eden değil, yeniliği başlatan, sektöre öncülük eden pozisyonda bulunmak gerekiyor. (Ki yalnız tütünde
değil, tüm işlerimizde ‘’öncülük etme’’ ilkesi geçerlidir.) Gürel Ailesinin yeni yatırım sahalarını belirlemek konusundaysa tüm aile fertleri, profesyoneller ve danışmanlar olmak üzere çok geniş bir çevreden sürekli yeni fikirler toplanıyor. Yalnızca belli dönemlerde değil, aslında hemen her toplantıda bu fikirler görüşülüyor. Kaldı ki yeni girişimler derken yalnızca işle ilgili konular değil, eğitim, kültür ve yardım gibi sosyal sorumluluk gibi projeleri de bunlara dahil oluyor. Gündeme gelen yeni fikirler arasından bazılarını üzerlerinde daha ayrıntılı çalışmalar yürütülmesi için belirliyor ve bir süre boyunca bu fikirleri etüt ediyoruz. Karar verme aşamasına gelindiğindeyse, her şeyden önce ‘’Biz bu işi çok iyi yapabilir miyiz?’’ sorusuna yanıt vermeye çalışıyoruz. Zira bölgemizde ya da ülkemizde bu işi iyi bir yere getirmenin artık bir hedef olamayacağını biliyor, kısa edimli projelere daha mesafeli duruyoruz. Eğer bir işe girilecekse bunu ilk yapanlardan veya en iyi yapanlardan bir olmamız gerektiğini biliyoruz. Eğer bu soruya olumlu yanıt verebilirsek de arkasından kaynakların analize geçiyor, stratejik ve konjonktürel olarak böyle bir yeni girişimin doğru olup olmayacağını değerlendiriyoruz.

İzmir ne kadar açık olsa da bir o kadar da kendi içine kapalıdır aslında. Sizin için İzmir’li bir iş kadını olmanın sıkıntıları nedir?
İzmir’de iş kadını olmak Türkiye’nin başka bir şehrinde iş kadını olmaktan daha kolay belki de! İş kadını olmanın özündeki zorlukların dışında şehrin getirdiği zorluklar yok İzmir’de. Hele bizim işlerimizin çoğunun ihracata dayalı olduğu düşünülürse, kolaylıkları bile var İzmir’in. Liman şehri olması ve coğrafi olarak Avrupa’ya yakınlığı avantajlı. Zorluk yaşanıyorsa bu zorlukların İzmir’le ya da yaşanılan şehirle ilgisi yok. Bence tam tersine İzmir’de özgüveni sağlam, sosyal ilişkileri dengeli, kendini bilen, kendi fikirlerine sahip, güçlü, çalışkan iş kadınları ve iş adamları yetişiyor. Ben yurt dışında beş yıl medya sektöründe çalışırken, İzmir’dekine oranla daha az veya daha fazla zorlanmadım. Hatta İzmir’de çalışmak çok daha keyifli. En azından bu şehrin sunduğu doğal güzelliklerden yararlanabiliyorum. Diğer yandan İzmir’in insanları da gerçekten ayrıdır. Cana yakın, dürüst, verici, sevecen ve güçlü bir yapımız vardır; ama içimize kapanık olduğumuz da bir nebze doğrudur. Birbirimizi kollarız; aidiyet duygusu her İzmir’lide vardır. Sosyal yaşam açısından bakıldığında İzmir’in sınırlı ve hatta dışa kapalı bir yapısı olduğuna dair önyargılar var; oysa kültürel anlamda İzmir, hakkını vererek takip ettiğimizde aslında bize oldukça çok ve giderek artan miktarda seçenek sunuyor. Bu hayatın daha zengin hale gelip gelmemesi de bizim elimizde zira biz İzmirliler olarak bu faaliyetlere sahip çıktığımız sürece İzmir kültürel olarak büyümeye devam edebilecek.

Sizi takip ettiğimiz kadarıyla sıkça sosyal projelerde yer alıp, destek veriyorsunuz. Peki bir sonraki sosyal sorumluluk projenizden bahsetmenizi istesek?
Gönüllü ve sosyal projeleri çok önemsiyorum zira yalnız değerlerimizi değil, bildiklerimizi ve imkanlarımızı paylaşabilmek açısından da bize çok önemli fırsatlar
sunuyorlar. Gürel Grubu olarak da sosyal projelere katılıyor ve kurumsal sorumluluk anlamında yardım çalışmaları yürütüyoruz. Şirketlerimiz içinde ve çevresinde de dayanışmaya çok önem veriyoruz. Kendi kişisel çalışmalarım içinde de gönüllülük ve yardım önemli yer kaplıyor zira küçüklüğümden itibaren bu bilinçle yetiştirildim. Ne yazık ki sosya-ekonomik olarak adil ve eşit şartlarda yaşamıyoruz; hiçbirimizin bu eşitsizliği görmemezlikten gelme lüksü yok ve yalnızca yakınmakla da hiçbir şey değişmiyor. Bu nedenle gördüğüm, elimin uzanabildiği ve gücümün yettiği tüm fırsatları değerlendirmeye çalışıyorum. Doğruları göstermemiz, savunmamız, yaymamız, bizimle aynı şekilde hisseden tüm insanlarla biraraya gelmemiz gerekiyor. Bölgemiz ve ülkemizin gelişmesi için bu iş birliğine ve kararlılığa çok ihtiyaç var zira Türkiye çapında düşünüldüğünde hiç bir proje birkaç kişinin altından kalkabileceği ölçekte değil. Ülkemizde yardıma ihtiyacı olan kişi sayısı çok fazla; ancak en büyük tehlike bu tablo karşısında yılgınlığa uğramak, boşvermek, vazgeçmek. Tam tersine hepimiz elimizden geldiğince bu çalışmalara katılmalı, işlerin bir ucundan tutmalı ve destek vermeliyiz. Yakın çevremize örnek olmak, bizi tanımayanlaraysa ilham vermek de bu şekilde bizim elimizde. Boş ve sözde kalan iyi niyetler ne yazık ki bir işe yaramıyor, onun içinde her fırsat bulduğumda ben sosyal projelere katılmaya çalışıyor, bizzat katılamadıklarımı da desteklemek için uğraşıyorum.

Günlük akıştaki, sabah iş hayatı derken dernek toplantısı ve arkadaş ortamı düşünülecek olursa, bir iş kadını olarak giyim tarzınızı neye göre ayarlarsınız?

Klasik tarzda giyinmeyi sevdiğim için kıyafetlerim hem iş, hem de arkadaş ortamına uyabiliyor. Tabii çok merkezi bir yerde oturmanın avantajını da kullanıp, zaman zaman 5-10 dakikalığına da olsa evime gidip üzerimi değişme lüksünü de yaşıyorum. Bence giyim tarzı aslında yine kendi içinde bir arayışın ifadesi. İşlerin gerektirdiği ciddiyet ile insan ruhunun ihtiyacı olan rahatlık hissinin dengesi örneğin. Diğer yandan da bireyselliğinizi, özgünlüğünüzü, farklılığınızı ifade etmenin, ancak bunu yaparken amacını aşmamanın
dengesi. Makyaj ve aksesuarlar bazen yaşama sevincimizin işareti, bazense yorgunluğu ve olumsuz hisleri örtmenin maskesi oluyorlar. Tüm bu unsurlar içinde ben renklere çok önem veriyorum. Statükonun, işteki ‘’güç oyununun’’ bizlere buyurduğu koyu renkleri reddedip, düz kıyafetlerle bile olsa çarpıcı, sıradan olmayan renkleri veya renklerin özgün tonlarını seçmeye çalışıyorum. Hepimizin içimizde ve etrafımızda renkleri görmeye, sadece siyah beyaz değil, renkli yaşamaya çok ihtiyacı var.

Üyesi bulunduğunuz dernekleri hangi kriterlere göre seçtiniz?
Derneklerin ve diğer toplulukların benim açımdan iki belirleyici kriteri var: beslenme ve hedef. Beslenme derken yiyip içmeyi kastetmiyorum. Birlikte zaman geçirdiğim insanların mümkün olduğunca farklı çevrelerden olmasına ve farklı bakış açılarını temsil etmelerine önem veriyorum. Çünkü bizi fikren ve ruhen en çok besleyen şey aslında diğer insanlar.
Sohbetler, fikir alışverişleri, yaklaşımlar. Bunları iş ortamında kendi doğallıkları içinde yakalamanız ortak hedeflerle biraraya geldiğiniz yeni insanlar size çok şey
kazandırabiliyor. Seçimlerde belirleyici diğer unsur olan hedefe de bu şekilde ulaşıyoruz. İnandığım, güvendiğim insanlarla, inandığım şeyler uğrunda birlikte çalışmaktan mutluluk duyuyrum. Diğer yandan da bir derneğe üye olmak bence kenarda durarak yürütülebilecek bir iş değil. Bir derneğin üyesi isen, o dernek için bir şey vereceksin ki oradaki varlığının bir anlamı olsun. Bu tip gönüllü çalışmalardan bir şeyler öğrenebilmenin yolu da aslında elinden gelenin en iyisini verebilmek ve en fazlasını yapmaktan geçiyor. Ben sadece orada bulunmak için bir dernek üyesi olmaya karşıyım. Şu an çok üstüne düşündüğüm, kurucu ailelerinden de biri olduğumuz ve çok keyifle çalıştığım TAİDER (Türkiye Aile İşletmeleri Derneği) de bu örneklerden bir tanesi. Hem ülke ekonomisine hem de şahsen bana ve aileme çok yararlı olduğu kanaatindeyim. Türkiye’de yüzdesel anlamda çok yüksek olan aile işletmelerinin gelişimi ve sürdürülebilirliğini sağlamakta dernek olarak gram faydamız olur ise ne mutlu bizlere. Bunun ilke ekonomisindeki değerinin yanı sıra şahsi mutluluğu para biçilemezdir.

Bu kadar yoğun tempoda çalışırken formunuzu nasıl koruyorsunuz? Sporla aranız nasıl?
Sporla son derece platonik bir ilişkimiz olduğunu söyleyebilirim. Bazı dönemlerde yoğunlaşıyor, bazense bir süre boyunca birbirimizden kopuyoruz. Ama o hep benim gönlümde.

Sizi iş haricinde bir çok yerde annenizle görüyoruz. Bu güzel ilişkiyi sağlıklı bir şekilde ayakta tutmanın sırrını açıklar mısınız?
Annemle aramızda bir merkezkaç ilişkisi var. Evet, annem benm için çok büyük bir çekim merkezi zira hem fikirlerine çok değer veririm hem de beni en iyi anlayan insan annemdir. Onun hayatının merkesinde biz çocukları olduğunu biliyor ve ona güveniyoruz. Annem dünyanın en sabırlı, anlayışlı, sevecen, temiz kalpli insanıdır. Sevdikleri için her şeyi yapar. Aynı zamanda güçlü, prensipli, çizgisi belli bir insandır. Ailenin en küçüğü olmanın bana verdiği avantaj annemle benim aramızın bu kadar iyi olması itiraf ederim ki annemin becerisidir. Annem çok zeki insandır. Yalnız benimle değil, tüm çevresiyle ilişkilerini nasıl titizlikle şekillendirdiğini ve yürüttüğünü görmek, onun için dostlarının neden ‘’devlet gibi kadın’’ dediğini hergün daha iyi anlamamı sağlıyor. Annem karşılıksız sevgi verir, insanların özel hayatlarına ve zamanına saygılıdır. İhtiyacın olduğunda yanında olmak için hep hazırolda durur, ayağın kayıyor hissini hafiften hissettiğnde bir bakarsın hemen elini tutmuştur. İki adım atmana, balansının yerine gelmesine yardımcı olur ve sonraki elini bırakır ki sen yürüyesin. Hem mecazi anlamda hem de büyürken annemin tarzı böyle olmuştur. Karşılıklı sevgi, saygı ve güvene dayalı bir ilişkimiz var annem ile. Tatlı tatlı her şeyi yapar benim annem. Öğretir ama farketmezsin, yanındadır ama boğulmazsın, sever ve vazgeçemezsin. Benim annem böyle biridir. Annemin etrafındaki zaman geçirdiği herkes “Rebap’ ın hayatının bir parçası olmak bir ayrıcalıktır.” derler; çocuğu olmaksa büyük şeref ve gurur kaynağıdır.

Röportaj: Zeynep KEMAHLIOĞLU
Fotoğraflar: Mehmet YILDIZTEKİN
Makyaj: M.A.C ürünleriyle Gülhan GÖZ

EN ÇOK OKUNANLAR

Boyner İstinyePark İstanbul Mağaza Daveti
Boyner İstinyePark İstanbul Mağaza Daveti

Boyner İstinyePark İstanbul Mağaza Daveti

1 dakika okunma süresi
Kapıda Vize ile Ziyaret Edebileceğiniz Yunan Adaları
Kapıda Vize ile Ziyaret Edebileceğiniz Yunan Adaları

Kapıda Vize ile Ziyaret Edebileceğiniz Yunan Adaları

12 dakika okunma süresi
En İyi Polo Kazak Stilleri
En İyi Polo Kazak Stilleri

En İyi Polo Kazak Stilleri

1 dakika okunma süresi
Stil Önerisi: Saç Bantları
Stil Önerisi: Saç Bantları

Stil Önerisi: Saç Bantları

1 dakika okunma süresi
2024'ün Yükselen Trendi: Denim + Denim Kombinler
2024'ün Yükselen Trendi: Denim + Denim Kombinler

2024'ün Yükselen Trendi: Denim + Denim Kombinler

1 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

AYIN ŞEFİ: JO KOHEN
AYIN ŞEFİ: JO KOHEN

AYIN ŞEFİ: JO KOHEN

GURME LEZZETIN ADRESI : MaNCaR
GURME LEZZETIN ADRESI : MaNCaR

GURME LEZZETIN ADRESI : MaNCaR

EGİAD’DAN EĞİTİM ATAĞI
EGİAD’DAN EĞİTİM ATAĞI

EGİAD’DAN EĞİTİM ATAĞI

OLEG CASSINI İLE ÖMÜR BOYU MUTLULUĞA IŞILTILI BİR ADIM
OLEG CASSINI İLE ÖMÜR BOYU MUTLULUĞA IŞILTILI BİR ADIM

OLEG CASSINI İLE ÖMÜR BOYU MUTLULUĞA IŞILTILI BİR ADIM

DÜNYA’DA İZMİR KADININI BAŞARIYLA TEMSİL EDEN DENİZ ÖMÜRGÖNÜLŞEN ALTUĞ
DÜNYA’DA İZMİR KADININI BAŞARIYLA TEMSİL EDEN DENİZ ÖMÜRGÖNÜLŞEN ALTUĞ

DÜNYA’DA İZMİR KADININI BAŞARIYLA TEMSİL EDEN DENİZ ÖMÜRGÖNÜLŞEN ALTUĞ

‘EN HAVALI’ ALIŞVERIŞ MERKEZI Point Bornova
‘EN HAVALI’ ALIŞVERIŞ MERKEZI Point Bornova

‘EN HAVALI’ ALIŞVERIŞ MERKEZI Point Bornova

İZMİR’Lİ BAŞARILI İŞ ADAMI ALP TUĞHAN
İZMİR’Lİ BAŞARILI İŞ ADAMI ALP TUĞHAN

İZMİR’Lİ BAŞARILI İŞ ADAMI ALP TUĞHAN

DÜNYACA ÜNLÜ MIMAR WEBER IMZALI PROJE; EGE Suits
DÜNYACA ÜNLÜ MIMAR WEBER IMZALI PROJE; EGE Suits

DÜNYACA ÜNLÜ MIMAR WEBER IMZALI PROJE; EGE Suits

SATIN ALMA, SAHİPLEN
SATIN ALMA, SAHİPLEN

SATIN ALMA, SAHİPLEN

10. MODA TASARIM YARIŞMASI’NA MUHTEŞEM FİNAL
10. MODA TASARIM YARIŞMASI’NA MUHTEŞEM FİNAL

10. MODA TASARIM YARIŞMASI’NA MUHTEŞEM FİNAL

BAŞARILI MODACI CENGİZ ABAZOĞLU
BAŞARILI MODACI CENGİZ ABAZOĞLU

BAŞARILI MODACI CENGİZ ABAZOĞLU