Netflix'in son dönem yerli dizilerinden İstanbul Ansiklopedisi, klasik anlatı kalıplarının dışına çıkan, daha çok hissederek izlenmesi gereken bir yapım. Hikâyenin merkezinde iki kadın var: biri, hayata tutunmakta zorlanan, geçmişinden kaçmaya çalışan genç bir kadın olan Zehra; diğeri ise görünürde her şeyi yolunda olan ama içten içe çözülen, mesafeli bir doktor olan Nesrin. Birbirinden çok farklı bu iki kadının yolları İstanbul'un dar sokaklarından birinde kesişiyor. Ama bu buluşma, bir tesadüf olmanın çok ötesine geçiyor. Dizinin her bölümü, bir kadrajın ya da bir cümlenin ardına gizlenmiş katmanlarla örülü. Yönetmen Selman Nacar, hikâyeyi didaktik bir anlatımla değil, suskunluklar, bakışlar ve sembollerle kuruyor. İstanbul ise sadece bir mekân değil; her köşe başında geçmişin izlerini taşıyan, karakterlerin yükünü sırtında taşıyan bir canlı organizma gibi anlatının parçası haline geliyor. Yavaş ilerleyen, sessiz ama çok şey söyleyen bir dizi bu. Şimdi diziyi daha iyi anlamanızı sağlayacak on önemli maddeye birlikte bakalım.
İstanbul Ansiklopedisi ismi, sıradan bir dizinin başlığı gibi durabilir ama aslında çok daha derin bir göndermeye sahip. Dizi, Reşat Ekrem Koçu'nun yıllar önce yazmaya başladığı, ama hiçbir zaman tamamlanamayan aynı adlı ansiklopedisinden ilham alıyor. Koçu, İstanbul'un bilinen yüzünü değil; kenar mahallelerini, dedikodularını, çarşı pazarın sesini, kaybolmuş hikâyelerini yazmıştı. Dizi de benzer bir şeyi yapıyor. Bu kez bilgi maddeleriyle değil; iki kadının iç dünyası, İstanbul'un sokakları ve geçmişten bugüne taşınan duygularla şehir yeniden yazılıyor. Bu ansiklopedi tamamlanmamış olabilir ama izleyiciye bir bütün hissi bırakıyor.
Bu dizide "hareket" pek yok ama "duygu" çok. Yönetmen Selman Nacar, önceki filmlerinde olduğu gibi burada da büyük laflar etmeden, abartıya kaçmadan anlatıyor derdini. Küçük jestlerin, uzun bakışların, bir odadaki sessizliğin bile bir şey söylediğine inanan bir sinema dili var. Bazı sahneler öyle sade ki, ilk bakışta sıradan gibi duruyor ama sonra zihninizde yankılanmaya devam ediyor. Bu da diziyi hızlı tüketilen içeriklerden ayırıyor. Her bölüm adım adım karakterlerin iç dünyasına açılan bir kapı gibi.
Canan Ergüder'in Nesrin'i ile Helin Kandemir'in Zehra'sı, sadece iki farklı kadını değil; iki ayrı yaşam biçimini, iki ayrı İstanbul'u temsil ediyor. Nesrin düzenli, eğitimli ama mesafeli. Zehra ise duygularını bastıran, hayatta kalmaya çalışan biri. Oyunculuklar öylesine güçlü ki; karakterlerin geçmişlerini, hayal kırıklıklarını ve yaralarını sadece yüz ifadelerinden bile anlayabiliyoruz. Aralarındaki ilişki, sadece dramatik değil; bir bakıma iki kuşağın birbirini anlamaya çalışmasının da sembolü gibi. Özellikle hastane sahnelerinde kurulan sessizlik bile sahnenin yükünü taşıyabiliyor.
Bu dizide İstanbul'a bakış, kartpostallardaki güzellikten uzak. Şehir gri, yorucu, kalabalık ama aynı zamanda büyülü. Kamera çoğu zaman kalabalıktan kaçıyor; dar sokaklara, eski apartmanların içlerine, boş vapur iskelelerine sığınıyor. Bu mekânlar, karakterlerin geçmişleriyle yüzleştiği alanlar hâline geliyor. İstanbul burada hem geçmişin taşıyıcısı, hem de karakterlerin iç dünyasına açılan bir pencere. Dizi, şehri bir fondan ibaret kılmak yerine, onunla konuşuyor. Bu da İstanbul'u hissettiren ama romantize etmeyen nadir yapımlardan biri olmasını sağlıyor.
İstanbul Ansiklopedisi'nin en güçlü taraflarından biri, birden fazla sosyal meseleyi aynı anda tartışması ama bunu bağırmadan yapması. Zehra'nın yaşadığı güvensizlik, yalnızlık ve dışlanmışlık duygusu; Nesrin'in mesleki başarılarının arkasında saklanan duygusal boşlukla buluşunca ortaya, kadın olmanın farklı versiyonları çıkıyor. Dizi bu karşılaşma üzerinden; sınıfsal ayrımlar, eğitim farkı, aile baskısı ve kadınların yükleri gibi temaları doğal bir şekilde ele alıyor. Her şey çok içten, çok tanıdık ve bir o kadar da acıtıcı.
Netflix dizilerinin çoğunda tempoya odaklanırız, ama İstanbul Ansiklopedisi bir maraton gibi. Hikâye sindire sindire ilerliyor. Her sahne biraz zaman istiyor ama sonunda duygusal olarak güçlü bir etki bırakıyor. Dizinin ritmi; karakterlerin iç dünyasıyla uyumlu. Bu yüzden ilk bölümlerde sabırsız hissedebilirsiniz, ama izledikçe neden böyle anlatıldığını daha iyi anlıyorsunuz. Final sahneleri özellikle duygusal anlamda güçlü, hatta bazı bölümlerin sonunda kısa bir sessizlik ihtiyacı hissedebilirsiniz.
Fotoğraflar: Netflix