Mühendislik bölümünü bırakıp tutkularının peşinden giderek hukuk eğitimi alan Devrim Nur Kayabalı, bu kararından duyduğu mutluluğu "Hala her yeni dosyama aynı heyecan ile giriyorum. Sahipleniyorum; müvekkillerimle seviniyorum, onlarla üzülüp öfkeleniyorum. Onlarla birlikte ben de yaşıyorum. Bu duygu da her zaman aktif kalmama sebep oluyor" sözleriyle anlatıyor.
Hukuk fakültesi okumaya nasıl karar verdiniz? Kariyer yolculuğunuzu bizimle paylaşır mısınız?
Aslında akademik kariyer hayatım İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Mühendisliği Bölümü'nde başladı. Sayısal Bilimler çıkışlıyım, daha sonra bıraktım. Durağan bir alan bana göre değilmiş, onu anladım. Ailemde hiçbir kuşakta hukukçu yok. Ancak siyaset ile ilgilenenlerin sayısı fazla. Hukuki ve siyasi kavramlara kulak aşinalığım hep mevcuttu. O dönem, yani mühendislik fakültesinin hazırlık sınıfında en yakın arkadaşım şaibeli bir şekilde vefat etti. Çok üzgündüm. Konunun takipçisi olduk ama hiçbir şey ilerlemiyordu. Kimse bizi dinlemiyor, ciddiye almıyordu. O süreç benim gerçek anlamda hukuki kavramlar ile ilk karşılaşmamdı. Ben araştırmak, insanlar için mücadele etmek istiyordum ama bunu yetkim olarak, bilinçle yapmak istiyordum. Bir şeyleri değiştirmeyi hedefliyordum. Okulu bırakıp, Hukuk Fakültesi'ne geçmek istediğime karar verdim. O dönem, ailem bunu gençlik istikrarsızlığına vermişti. Ben kararlıydım, okuldan ayrıldıktan sonra tekrar sınava girebilmek için bir sene çalıştım. İşte o dönem bir de kararlı olduğumu gördüm. Güven benim için en önemli duyguydu, insanlar üzerinde bırakmak istediğim en büyük etki. Hala da, meslek hayatımı ve özel hayatımı bu duygu kaplar: Güven. Hukuk Fakültesi yolculuğum bu şekilde başladı. Şimdi, iyi ki yapmışım diyorum. Hala her yeni dosyama, aynı heyecan ile giriyorum. Sahipleniyorum, müvekkillerimle seviniyorum, onlarla üzülüp öfkeleniyorum. Onlarla birlikte ben de yaşıyorum. Bu duygu da her zaman aktif kalmama sebep oluyor. Geçmişe baktığımda gülümsüyorum, şu an kalabalık bir ekip, yepyeni bir aile haline geldik. Hızlı da ilerledik. Her işin başı heyecan.
Mesleğe adım atarken beklentileriniz nelerdi? İlham aldığınız meslektaşlarınız oldu mu?
Para veya kazanç kesinlikle değildi, statü de değildi. Mücadele duygusuydu. Ben pire için yorgan değil, bağı bahçeyi yakanlardanım. Hırslı ve azimliyim. Bir işi sevmeniz ve iyi yapmanız aynı anlama gelmiyor. Kanaatim, bir şeyi ya iyi yapmak ya hiç yapmamak yönünde. Kendimi başka bir meslek ile hiçbir zaman bağdaştıramadım. Bir şeylere yön verebilmek ve inandığım değerleri koruyup, savunabilmek adına bu yola girdim. Akışa uyan değil, akışa yön verenlerden olmak için. Vernon Jordan, ilham aldığım avukatların başında gelir. Gürcü bir siyahidir. Ve ABD'nin en iyi avukatları arasında şu an parmak ile gösterilir. Uzmanlık alanı ise insan haklarıdır. Bir diğeri ise John Branca. Müziğe karşı inanılmaz tutkulu bir avukat. Müzik tutkusunu sürdürmüş, beste yapmış, gece kulüpleri açmış. Bu vesile ile sektöre tamamen vakıf olmuş, hobilerini avukatlık mesleğiyle de harmanlamış ve en tanınmış eğlence hayatı avukatları arasında. Tutkusunu mesleğine de yansıtması hayranlık uyandırıcı. Aynı zamanda hukukun başka hiçbir alanına el sürmeyişi de. Bizde maalesef uzmanlaşma çok yaygın değil. Herkes her şeyi yapamaz, her şeyde iyi olamaz. Bunu çözdüğümüzde mesleki ve sektörel kalite otomatik olarak ivmelenecek aslında.
Uluslararası ticaretin geleceği için düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?
DSÖ tarafından COVID-19 olarak anılan solunum yolu enfeksiyonunun küresel anlamda sektörlerde ciddi bir dalgalanmaya sebep olduğu hepimizin malumu. Türkiye 2013-2020 aralığında küresel ihracatta yüzde 0.86 ila yüzde 0.93 oranında paya sahip bir ülke olarak aslında ihracat anlamında hala gelişmekte olan bir konumda. Türkiye içerisinde ihracat payı en yüksek olan sektörler ise sanayi ürünleri ve tekstil. En yüksek oran ise otomotiv ve havacılık sektörlerinde ama yeterli değil. İmalatın önemini pandemi döneminde daha da iyi anladık. Gümrüklerin kapanması, lojistik sektörünün durma noktasına gelmesi, özellikle gıda sektöründe iç üretimi seyrek olan/ olmayan ülkelerdeki fiyat artışları noktasında kendisini yoğun olarak hissettirdi. Gıda ihtiyacını dışarıdan karşılayan ülkelerde, fahiş fiyatlar meydana geldi. Hatta belki de bu durumun daha da uzaması, kıtlık gibi ciddi sorunlara dahi yol açabilecekti. Hayalperest olduğumu düşünmeyin. Biz insanların yaşamak için en temel ihtiyaçlarını öncelik yapıyorum,yalnızca. Örneğin, İsrail gıdada neredeyse tamamen dışarıya bağımlı halde. Gümrüklerin açılması ile birlikte çok yüksek olan gümrük vergilerini neredeyse sıfıra kadar çekti. İmalat, bir ülkenin her alanda en büyük gücüdür. Uluslararası ölçekte baktığımızda ise bildiğimiz ticari hayatın yakın dönemde tamamen değişeceğini öngörebilmekteyiz. EBA sistemleri, otomotivde çip sorunu, tekstilin, gıdanın hatta paranın bile elektroniği ile karşı karşıya kaldığımız yeni bir dünya düzeni bize el sallıyor. Artık ABD dünyanın tek süper gücü değil, Çin her bakımdan ona kafa tutuyor. KOBİ'ler, elektronik çağ sayesinde şampiyonlar ligine dalıyor. Yeni çağın, yeni yolu e-ticaret. O halde, altyapısı güçlü olan kazanır.
Kripto para gün geçtikçe kullanım alanını genişletiyor. Örneğin şirketlerin bazıları ödemelerini kripto para ile yapmaya başladı. Bununla ilgili yorumunuz nedir sizden dinleyebilir miyiz?
Aslında bu konuda 30 Nisan 2021 yürürlük tarihi ile bir yönetmelik yayımlandı. Ülkemizde kripto paralara ilişkin ilk yasal düzenleme olan bu yönetmelik ile kripto paraların doğrudan veya dolaylı olarak ödeme aracı olarak kullanılması yasaklandı. Bizde yasaklandı ama kripto varlıklar ile ödeme yapılmasını kabul eden hatta bu sistemi tamamen yasal gören sistemler de mevcut. El Salvador, bu bağlamdaki ilk ülke. Kripto varlıklarda borsada olduğu gibi aracı bir banka veya finansman kuruluşunun bulunmuyor olması, işlem hızındaki yükseklik, vergilendirmeye tabi olmama, yüksek kazanç gibi nedenler yatırım aracı olarak bireyleri bu yola iten etkenlerden. Örneğin, yapılan araştırmalara göre bir yıl içerisinde bir kripto para 12 bin değer kazandı. Tabii düşüş hızı da benzer oranlarda. Yani risk yüksek. Değişen dünya düzenine bir şekilde ayak uydurmak zorunda olduğumuz bir gerçek. Ama mağduriyet yaşanmaması adına, ki örneklerini görmeye başladık, bu yatırım aracını gerçekten araştıran, teknik olarak anlayan kullanmalı. Düşünün, henüz devletlerin içinden çıkamadığı bir dünya düzeni burası. Yatırım yapacaklar için ise riskleri dağıtmak gerektiğini düşünüyorum. Yani tek bir coin'e tüm parayı değil de, piyasa değeri yüksek beş tanesine parçalayarak paranızı değerlendirin.
Pandemi sürecinde konkordato yapan şirketlerin sayısı bir hayli arttı. Bu şirketleri rahatlatan bir süreç midir?
Pandemi döneminde Victoria's Secret, J.Hertz gibi dünyaca ünlü markalar da bu yola başvuranlar arasında. Öncelikle şunun altını çizelim, her borcunu ödeyemeyen "Konkordato ilan ediyorum.'' diyemiyor. Belli şartları var. Borçlu, vadesi geldiği halde borçlarını ödeyemeyecek veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında olacaktır. Konkordato talebinde bulunan başvurucu, görevli ve yetkili Asliye Ticaret Mahkemesi'ne bir iyileştirme projesi sunarak kendisine verilen mola mühletinde nasıl bir toparlanma düşündüğünü gösterecektir. Başvurucu mal varlığı ve sermaye tablosu ile alacaklı listesini ön projeyle birlikte mahkemeye başvuru esnasında sunacaktır. Gider avansı makbuzunu da ekleyecektir. Mahkeme başvurunun eksiksiz olması üzerine üç aylık bir süre için (geçici mühlet) bir konkordato komiseri görevlendirerek projeyi değerlendirecek ve başarıya ulaşma şansını inceleyecektir. Talebin kabulü halinde bir yıllık iyileştirme süreci başlayacak (kesin mühlet), bu süre konkordato komiserinin detaylı rapor ve talebi ile en fazla altı ay daha uzatılabilecektir. Aynı zamanda burada ciddi bir risk de mevcut; konkordato talebi sunanın talebi mahkeme tarafından kabul edilmez ise iflas ilanı vermek zorunda kalabiliyor. Üstelik her alacak bu süreçten muaf değil. Amme alacakları, işçilik alacakları, rehin veya ipotekli alacaklarda durum fark ediyor. O nedenle bir rahatlama süreci demek doğru olmayacaktır. Ancak ve ancak iflas koşulları oluşan, başka bir çıkar yol bulamayan tüzel kişilerin bu yolu değerlendirmesini öneririm.
Size göre mesleğinizin avantaj ve dezavantajları nelerdir?
Hukuk derya deniz bir alan. Nasıl tıp alanında farklı dallar, uzmanlıklar var ise hukukta da seçtiğiniz her alanın farklı gereklilikleri var. Biz, Ceza Hukuku ve Uluslararası Ticaret Hukuku'nda faaliyet veren bir ekibiz. Ceza Hukuku; yeri, bölgesi, saati yani gecesi gündüzü olmayan bir alan ve tabii zor süreçleri var. En nihayetinde, yapılacak en ufak hatada bir kişinin özgürlüğünü kaybetmesine yol açabilirsiniz. Kadın için zor bir alan, zamanla meslek üzerinize yapışıyor. Mesleki deformasyondan bahsediyorum. Şüpheci oluyorsunuz veya her şeyin üzerinden kendiniz gelmeyi alışkanlık haline getiriyorsunuz. Bu da sosyal veya özel hayatınızda sizi paylaşıma biraz kapalı hale getiriyor. İnsanların sizin için bir şeyler yapmasına müsaade etmiyorsunuz. Tabii, bir de yapılan planlara uyamama, sosyal hayatı planlı yaşayamama da var. Savunduğunuz kişileri kendi sosyal hayatınızın önüne koyabiliyorsunuz bazen. Uluslararası ticaret de aslında buna benziyor bir bakıma. Farklı uluslardan tüzel kişiler ile iş yapıyorsunuz. Saat farkı denilen bir gerçek var. Bazen gece 03:00-04:00 sularında Zoom, Skype üzerinden toplantı yapabiliyorsunuz veya o saatlerde ivedi bir çağrı gelebiliyor. Bir de bol seyahat... İş seyahati her ne kadar kulağa güzel gelse de az zamana çok şey sığdırmaya çalışıyorsunuz, kendi adıma genelde apar topar, yetişmeye çalışarak ilerliyor. Gezecek çok vakit kaldığını söyleyemeyeceğim. Ama bu alanın güzel olan tarafı şu yeni diller, yeni kültürler öğreniyorsunuz. Perspektifiniz genişliyor. Hayata farklı açılardan bakıyor, bir coğrafyaya tıkılıp kalmıyorsunuz. Her çeşit insan ile karşılaşarak asıl olanın beden, ırk, din değil; bizler olduğunu görüyorsunuz. Ve gördükçe daha samimi, daha mütevazı hale geliyorsunuz.
Hukuk fakültesi öğrencilerine mesleğe dair ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Para için bu alana girilmemeli, mesleğin ilk yılları çok acı verici olabilir. Hakikaten kendini tanıyan, bu mesleğe gönül vermiş, adil, çalışkan, hırslı meslektaşlarımıza ihtiyacımız çok. Her ne kadar, "Avukatlar çok arttı.'' denilse de, kalite matematiksel büyümüyor ne yazık ki... Birlikte çalıştığımız meslektaşlarımızda şunu fark ettik; bazen bir stajyer arkadaşımız 10-20 yıl kıdemli bir meslektaşımıza bir şeyler öğretebiliyor, ondan daha iyi düzeyde iş bitirebiliyor. Bu durum da bizi şu noktaya götürüyor; hukuk, bireyseldir. Yaşa, kıdeme değil senin kim olduğuna bakar. Bir hukukçunun seçeceği tek yol avukatlık değildir. Hakimlik, savcılık, akademisyenlik gibi çok kıymetli statüler de var. Öncelikle iyi düşünmeli yolumuzdan eminsek de kendimizi iyi tanıyarak hangi yola gireceğimize karar vermeliyiz. Uzmanlaşmalıyız. Bilmediğimiz işe karışmamalıyız, bildiğimizi daha iyi yapabilmek için de kendimizi hayat boyu öğreneceğimiz ama daima eksik hissedeceğimiz bu alana hazır hissetmeliyiz.
İş ve sosyal hayatınızda öne çıkan ortak özelliklerinizi paylaşır mısınz?
Kavgadan korkmuyorum. İş hayatımda pozitif, sosyal hayatımda negatif bir özellik. Neden sosyal hayatımda negatif, çünkü hiçbir sorunu çözmeden atlayamıyorum. Gerekirse kavga çıksın, tartışılsın ama o sorun mutlaka fark ettiğim an çözülsün, ötelenmesin, ileriye atılmasın. Hırslı ve sahipleniciyim, bu da tam tersi istikamette. İş hayatında her şeyi çok sahiplenerek, kendimi fazla hırpalamama sebep olabiliyor. Sosyal hayatımda ise sıcak, samimi ve uzun süreli diyaloglar kurmamın sebebi bu. Biraz hareketliyim. Sosyal hayatımda renkli bir kişilik özelliği sergilememe sebep oluyor, sürprizler, yenilikler, aktif bir hayat... İyi midir kötü müdür bilemem. İş hayatında da hızlı netice almamı sağlıyor. Biraz peşin hükümlü ve kararlıyım, benim inandığım fikri değiştirmek oldukça zor. Nereden baksanız kötü bir özelliktir herhalde. Çok detaycıyım. Sosyal hayatta bazen büyük resmi kaçırmama sebep olabiliyor, ancak iş hayatında görülmeyeni görmemi sağlıyor.
Geleceğe yönelik hedefleriniz neler sizden dinleyebilir miyiz?
Bir Hukuk Akademisi hedefim var. Güç, imkan yeter yetmez bilemiyorum. Üniversite döneminde uygulamayı gösterecek uluslararası bir akademi var aklımda.