Carrie Bradshaw, sadece bir dizi karakteri değil; New York'un ışıkları altında yazılmış bir stil manifestosu.
Sex and the City ile 90'ların sonundan itibaren hayatımıza giren Carrie, tütü eteklerle koşarken, vintage mağazalardan bulduğu parçaları lüks davetlerde gururla taşırken ya da Manolo Blahnik topuklularıyla kaldırım taşlarında yürürken, aslında bize hep aynı mesajı verdi: Modada kural yoktur, kendi hikâyeni sen yazarsın.
Onun tarzı yalnızca kıyafetlerin birleşiminden ibaret değildi; yaşadığı aşkların, dostlukların, hayal kırıklıklarının ve hayallerin bir yansımasıydı.
Aradan yıllar geçti, And Just Like That... ile Carrie yeniden hayatımıza döndü. Daha olgun, daha derin ama hâlâ aynı cesur tavırla karşımızdaydı.
Şimdi üçüncü sezonla final yapıyor olabilir, ama Carrie Bradshaw'ın etkisi ekranda bitmiyor. O hala moda dünyasının en ilham veren yüzlerinden biri; çünkü onun stili, New York'un gökyüzü gibi zamansız, hikayesi ise ilham veren bir roman gibi hep aklımızda kalacak.
Fotoğraflar: Getty Images Türkiye