Her Şehir Yeni Bir Hikâye: Saffet Emre Tonguç ile Gezgin Ruhun İzinde

Yolların peşinde geçen bir ömür; şehirlerin, medeniyetlerin ve hayat hikâyelerinin rehberliğinde bir anlatıcı. Saffet Emre Tonguç, gezgin ruhunun izinde Türkiye'den dünyaya uzanan serüvenini bizimle paylaşıyor.

YAZAR: Cansu Karakuş
6 Eylül 2025 Cumartesi 11:13 | Son Güncellenme:
30 dakika okunma süresi

Bir şehri tanımak çoğu zaman bir kitap sayfasını çevirmek gibidir; satırlar arasında gizlenmiş tarih, mimari, kültür ve insan hikâyeleriyle bütünleşir. Ancak bazıları için bu keşif, bir yolculuğun ötesinde bir meslek hatta tutkudur. Saffet Emre Tonguç da 38 yıla yaklaşan kariyerinde bu tutkuyu rehberliğe dönüştürerek yüzlerce insanı şehirlerin görünmeyen yüzleriyle tanıştırıyor. Onun bakışında seyahat, salt mekân değiştirmekten ziyade; geçmişle bugünü bağlayan bir köprü, insanın kendini yeniden inşa ettiği bir deneyim görevi üstleniyor. Yüzlerce tur, binlerce anlatı, 150'ye yakın ülke ve sayısız şehirle beslenen bu yolculuk, aynı zamanda kendi iç dünyasının da izlerini taşıyor. Anlayacağınız Tonguç için her rota yeni bir hikâye, her şehir ruhunu genişleten bir ders. Hayatı boyunca edindiği deneyimleri sadece yolculuk edenlere değil, okurlarına ve dinleyicilerine de aktararak; bilgi, merak ve estetiğin iç içe geçtiği bir evren kuruyor. Onunla yaptığımız söyleşi de dünyaya farklı bir gözle bakmayı bize yeniden öğretiyor.

Yıllardır yüzlerce kişiye şehirleri, yapıları, hikâyeleri anlattınız. Peki kendi hayat hikâyenizi ilk kez biri size sorsaydı, nereden başlardınız?

Kendi hikayemi anlatmaya, adımın birlikte anılmasından gurur duyduğum İstanbul'la ilk tanışmamın gerçekleştiği Kandilli'den başlamam gerekir. 1974'te, yedi yaşındayken taşındığımız Kandilli sırtlarından Boğaz'ı izlerken İstanbul aşkı kalbime düştü bence. Rum bir doktora ait olağanüstü manzaralı eski konak yıkılmış, bol daireli, sıradan bir apartman inşa edilmişti. Arkada ise dört buçuk dönümlük bir koru vardı. 70'ler Boğaz'ın çoğu yerinin betona teslim olmaya başladığı yıllar olmasına rağmen, Kandilli'nin tek şansı iki sarayın koruları arasındaki vadiye yayılmasıydı. Böylece talandan minimum hasarla kurtulmuştu. Annem hala o evde yaşıyor. Bağlarımı koparmadığım gibi hala beni beslemeye devam ediyor. Çünkü işimi aşkla, severek yapmak en kıymetlisi benim için. Bugünün çocuklarıyla kıyaslandığında fazla oyuncağım olmadı. Oyuncağım yoktu ama özgürlüğüm vardı. Mahalle arkadaşlarımızla enerjimizi sokaklarda koşarak boşaltırdık. Bu yüzden de çok güzel bir çocukluk geçirdim. İlkokulum evin karşısındaydı, zil çaldığında evden çıkardım. Belki ben biraz avantajlıydım, sakin bir Boğaz köyünde görece romantik bir çocukluk geçirebildiğim için. Ne mutlu ki, İstanbul beni en güzel yüzlerinden biriyle karşılamış. Şehri gezip keşfettikçe de hep büyüdü bu sevgi. Ortaokulu Ortaköy'deki Gazi Osman Paşa'da okudum, eski Fehime Sultan Yalısı'ydı, Tanrı'nın bana bir başka lütfu. Şişli Terakki Lisesi'ne giderken hiç servis kullanmadım. Kandilli'den çıkıp yolda İstanbul'u seyrederek okula gitmek en büyük zevkimdi. Bugünkü gibi steril ve izole değildi o zamanın çocukluğu; cam kavanozdan seyretmedim dışarıdaki dünyayı, içine girdim hayatın; soludum her şeyi, hissettim. Sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde Turizm ve Otel Yöneticiliği eğitimi alırken bu sefer başka bir gözle gördüm bu şehri. Benim için yolların başlangıcı Kandilli'dir diyebilirim.

Her şeyin yanı sıra bir rehber ve bir hikâye anlatıcısı olarak sahada olmanın sizin için en büyük tatmini ne oluyor?

Bir rehber olarak bilgilerimi her zaman güncel tutmak, mesleğime ve gezdirdiğim misafirlerime karşı en büyük sorumluluğum. Hele ki İstanbul söz konusu olduğunda, her daim bilgiye açık olmak gerek. Şehirde yapılan bazı uygulamalar beni üzse de bazı yeniliklere çok seviniyorum. Zaten sevgi de böyle bir şey değil mi? Her şeye rağmen, olduğu gibi kabul etmek... Hep daha iyi olsun istemek... Eksikleri de olsa vazgeçememek... Ben bu sevgi ile görünenin ötesindeki tarihi ve hikayeyi insanlara anlatmak için çıktım yola. Bu sebeple bana söylenmesinden en mutlu olduğum ve kendime çok yakıştırdığım tanımlardan biri; hikaye anlatıcısı. Kimileri tarihi bu kadar hikayeleştirerek anlatmaya karşı. Benim görüşüme göre insanların merakını uyandırmak için hikayeler kolay bir yol. Tarihi o kadar çok kişiye bu hikayeler sayesinde sevdirdiğimi gördüm ki... Evet içi boşaltılmış, bilimsellikten uzak sadece hikayelere indirgenmiş bir tarih anlatısını benim de desteklemem mümkün değil. Ama olayları kavramak, kavratmak ve tarihi insanların ilgisini çekecek bir alan haline getirmek, o herkesin kaçtığı "sıkıcılık" kılıfından kurtarmak için hikayelerden yardım alabiliriz; neden almayalım?

Peki kariyeriniz boyunca yaşadığınız en büyük kırılma anı neydi ve sizi nasıl dönüştürdü?

Gezmeyi küçüklüğümden beri severim. Ailece ülkeyi karış karış gezdik diyebilirim. Bu tutkum babamdan bana miras. Andersen'in çok sevdiğim bir lafı vardır; gezmek yaşamaktır! Ayrıca Balık burcuyum ve özgür ruhlu biriyim! Beni akvaryuma kapatamazsın, engin okyanusların insanıyım. Fakat en büyük kırılmayı da yine babamla yaşadım. Babam ticaretle uğraşıyordu, benim de aile işinin bir parçası olmamı istiyordu. Ama ben ne ticaretle uğraşacak ne de takım elbisesini giyip sabah-akşam plazaya kapanacak bir tipim. Dönemin eğitim modası Boğaziçi Üniversitesi'nin İşletme Bölümü'ydü. Ben de gençliğin kararsızlığıyla, gönlümden geçen turizm bölümünü bir süre içimde tutup 1983 senesinde puanımın yettiği, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü'ne girdim. Sonradan bu seçimimin çok da faydasını gördüm. İki yıl sonra aynı üniversitenin turizm bölümüne geçtim. Ardından siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümünü de tamamladım. İlk rehberlik tecrübemi de bu dönemde yaşadım. Hem seyahat edip hem de para kazanayım diye düşünerek başvurduğum bir acentenin yanında "apranti rehber" oldum. Klasik bir "İstanbul'a ilk gelenler turu"yla başladım. Gezdirirken anlatmak, bildiklerimi paylaşmak çok hoşuma gitti. Ardından 1989 yılında, Anadolu turları başladı. İki sene sonra profesyonel rehber kokartımı aldım. Yurt dışının da eklenmesiyle mesleğe giriş yaptım. Bu sırada Viyana Üniversitesi'nde iki yıl doktora yapmaya gittim. Bu süre zarfında rehberlikten uzak kaldım. Dönüşte babamın yanında hazır olan işime başladım ama rehberlik bir kere kanıma girmişti. İyi para kazanıyordum ama iki yıl zor dayandım. Oradan çıkınca belki aile işi bana uygun değildir diyerek bir tekstil şirketine "satın alma uzmanı" olarak işe başladım. Ama yine mutlu değildim. Bu arayış içindeyken bir arkadaşım arayıp Alman bir turist grubu için mavi yolculuk rehberliği teklif etti. Şirketten bir hafta izin alıp tura katıldım. Hem çok eğlenip hem de bir hafta gezi sonunda bir aylık maaşım kadar para alınca "Oğlum sen ne yapıyorsun! Neyin kariyeri!" dedim ve koşarak rehberliğe geri döndüm! Yeniden başladım, çok çalıştım, düştüm, yine kalktım. Ama sonunda meslek hayatımda 38 yılı geride bıraktım. 100'e yakın dünyaca ünlü ve etkili isme İstanbul'u gezdirdim. Türkiye'nin ilk sesli online tur uygulaması Piri'nin ilk rehberi oldum. Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanından binlerce önerinin yer aldığı SET akıllı telefon uygulamasını 2021 yılında kullanıma sundum. 36 kitap yazdım, 40'tan fazla ödül aldım. 2004 yılından beri gazete ve dergilere yazılar yazıyorum. Profesyonel konuşmacı olarak davetlere katılıyorum. Doğru yolda olduğum için işimle büyüyorum ve bundan çok mutluyum. İyi ki o kırılma yaşanmış hayatımda.

JOMO (Joy of Missing Out) bu yılın seyahat trendi olarak huzur odağına alınmış tatil ihtiyacımızı karşılamak için mükemmel bir seçenekken, sizin bu doğrultuda önerebileceğiniz spesifik bir destinasyon ve lokasyona dair tavsiyeleriniz var mı?

Benim aklıma ilk olarak; Maldivler'deki Soneva geldi. 1995'te sahipleri Sonu ve Eva'nın kendi lüks anlayışlarını yansıttıkları bir proje. Bu otele konuşmacı olarak gittim. "Akıllı lüks" adıyla tanımladıkları bu felsefede misafirlerine otantik bir tecrübe sunuyorlar. En beğendiğim uygulama girişte verilen bez torbalara ayakkabılarınızı koymanızı istemeleri. Böylece bütün etiketleri geride bırakarak doğayla bir arada bir deneyim yaşayabiliyorsunuz. Tesis içinde size ait bisikletlerle bir yerden bir yere gidiyorsunuz. Sürdürülebilir-lokal-organik- sağlıklı yaşam terimlerinin İngilizce ilk harflerinden oluşan SLOW Life yani "Yavaş Yaşam" kavramını merkeze koymuşlar. Adeta koşturan dünyaya inat bir cennet yaratmak ister gibi... Otelde geri dönüşümle dekoratif eşya üreten bir cam atölyesi, ünlü bir kitap dükkânı ve yüksek teknolojili gözetleme kuleleri gibi farklı etkinlik alanları da bulunuyor. Soneva Jani Lagoon, Soneva Secret ve Koh Kood Adası'ndaki Soneva Kiri de bu zincirin Tayland'daki şubeleri. Dünyayı geride bıraktığım bu özel deneyimi asla unutamam.

Peki bu yaz hem doğayla temas ettiğiniz hem de kültürel bir tatmin yaşadığınız etkileyici bir seyahat rotanız oldu mu?

Bu yaz, uzun zaman sonra bir Tanzanya, Zanzibar turu yaptık. Bu coğrafyayı yeniden hem doğası hem de kültürüyle deneyimlemek beni çok etkiledi. Bulunan en eski kafatasının Tanzanya'da bulunduğunu biliyor musunuz? Yani insanlığın kökenine bir yolculuk bu. Yöre halkı Masaileri tanımak, Afrika'nın en yüksek noktası olan Kilimanjaro'yu görmek, safaride Afrika'nın beş büyüklerini (aslan, leopar, gergedan, fil ve bufalo) doğal ortamında gözlemlemek, Büyük Göç'e tanık olmak hepimiz için unutulmaz anılar oldu. Safaride oldukça şanslıydık. Neredeyse tüm hayvanları görme şansımız oldu. Kaldığımız Four Seasons Safari Lodge Serengeti, milli parkın içinde yer alıyordu. Otelde kalırken bile doğayla iç içe olmanın keyfine vardık. Büyük Göç mayıs ve ekim arasında gerçekleşiyor. Ülkeyi ziyaret etmek için bu dönemi tercih ederseniz görsel bir şölene denk gelmeniz mümkün.

Şehir sezonu açılırken rutin hayatının yorgunluğunu atmak isteyen birine mutlaka denenmesi gereken bir spa veya wellness için öneriniz olur mu?

Büyükada'da denize sıfır konumlanan "Princes' Palace Resort" yeni favorilerimden. Adaya gitmek bence İstanbul'dan en hızlı kaçış yolu. Otel, "Anim Wellbeing Center" ile size tam bir rahatlama vadediyor. Eğer yaz aylarında gittiyseniz sonsuzluk havuzunun büyüleyici manzarasının tadını çıkarmayı ihmal etmeyin. İstanbul'un yanı başında, doğanın içinde keyifli vakit geçirmek için en iyi adreslerden biri bence Sapanca. Bazen yoğun iş tempomdan kısacık bir vakit ayırıp kaçtığım yer ise "NG Sapanca Enjoy". Sapanca Gölü'nün dinginliği ve otelin hemen arkasına uzanan korusunda tazelendiğimi hissediyorum. Otelin bünyesindeki "Aliva Spa" benim favorilerimden. Biraz daha uzağa gidebilirim derseniz, Odunpazarı'nda yer alan "Tasigo Eskişehir" de çok sevdiğim bir tesis. "Aden Spa"da otantik hamam keyfinin yanı sıra Eskişehir'in termal sularından beslenen bir havuz, termal jakuzi, açık-kapalı havuzlar da bulunuyor.

"Keşke herkes en az bir kez oraya gitse" dediğiniz, dönüştürücü etkisi olan bir yer var mı?

Benim için her kültür çok özel. Dünyanın neresine gitsem mutlaka yeni bir şeyler öğreniyorum, yeni birileriyle tanışıyorum. Şimdiye kadar 150'ye yakın ülkeye seyahat ettim; 1.400'den fazla şehir gördüm. Bence hepsinden az veya çok izler taşıyorum ruhumda. Çünkü bence her yol, sadece fiziksel olarak değil ruhsal olarak da bir değişimi beraberinde getiriyor. İlla bir yer söylemem gerekirse, en etkilendiklerim muhtemelen Antarktika ve Butan oldu diyebilirim. Yıllar önce gittiğim Antarktika'ya 2026'nın Ocak ayında yeniden bir tur yapacağım. Dünyanın sonu diyebileceğim bir coğrafya. Sanki aynı dünyada yaşamıyormuşuz gibi hissetmiştim kendimi. Butan ise geçmişin izlerini en iyi yansıtan, dünyada gördüğüm en sade ama mutlu ülkeydi. Zaten bu konu onlar için o kadar önemli ki "Gayri safi milli mutluluk" ile ilgilenen bir bakanlıkları da bulunuyor. Bu iki rotadan sonra hayata bakış açım yeniden şekillendi diyebilirim. Son yıllarda favorim olan Güney Afrika ve baharda sakura zamanı mutlaka tur düzenlediğim Japonya da listeme girer.

Peki modern dünyada ve özellikle son birkaç yılda seyahat etmenin temeli, deneyim odağında mı yoksa salt tüketime mi evrildi? Siz bu noktada turlarınızda hangi güncel değişimleri tasarlıyorsunuz?

Günümüzde tüketim dünyasında yaşıyoruz. Bu su götürmez bir bilgi. Fakat bence son dönemde algımızı çok değiştiren bir olay yaşadık. Hem de tüm dünya aynı anda. Pandemi sürecinde özellikle sosyal hayat kuralları yeniden yazıldı. "Farklı bir hayat mümkün"ü, nelerin öncelikli olduğunu daha iyi anladık. Turizm açısından da bu bakış açısı deneyime dayanan turların ön plana çıkmasını sağladı. Artık sadece bir listeyi doldurmaktan öte, gidilen yer ile özdeşleşecek, anı oluşturacak bir detay arayışı yükselişte. Biz de turlarımızı buna göre şekillendirmeye başladık. Haziran ayında Berlin turumuzda Tarkan konserine katıldık. Yaz sonu da Londra'da, son yıllarda turnesi yok satan Coldplay konserine gideceğiz. Gündüz şehri keşfedip akşamı bir konserle taçlandırmak hem benim hem de misafirlerim için unutulmaz bir deneyim oluyor. Gece turlarını da çok seviyorum. Bu konuda ilklere imza attım diyebilirim. Gündüzün kalabalıkları dağılıp da o alanlar bize kalınca bence ortam daha büyüleyici oluyor. Gece turlarıma ilk olarak Boğaz'da Dolunay gezileriyle başlamıştım. Hala Yerebatan turlarım devam ediyor. Geçen sene Topkapı Sarayı'nı ve Efes Antik Kenti'ni de gece turlarında misafirlerimize gezdirdik. Mayıs ayında düzenlediğimiz Paris turumuzda, Versailles Sarayı'nı misafirlerimiz için gece açtırdık. O kadar keyifli oldu ki 2026 için tur tarihimizi ayarladık bile. Sonbaharda da St. Petersburg turum olacak. O zaman da Hermitage Müzesi'ni gece gezme şansımız olacak. Yeni yıl için düzenlediğimiz turda Kahire'de Büyük Mısır Müzesi'ni de gece gezeceğiz.

"Cittaslow (yavaş şehir)" kavramı giderek daha çok ilgi görüyor. 2025'te bu anlayışı en iyi yansıtan destinasyon sizce neresi? Ve oraya giden biri neyi mutlaka deneyimlemeli?

"Cittaslow" kavramı dünyada oldukça yaygın. Ülkemizde de yavaş yavaş bahsedilmeye başlandı. Yurt dışında bu tarz özellikleri korumak için çok sıkı kurallar konuluyor. Ülkemizde Cittaslow Ağı'nın 26 üyesi var. Biz de bir yer tanındıkça kalabalıklaşıyor ve büyük şehir insanı kendi temposunu da oraya taşıyor diye düşünüyorum. Yine de böyle oluşumların varlığı, denetimler ve standartlarıyla ülke turizmine büyük katkı sağlıyor. Ülkemizde o yavaş halini en güzel koruyan yerlerden biri bence Gökçeada. Çanakkale'den feribotla uzaklaştıkça ve kara silikleşip ada daha görünür oldukça zaten yavaşlamaya başlıyorsunuz. Sonra terk edilmiş köylerde gezdikçe, sahillerinden uzaklarda görünen diğer yerleşimlere selam verirken temponuz düşüyor ve adanın ritmine bırakıyorsunuz kendinizi.

Yeni rotalar keşfetmek isteyen ama klasik turistik yerlerden uzak durmak isteyen biri için Türkiye'de hâlâ "el değmemiş" diyebileceğiniz hangi bölgeler var?

Ben her zaman şunu derim: "Önce 81 ili gezin, ondan sonra yurt dışını görün". Tarih ve coğrafya eğitimi ne yazık ki çok kitabî ve yine ne yazık ki çok yetersiz kalıyor bizim ülkemizde. Bireysel ilginiz yoksa bu ülkedeki muhteşem tarihi ve coğrafyayı keşfetmenin peşine düşmüyorsunuz. Çocukluktan itibaren ülke sevgisi ve onu tanıma isteği mutlaka aşılanmalı. Bizim ülkede bir âdet vardır, herkes birbirine memleketini sorar. Söylenen yerler hakkında kaçının bilgisi vardır veya kaç kişi köklerinin geldiği o yeri ziyaret etmiştir sizce? Ben daha önce "Ayrıcalıklı Rotalar" televizyon programımda ve YouTube kanalım için çektiğimiz Antalya bölümünde şöyle bir kıyaslama yapmıştım; çok şaşırtıcı gelmişti insanlar: Peru'daki Machu Picchu'yu görmeye akın akın insan gider. Bizim ülkemizde bile Machu Picchu'ya çıkma hayaliyle yaşayan öyle çok insan var ki... Ama hem ülkemizden hem dünyadan Antalya'daki Termessos antik kentini bilen kaç kişi var diye sorsam ya da buraya gitmeyi idealize eden, mutlaka görmeliyim diyen kaç kişi var? Machu Picchu kentini günümüzden yaklaşık 500 yıl kadar önce 2430 metreye inşa etmişler. Termessos'u beş bin yıl önce kurmuşlar ve tarihe Büyük İskender'in fethedemediği kent olarak geçmiş. Ben her ikisini gördüm ve içtenlikle söyleyebilirim ki Termessos'u çok daha etkileyici buldum. Bunun gibi öyle çok örnek sıralayabilirim ki... Dünyayı gezmek, farklı coğrafyaları ve kültürleri tanımak çok önemli. Sağladığı vizyon ve kültür tartışılmaz. Ama bunu bir yapboz kabul edersek, o yapbozun kalbine kendi ülkemizi koymak gerek çünkü kendi topraklarımızı, kültürümüzü ve bizi besleyen kökleri keşfetmeden dünyayı keşfetmeye çalışmak bana biraz anlamsız geliyor. Pamukkale'nin, Kapadokya'nın karşısına ne koyabilirsiniz? O sebeple özel olarak bir bölge demem zor ama gittiğiniz yeri bir dahaki sefere başka bir gözle yeniden görmenizi önerebilirim. O zaman kimsenin fark etmediği ne çok değer keşfettiğinize siz de şaşıracaksınız.

Zamanda yolculuk yapma şansınız olsaydı, hangi medeniyeti ya da tarihi dönemi bizzat deneyimlemek isterdiniz?

Bu soruya cevabım yine İstanbul üzerinden olabilir. İstanbul'u farklı zamanlarda görmek isterdim. Konstantin zamanındaki halini görmek, Justinianus zamanında Ayasofya'nın açılışına şahit olmak, Bizans döneminde kıyasıya rekabet halindeki Maviler ve Yeşiller'in hipodromdaki araba yarışlarını izlemek, İstanbul'un fethedildiği ilk dönemde şehri görmek, karadan yürütülen gemilere şahit olmak, Mimar Sinan'ın o inanılmaz eserlerinin yapıldığı yılları görmek, Boğaz'ın incisi yalıların o şaşalı zamanını yaşamak, aklıma ilk gelenler. Bir de Boğaz demişken, sanırım 1950'lerdeki o bakir halini de görmek isterdim. Erguvan zamanı bir tepeden bakıp hayran kalırdım o haline herhalde.

Dünyayı dolaştıktan sonra Türkiye'ye döndüğünüzde en çok neyle karşılaşmak sizi mutlu ediyor?

Dünyada nereye gidersem gideyim, hatta bazı şehirler bana kendimi evimde gibi hissettirse bile seyahatlerimin sonunda İstanbul'a kavuşmak yolculukların hep en güzel kısmı oldu. Ev yaşantısını çok sevmesem de hem Hisarüstü'ndeki evim hem de annemin yaşadığı Kandilli'deki eve dönünce kendimi güvenli bir limana gelmiş gibi hissediyorum. Boğaz'da veya Atatürk Kent Ormanı'nda yürüyüş yapmak, sevdiğim arkadaşlarımla güzel sofralarda buluşmak beni birkaç günde şarj ediyor. Sonrasında yeniden yollar beni çağırıyor.

Fotoğraflar: Ertan Demirbilek

EN ÇOK OKUNANLAR

Yılın Trendi: Doğal Saç Şekillendirme

Yılın Trendi: Doğal Saç Şekillendirme

9 dakika okunma süresi
Kaderin Kesiştirdiği İki Hayat

Kaderin Kesiştirdiği İki Hayat

1 dakika okunma süresi
Evrensel Moda Dili

Evrensel Moda Dili

2 dakika okunma süresi
Bong Joon-ho'nun En İyi Filmleri

Bong Joon-ho'nun En İyi Filmleri

9 dakika okunma süresi
Netflix'te İzlemeniz Gereken 14 Müzikal Film

Netflix'te İzlemeniz Gereken 14 Müzikal Film

13 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

The White Lotus'un Parlayan Yıldızı: Aimée Lou Wood

The White Lotus'un Parlayan Yıldızı: Aimée Lou Wood

Güneş Çağlarcan Solo Sergi Açılışı

Güneş Çağlarcan Solo Sergi Açılışı

Deniz Kızı Kadın Yelken Kupası'nın 2024 Edisyonu

Deniz Kızı Kadın Yelken Kupası'nın 2024 Edisyonu

Kırmızı Çocuklar Derneği'nin Yeni Üyesi: Kırmızı Karavan

Kırmızı Çocuklar Derneği'nin Yeni Üyesi: Kırmızı Karavan

Golf'ün 50 Yıllık Zaman Tüneli

Golf'ün 50 Yıllık Zaman Tüneli

Esas Oğlan Dizisinin Gala Gecesi!

Esas Oğlan Dizisinin Gala Gecesi!

Stalantis'ten Önemli Ziyaret

Stalantis'ten Önemli Ziyaret

Ahu Yağtu ile Kelime Oyunu

Ahu Yağtu ile Kelime Oyunu

18 Eylül Balık Tutulmasının Burçlara Etkileri Neler?

18 Eylül Balık Tutulmasının Burçlara Etkileri Neler?

Tuba Ünsal ve Burcu Baldouf İle "İyileşme Yolculuğu"

Tuba Ünsal ve Burcu Baldouf İle "İyileşme Yolculuğu"

Ege'de İçsel Yolculuk

Ege'de İçsel Yolculuk

New York'tan Bodrum'a: Sera Verhoest Irvül'ün Katmanlı Stil Dünyası

New York'tan Bodrum'a: Sera Verhoest Irvül'ün Katmanlı Stil Dünyası