SEYAHAT TUTKUNU REMI SABBAH TASARIMLARINDA DOĞU İLE BATIYI BULUŞTURUYOR

Remi Sabbah, vitrin tasarımcısı olan babasının etkisinde kalarak küçük yaşta modayla ilgilenmeye başlamış. Üniversitede gazetecilik eğitimi alan Sabbah, kısa bir süre muhabir olarak çalıştıktan sonra tutkusunun peşinden gitmeye karar vermiş ve gördüğü bir rüyadan etkilenerek Mlleepaulette adını verdiği markasını hayata geçirmiş. Güçlü, feminen ve zarif tasarımların yer aldığı koleksiyonlarıyla beğeni toplayan Remi Sabbah’ın modadan sonra en büyük tutkusu seyahat. Seyahatlerinden özel kareleri ve kişisel kombinlerini sıkça paylaştığı instagram hesabı yaklaşık 63 bin kişi tarafından takip edilen Remi Sabbah’ın dünyasına konuk olduk.

Moda tasarımcısı olmak istediğinizi ilk ne zaman fark ettiniz?
Üniversiteyi bitirdikten sonra tasarımcı olmak istediğime karar verdim. Gazetecilik eğitimi aldıktan ve muhabir olarak bir süre çalıştıktan sonra, moda dünyasında çalışmanın beni daha çok mutlu edeceğini fark ettim. Tabii ki küçük yaştan itibaren modaya bir eğilimim vardı. Babam moda dünyasında, vitrin tasarımcısı ve birçok insana, özellikle de kızına ilham veren çok yaratıcı birisi. Babam benim kişisel alışveriş danışmanımdı. Zamanın trendlerini yansıtan çarpıcı parçaları eve getirirdi ve benim tek yapmam gereken beğendiklerimi seçmek olurdu. Benim kendi markamı yaratmak istememde babamın etkisi çok büyük.

Tasarladığınız ilk parçayı hatırlıyor musunuz?
Çok net hatırlıyorum. Silueti ortaya çıkaran, son derece feminen kadife bir blazer ceketti. Tasarımcılık kariyerime adım attığımda klasik ve zamansız parçalara imza atacağıma karar vermem zor olmadı. O ilk kadife ceketim hala bende, çok severek kullanıyorum ve her zaman markamın ikonik parçalarından biri olacak.

Markanızın adının hikayesi nedir?
Hikayesi gördüğüm bir rüyada gizli. İlk koleksiyonumu hazırladığım dönemdi. Apoletlerle ilgili bir rüyaydı. Apoletlerin aynı zamanda kararlı bir duruşu simgeliyor olmasının ve benim bu rüyayı en yaratıcı olduğum dönemde görmüş olmamın bir işaret olduğunu düşündüm. Bu yüzden markamın adını Mlleepaulette koydum. Markamın güçlü, kararlı; hayattan ne istediğini bilen ve bunu hayatlarının her anına, moda tercihlerine yansıtan kadınlara hitap edeceğini o anda kavradım.

Markanızı birkaç sözcükle nasıl tarif edersiniz? 
Güçlü, feminen, çağdaş; aynı zamanda zarif ve klas. Amacım kendiyle barışık kadınları giydirmek. Zira onlar güçlü karakterleri olmasına rağmen feminen duruşlarını bozmuyorlar ve bunu tarzlarıyla da yansıtmak istiyorlar.

Koleksiyon hazırlarken nelerden ilham alıyorsunuz? Aklınızda belirli bir kadın oluyor mu?

Her koleksiyonumun çok özel olduğunu düşünüyorum. Tasarımlarım dikkatimi çeken her şeyi buluşturuyor aslında. Kumaşlar ve tasarımlar benim araçlarım oluyor. Aynı zamanda her koleksiyon o sezonki ruh halimi yansıtıyor. Koleksiyon Mademoiselle Epaulette’in gizemli ve karmaşık karakterinin ve hissettiklerinin etrafında şekilleniyor. Her tasarım onun karakterinin farklı bir özelliğini yansıtıyor ve her koleksiyon onun farklı bir hikayesini anlatıyor. Hikaye zamansız ve zarif parçalarla anlatılıyor. Mlle Epaulette aslında öteki benim. Benim gibi her sezon moda aracılığıyla kendini yeniden keşfediyor ve yeniden yaratıyor.

Tasarımlarınızı hangi ünlülerde görmek istersiniz?
Klasik, zamansız parçaları tercih eden kadınlara hayranım. Tarzını en çok beğendiğim isimlerden biri de Lana Del Rey. Klasik vintage tarzıyla duruşunu ve parlaklığını yansıtıyor. Onu vintage havalı tasarımların yer aldığı son koleksiyonumdan bir parçayla görmeyi çok isterim.

Sonbahar-kış koleksiyonunuzdan bahsedebilir misiniz? Koleksiyonun yıldız parçası hangisi?
Son koleksiyonum sofistike ve klasik tarzı çağdaş tasarımlarla buluşturan şık ve zamansız parçalardan oluşuyor. Siyah koleksiyona hakim olsa da, farklı renkler Mlleepaulette kadınına eğlenceli dokunuşlar katıyor. Dantel, tüvit, deri, kadife gibi farklı kumaşlar ve pullar gündüzden geceye rahatlıkla taşınacak parçalar olarak dikkat çekiyor. Gündüz için şık ve gece için gösterişli parçalar arayan kadınları memnun edecek bir koleksiyon. Tasarımlarımın her birini çok sevdiğim için birini diğerinden ayırmam çok zor.

Lübnanlı tasarımcılar oldukça başarılı. Doğduğunuz topraklar tasarımlarınızı nasıl etkiliyor?
Kökenim tasarımlarımda hayati bir rol oynuyor, Lübnan benim vazgeçilmez ilham kaynağım. Lübnan, her ziyaretimde benim yaratıcılığıma yenilikler katıyor. Hareketli şehir hayatıyla eşsiz kültürü beni büyülüyor, nefis mimarisi beni heyecanlandırıyor ve yeni fikirlerle dolmamı sağlıyor. Tasarımlarımda oryantal öğeleri batı tarzıyla buluşturmayı seviyorum.

Hangi tasarımcıyla iş birliği yapmak isterdiniz?
Karl Lagerfeld benim moda dünyasında en çok hayran olduğum isimlerden biri ve onunla ortak bir projede yer alma şansına sahip olmayı çok isterdim. Tasarımları gerçekten ipnotize edici. Karl ile çalışmak benim için kariyerimin doruk noktası olur.

Gelecekte markanızı genişletmeyi planlıyor musunuz?
Markamın global olması her zaman benim en büyük hedeflerimden biri oldu. Markamın sadece Avrupa’da değil, tüm dünyada tanınmasını istiyorum. İnsanların benim imza tasarımlarımı bilmelerini ve sevmelerini istiyorum. İnsanların sevgisini kazanmak markayı bir sonraki seviyeye taşıyacak ve ben de çok yakında bunu gerçekleştirmeyi umuyorum. Moda haftalarında yer alan bir tasarımcı olmak en büyük hayallerimden biri oldu ve bu hayalim için de çok sıkı çalışıyorum. Tasarımlarım Moskova’da, İstanbul’da ve Londra’daki showroom’larda modaseverlerle buluşuyor. Farklı ülkelerde çalışmalarımın görülebilmesi için yeni showroom’lara da bakıyorum şu anda.

Kişisel tarzınızı nasıl tarif edersiniz?
Feminen, güçlü, keskin hatlı, cesur ve zarif. Siyah blazer’ım, skinny jean’lerim ve topuklu Gucci ayakkabılarım olmadan yaşayamam.

Tarz sahibi gözükmek isteyen kadınlara neler önerirsiniz?
Kendi tarzlarına sadık kalmalarını öneririm. Kendine güven kadına cazibe katan en önemli özellik bence ve bunu hissetmek için de rahat hissetmek gerekir. Kıyafetlerin kesimleri de güzel bir görünümde kilit rol oynuyor. Benim mottom her zaman şu olmuştur: Moda geçiçidir, ama stil kalıcıdır.

Çok sık seyahat ediyorsunuz. Favori destinasyonlarınız ve adresleriniz hangileri?
Kışları İsviçre, Londra ve Moskova’da geçirmeyi seviyorum. Ilık havalarda İstanbul’u ve Milano’yu ziyaret ediyorum. Boğaz manzarası vazgeçilmezim. Yaz aylarını ise çoğunlukla Mykonos, Bodrum ve Güney Fransa’da geçiriyorum. Boş zamanlarımda yoga ve fitness yapıyorum, köpeğimle oynuyorum ve gidilecek yeni yerler için planlar yapıyorum. 

Türkiye’yi de çok sık ziyaret ediyorsunuz. Neler yapmaktan keyif alıyorsunuz?
Four Seasons Hotel’de kalmayı seviyorum. House Hotel’in teras barından Boğaz manzarasını seyretmek hoşuma gidiyor. Yemek için favori adreslerimden biri Sunset. Corridor gibi barlar hoşuma gidiyor. Kahvaltı için Rumelihisarı’ndaki mekanları seviyorum. Akşamüstü buluşmaları için Lucca ve alışveriş için Nişantaşı’na gidiyorum. Frankie, Sess ve Ulus 29 da sık gittiğim yerler arasında.

Sosyal medyada çok popülersiniz. Sırrınız ne?
Yaşadığım gerçek anları paylaştığım için bu kadar takip ediliyorum. Dünyanın farklı noktalarına yaptığım seyahatlerden maceraları ve tarzımın gittiğim bir yerden diğerine gösterdiği farklılıkları görmek hoşlarına gidiyor. Yolculuk tutkusu ve stil, sosyal medya hesaplarımda iç içe geçiriyor. Takipçilerim bu ikisini bir arada görmekten mutlu oluyor.