MEZOPOTAMYA VE ANADOLU'YU KENDİ SÜZGECİNDEN YANSITAN RESSAM AHMET GÜNEŞTEKİN

Bu sene Venedik Bienali’nde Million Taşı isimli sergisi sanatseverleri bekliyor.

ABONE OL
6 Mayıs 2015 Çarşamba 00:00 | Son Güncellenme:
17 dakika okunma süresi
MEZOPOTAMYA VE ANADOLU'YU KENDİ SÜZGECİNDEN YANSITAN RESSAM AHMET GÜNEŞTEKİN

Ahmet Güneştekin Venedik Bienali kapsamında Pietà’da 600 metre karelik tarihi bir mekânı, yeniden yorumlayarak büyüleyici bir Milion Taşı’na dönüştürüyor. Matthew Drutt’ın küratörlüğünü üstlendiği, dünyanın en saygın beş galerisinden biri olan Marlborough Gallery tarafından düzenlenen sergide, Güneştekin’in son dönemde ürettiği ve ataerkil sembolizme karşı sergiledikleri duruş ve içerdikleri güçlü söylemlerle büyük ilgi çekecek olan sekiz yeni iş yer alıyor. Milion Taşı isimli kişisel sergisinde, Ahmet Güneştekin’in 2 heykel ve 6 resim olmak üzere 8 eserini görebileceğiz. Batman’da doğan ve akademik eğitimi reddedip kendi yolculuğunu yaşayan ressam bugün özgün yapıtları ile sanatseverlerin ilgi odağı oluyor. 

Batman’da doğmuşsunuz 1997’de ilk atölyenizi kurmuşsunuz arada geçen dönemde neler oldu?
Üniversite yıllarına kadar Batman’daydım. 1986 yılında Batman’dan ayrılıp İstanbul’a geldim ve Akedemi  sınavlarına girdim, bir süre küçük bir eğitim aldım ve okumaktan vazgeçerek geri döndüm. Daha sonra İşletme okudum Eskişehir’de. 1991’de tekrar İstanbul’a yerleşmeye karar verdim. O zamandan beri 24 yıldır İstanbul’da yaşıyorum. Sanat çocukluğumdan beri içinde olduğum, 4-5 yaşımdan beri hayatımın içinde oldu hiçbir zaman kopmadım.

Akademiyi neden bıraktınız?
Bana bir şey vereceğini düşünmediğim için. Aslında bir anlamda beni körelteceğini düşündüğüm için, olacağım ortamdaki hocalardan, ustalardan fazla etkileneceğimi düşündüğüm için bıraktım. Kendi dünyamda daha özgürce yaratmayı seçtim. Bu anlamda da bir pişmanlık duymuyorum. Eğitime karşı değilim, tercihen bugün de aynı şey olsa yine böyle yapardım.

Resim yapmak isteyenlere körelmemeleri için okula gitmemelerini tavsiye eder misiniz?
Hayır, benim yanımda şu anda çalışan asistanlarımın çoğu akemi okumuş, kimi bitirmiş, kimi yüksek lisans kimi doktora yapıyor. Aralarında akademisyen olanlar var, bu bir tercihtir. Sanatı hiçbir şekilde zorlamamak lazım. Ben sadece çalışın, çok inanın, disiplinli olun, sanatın bilgi ile yaratılacağının farkına varın diyorum. Bir şeyi seçmişseniz hayatınızın önemli bölümünü ona adamanız gerekiyor. Hiç ödün vermeden gerekirse bencillik yaparak ilerleniyor. Zor bir seçim sanat, diğer mesleklerde alacağınız yol bellidir. Sanat daha çok başarı gerektirir, kalıcı olabilmeniz için geniş kitlelere ulaşmanız gerekir. Özellikle 21. yy da çok farklı ve iyi olmanız gerekiyor. Dünya inanılmaz ileride, çok değerli sanatçılar var, onların arasında barınabilmek o kadar da kolay değil. Sizin onlardan farklı bir şey söylemeniz gerekir.
 
Neden profesyonel olarak resim yapmayı düşünmüyordunuz?
 İstanbul’a geldiğim yıllara kadar profesyonel olarak sanatı düşünmemiştim.  Sanatın profesyonellikle yapılabileceğini ileride benim hayatımın en önemli parçası olacağımı, bununla tanınacağımı tahmin etmiyordum, bunların düşünü kurmak zordu. Dünya bir anlamda kendi rönesansını yaşamış, yaşadığım coğrafya, ülke bu anlamda Batı’nın beş yüzyıl gerisinde, Türkiye’de kabul gören sanatçıların çoğu eğitimli sanatçılar, kimi yurt dışında eğitim almış. Bense o eğitimi reddetmiş biri olarak sanatla var olmanın imkansız olacağını düşündüğüm için hiç niyetlenmedim. Kendimce hobi olarak sanat yapmaya çalışıyordum. Ama hiç kopmadım hep resim yaptım.

Değişim nasıl oldu?
1991-1997 yılları arasında İstanbul’da yaşamak içim ticaretler uğraşıyordum. 1997’de profesyonel olarak sanat yapmaya karar verdim ama bunun için ciddi bir altyapı gerekiyordu. Kabul görebilmek için farklı bir dil yaratmak gerekiyordu. Güçlü bir sanat ortaya çıkarmaya ihtiyaç vardı. Bunun da bilgi ile olabileceğini keşfettim. Yeni bir şey söylemek ve özgün bir eser yaratmak gerektiğini hissettim. 6 yıl inziva hayatı yaşadım Anadolu’yu karış karış gezdim. Bir atölye kurdum, oranın içerisinde günlerce çalışıyordum. 6 yıl boyunca hiçbir sergi açmadan, hiçbir sanat ortamına girmeden, adımı duyurmadan sadece bir arayış içine girdim. Sürekli okuyordum ve sürekli Anadolu’yu geziyordum. Mitlerin, efsanelerin izini sürüyordum ve yazıyordum. Daha önceden bütün öğrendiklerimin ya da etkilendiğim sanatçıların üzerimdeki gücünü silkeleyinceye, kendi özgün dilimi yaratıncaya kadar bu 6  yıllık çaba devam etti. 6 yılın sonunda ben artık hazırdım, kendime ait bir dil oluşturmuştum ve ilk sergimi 2003’te Atatürk Kültür Merkezi’nde görkemli bir şekilde gerçekleştirdim. O günden sonra tanınan, her yıl ne yapacağı merak edilen bir sanatçı haline geldim.

Profesyonel olarak bu işi yapma kararı almanızdaki kırılma noktanız neydi?
İşletme eğitimi aldım ticareti, planlamayı, iş yönetimini iyi bilen biri olarak bilinirim. Yaptığım her işte rahatsızlık duyuyordum. “Ben bunun için dünyaya gelmedim.” diyordum. Ben sanat için geldiğimi ve yetenekli olduğumu biliyordum. Tanrının sanat yapmazsam adeta incineceğini düşünüyordum. Sürekli yolum bir şekilde sanatla buluşuyordu ve bu beni rahatsız etmeye başlamıştı. İsteksizce ticaret içinde olduğum için tam başarıyı yakalarken başarısız oluyordum. Bu başarısızlıktan da rahatsızlık duymuyordum. Bir anlamda sanki ilahi bir güç sürekli senin işin bu değil der gibi beni dürtüyordu. Planlama ve yönetmedeki becerimi sanatımda yapmaya başladım. 1996’da Türkiye’de ekonomik kriz olunca firmam battı bunu da bir işaret olarak gördüm.  Radikal bir kararla ilk atölyemi açtım.

Belgesel projesi nasıl oluştu?
Anadolu’yu gezerken çok enteresan hikayelerle karşılaşıyordum, bunların mutlaka belgesel olması gerekiyor diye düşünüyordum. İlk sergimde Coşkun Aral ile tanıştık o zaman o  ‘Haberci’ belgeselini yapıyordu. Benim hikayemi öğrenince birlikte bir şeyler yapalım diye teklifte bulundu. Kabul ettim ve ‘Haberci Türkiye Renkleri’  diye bir proje oluşturarak 3 yıl Anadolu’yu gezdik.

Neden Milyon taşı ve İstanbul’u seçtiniz?
Uzun zamandır İstanbul’la ilgili bir konu seçmek istiyordum. Sultanahmet’te bulunan ‘Milyon Taşı’ hep dikkatimi çekmiştir. Neden Romalılar buraya dünyanın merkezi demişler. Napolyon “Dünya tek bir coğrafya olsa başkenti İstanbul olurdu.” demiş. Hazreti Muhammed “Bu şehri fethedecek kumandan güzel bir kumandandır.” demiş. Bütün bunlar hep İstanbul’u işaret ediyor. Dünyanın en önemli şehirlerinin başında geliyor. Bu da çocukluğumdan beri beni heyecanlandırıp dikkatimi çekmiştir. Neden oraya Miilion Taşı, dünyanın merkezi denmiştir merak ederek sorgulamaya başladım. İstanbul’u merkeze koydum. İstanbul’un tarihi boyunca değiştirilen isimlerini sorguladım.  Million Taşı’nın şöyle bir özelliği var; dikilitaşlar dik ve yüksek formlardır. Bir anlamda Batı’daki yüksek kuleler, İslam mimarisindeki minareler birbiri ile paralel ve benzer anlamlar taşıyan ‘eril gücü’ yani erkek egemenliğini temsil ediyor. Bir anlamda da fallus’u işaret ediyor. Bir şekilde de erkek cinselliğinin gücünü gösteriyor. Bu form mimariye de çok referans olmuş.

Söylemek istediğiniz söz ne bu sergide?
O yok sayılan, reddedilen kültürel katmanlarla yüzleşmeyi sağladım bu sergide. Dünyanın dikkatini İstanbul’a çektim. Her şeyin erkek egemenliğinde olması beni bir anlamda rahatsız ediyor, neden dünyanın kuruluşundan beri hep erkek ön planda? Acaba sanatın cinsiyeti olsaydı ne olurdu? diye düşünüyorum. Bu sorulara da cevap aradım. Fallus’u işaret eden o dikili taşı cinsiyetsizleştirdim yeni formla. Sergiye adını veren ve serginin ana konseptinin başyapıtı olan bu taşı yeniden, 20. yy. da, çağdaş bir formla yorumladım. Bunu cinsiyetsiz soyut bir insan şekline koydum. Eril güce karşı bir sanatçının itirazı var, yaptığım aslında bir itiraz.

Bienalde yer alacak tablolarınızdan bahseder misiniz?
Tarihteki ilk kadını, Adem’in ilk karısı Lilith’i Million Taşı’nın karşısına yerleştirdim. Lilth biliyorsunuz Adem ile eşit yaşamı önermiş, eşit haklara sahip olduğunu söyleyerek ilk kadın başkaldırısını gerçekleştirmiş. Erkek egemenliğine karşı duran ilk başkaldırı, bu anlamda Adem’le ters düşmüş cehenneme atılarak cezalandırılmış. 3 tane Lilth tablosunu Million Taşı’nın karşısına yerleştireceğiz. İstanbul pek çok kültürü barındırıyor bu anlamda 3 önemli Semavi dini de barındırıyor  “Kutsal Yüzleşme” serimizde bunu anlatan 3 resim yerleştirdik. Kutsal Yüzleşme serisi, ortak kavram ve değerler yaratmanın önemine, farklı dinlere karşı eşit bir bakış açısı geliştirmenin mümkün olabileceğine vurgu yapıyor. Musevilikten Hristiyanlığa, Hristiyanlıktan İslam’a kadar olan, İstanbul’un esas kültürel dokusunun, kültürel katmanlarının sahibi olan ve onunla birlikte Semavi dinlerin dışındaki diğer inançları, kültürleri barındıran malzemelerle dolu yapıtlar işledim. Bu yapıtlar daha çok rölief, farklı malzemelerin bir araya gelmesiyle oluşan üç boyutlu eserler. 

Sergide yer alacak Kostantiniyye heykelinizden de bahseder misiniz?
Kostantiniyye İstanbul’un son dönem isimlerinden, Fatih İstanbul’u keşfettikten sonra yerleşmiş Osmanlıca da ve İslam dünyasında kullanılan isimlerden biri. Bu heykelde o reddedilen bütün kültürel katmanlar var.  Dev heykel, şehrin kültürel belleğinde yüzyıllar boyunca biriken isimleri tekrar bir araya geliyor; Byzantion, Byzantium, Nova Roma, Costantinople, Constantinopolis, Der Saadet, İslambol, Asitane, Dar-ul-Hilafet. İstanbul’un daha önce değiştirilmiş bütün isimlerinin yer aldığı bir heykel. 5 metre yüksekliğinde, insan boyunda harflerle yapılmış dev bir heykel. Sadece İstanbul adını içinde barındırmıyor. Ben reddedilen katmanlarla ilgilendiğim için İstanbul yok. Bir şekilde Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının tamamındaki reddedişleri de bu yapıtla sunuyorum. Referans Konstantiniyye ama aslında madem dünyanın merkezi, madem Anadolu’nun, İslam’ın merkezi ise İstanbul oraya gönderme yapıyor. Yüzyıllardır adı Dersim olan bir yer Tunceli’ye ismi Amed olan bir yer Diyarbakır’a, ismi Tille olan bir yer Aydın’a çevrilebiliyor  ve hiçbir şekilde insanlık tarihinde bunu değiştirme gücü yok, hala insanların belleğinde bu isimler yer edinmişse, bu durumla yeniden yüzleşerek iadesini de bir sanatçı olarak talep ediyorum, kavramsal bir tepki ortaya koyuyorum.

Venedik Bienali’nden bahseder misiniz?
Bir önceki sene Venedik Bienali ile eş zamanlı bir etkinlik yapmıştık, ilk deneyimimizdi ve tahminimizin çok üstünde başarılı geçti. Bienalin küreatörü dahil bir çok otorite tarafından görülmesi gereken ilk 10 sergi arasında değerlendirildi. Hatta bazı otoriteler ilk 3 sergi arasına da aldılar. Bu da tabii sorumluluğumuzu biraz daha arttırdı. Hazırlıklar bir yıl öncesinden yapıldı. Venedik Bienali 7 ay gibi uzun bir zaman gezilebilen, bütün dünyanın gezdiği en önemli bienallerden biri. Sanatçılara büyük sorumluluklar düşüyor çünkü dünya sanat kamusu sizi izliyor.

Nelerden besleniyorsunuz?
Genellikle Anadolu ve Mezopotamya’dan, ülkemin kültüründen beslenen bir sanatçıyım. Batı’ya bakmıyorum. Batı ile aynı paralellikte gitmeme rağmen, kendi kültürümden yararlanan bir sanatçıyım. Konularım gereği tarihe mitolojiye oldukça meraklıyım. Bu alanda 20 yıla yakın çalışmalar yaptım. Sayısız belgeseller çektim. ‘Mit’ler, efsaneler derledim. Benim alanım aslında tarihle yüzleşmek.

Röportaj: Petek Kırboğa
Fotoğraflar: Oğuz Birkardeşler
Mekan sponsoru Avantgarde Collection Hotels'e teşekkür ederiz.

EN ÇOK OKUNANLAR

Ipekyol x Elie Saab İş Birliği
Ipekyol x Elie Saab İş Birliği

Ipekyol x Elie Saab İş Birliği

1 dakika okunma süresi
Özge Gürel ile Dubai Keşfi
Özge Gürel ile Dubai Keşfi

Özge Gürel ile Dubai Keşfi

16 dakika okunma süresi
Coachella Festivali'nin En İyi Stil Görünümleri
Coachella Festivali'nin En İyi Stil Görünümleri

Coachella Festivali'nin En İyi Stil Görünümleri

1 dakika okunma süresi
Arzu Nesnesi: Hailey Bieber'ın Rhode Telefon Kılıfı
Arzu Nesnesi: Hailey Bieber'ın Rhode Telefon Kılıfı

Arzu Nesnesi: Hailey Bieber'ın Rhode Telefon Kılıfı

1 dakika okunma süresi
24 Nisan'daki Akrep Burcu Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?
24 Nisan'daki Akrep Burcu Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?

24 Nisan'daki Akrep Burcu Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?

10 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR
FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR

FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR

GÜL AĞIŞIN LUG VON SIGA HİKAYESİ
GÜL AĞIŞIN LUG VON SIGA HİKAYESİ

GÜL AĞIŞIN LUG VON SIGA HİKAYESİ

MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI
MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI

MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI

GIS PROJECT 2017 İLHAM VEREN ROL MODELLER
GIS PROJECT 2017 İLHAM VEREN ROL MODELLER

GIS PROJECT 2017 İLHAM VEREN ROL MODELLER

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI
DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

GALERİ SELVİN 30 YILI GERİDE BIRAKIYOR
GALERİ SELVİN 30 YILI GERİDE BIRAKIYOR

GALERİ SELVİN 30 YILI GERİDE BIRAKIYOR

EN ROMANTİK GÜNÜN MİMARI VİOLA CHAN
EN ROMANTİK GÜNÜN MİMARI VİOLA CHAN

EN ROMANTİK GÜNÜN MİMARI VİOLA CHAN

İDİL FIRAT ALEM ÖZEL RÖPORTAJI
İDİL FIRAT ALEM ÖZEL RÖPORTAJI

İDİL FIRAT ALEM ÖZEL RÖPORTAJI

ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ
ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ

ASLI PEHLİVANLARIN LÜKSLERİ

İLHAMINI RENKLERDEN ALIYOR
İLHAMINI RENKLERDEN ALIYOR

İLHAMINI RENKLERDEN ALIYOR

ŞAMPİYON BABALAR
ŞAMPİYON BABALAR

ŞAMPİYON BABALAR

SERRA KASLOWSKİ "TUTKU DOLU BİR HAYAT"
SERRA KASLOWSKİ "TUTKU DOLU BİR HAYAT"

SERRA KASLOWSKİ "TUTKU DOLU BİR HAYAT"