CEYLAN TOPLAMAOĞLU VE MELİS ERDOĞAN
Sizi tanıyabilir miyiz?
C.T: İtalya’daki eğitimimin ardından Jean Paul Gaultier ve Cacharel gibi markalarla çalıştım ve birçok firmaya marka danışmanlığı verdim. Bu sürede çanta tasarım ve üretim süreçlerinde aktif olarak yer aldım. Aslında fark etmeden gelecekteki işimi mutfağında öğrenmişim. Hala da atölyede geçirdiğim her gün yeni bir şeyler öğreniyorum ve Türk zanaatkarlığına hayran kalıyorum. Kia Ora Design’ı kurduğumuzdan beri işim sosyal hayatımın da tamamen içinde, dolayısıyla kurumsal hayattan alışık olduğum çalışma saatleri kavramı benim için artık yok. Gittiğim her yerden, konuştuğum her insandan ilham almaya başladım. Bu nedenle de her fırsatta farklı yerler görmek ve yeni insanlarla tanışmak için zaman yaratıyorum. Ancak bazen de tamamen uzaklaşıp kendi kendime kalmam gerektiğini biliyorum. Böyle zamanlarda da devreye yoga pratiğim giriyor. Uzun yıllardır yoga yapıyorum ve onun arttırdığı farkındalık ve olumlu bakış açısının markamıza da yansıdığını düşünüyorum.
M.E: Ben de Amerika’daki eğitimimin ardından yoğun olarak yabancı markalara iletişim danışmanlığı verdim ve yurt dışı pazarlama alanlarında çalıştım. Kariyerim süresince ülkemi uluslararası pazarlarda temsil edecek ve fark yaratacak bir marka yaratma fikri oluşmaya başlamıştı. Dolabımda en önem verdiğim, ancak seçerken de en zor beğendiğim parçalar çantalarım olduğu için Ceylan’la birlikte bu ortak tutku ve hayallerimizin peşinden gitmeye karar verdik. Ben de Ceylan gibi yıllardır yoga ile ilgileniyorum ve ne kadar yoğun olursak olalım günümün bir kısmını yogaya ayırmaya çalışıyorum. Tüm gün işi düşünmekten alıkoyamadığım zihnimi bir süre de olsa rahatlatmanın bana da markamıza da çok iyi geldiğini biliyorum.
Yollarınız nasıl kesişti ve Kia Ora Design markası nasıl doğdu?
C.T: Aslında iki eski iş arkadaşıyız. Yurt dışından döndükten sonra Türkiye’de girdiğimiz ilk işte beraber, hatta karşılıklı masalarda çalışıyorduk. İş arkadaşlığı zamanla dostluğa dönüştü ve biz farklı şirketlere geçsek de dostluğumuz devam etti. Bir gün fark ettik ki hep bir Türk markası kurmaktan ve yurt dışında ne kadar başarılı olabileceğinden bahsediyoruz. Her ikimizin de yurt dışı pazarlarını tanımamız ve oralardaki iş tecrübelerimiz bir de çantalara olan tutkumuz birleşince Kia Ora Design ortaya çıktı.
Kia Ora’nın anlamı nedir?
M.E: Her ikimiz de başından beri markamızın adının pozitif bir anlamı olmasını ve söylendikçe bu güzel anlamın güçlenmesini istedik. Kia Ora Maori dilinde sağlık, zenginlik, mutluluk gibi iyi dilekler içeren bir kelime ve yüzyıllardır kullanılıyor. Böyle uzun zamandır güzel dilekler için kullanılan bir sözcüğün anlamının daha da yoğunlaştığına ve markaya ve kullananlara iyi şans getireceğine inanıyoruz.
Kia Ora Design markasının değerleri neler ve tarzınız nasıl tanımlıyorsunuz?
C.T: Kia Ora Design’ın önem verdiği değerlerin başında Türk işçiliği ve dericiliği geliyor. Türk zanaatlarlığı bizi ilk günden beri etkiliyor. Ustalarımız çok küçük yaşta başladıkları mesleklerinde büyük tecrübeye sahipler. Onları çalışırken izlemek ve her gün yeni bir şeyler öğrenmek bizim için çok değerli. O kadar şanslıyız ki Onlar da bizim bir Türk markasının dünya pazarlarında temsil etme isteğimizi coşkuyla karşılıyor ve bize çok destek oluyorlar. Kia Ora Design’ın tasarımlarını modern, fonksiyonel ve çarpıcı olarak nitelendirebiliriz. Amacımız kullanıcısına benzerlerinden özgün detaylarıyla ayrılan işlevsel parçalar sunmak. Birçok kişi koleksiyonumuzda bulunan parça sayısından daha fazla parçaya sahip olduğumuzu düşünüyor çünkü çantalarımızda birden fazla kullanım olanağı yaratmaya çalıştık. Örneğin bir modelimiz omuz çantası olarak kullanılabildiği gibi askıları ayarlanarak sırt çantasına dönüşebiliyor. Yine clutch veya bel çantasıyken omuz çantasına dönüşebilen farklı modellerimiz de var.
2015 yaz koleksiyonunuzda neler var?
M.E: İlkbahar Yaz koleksiyonumuz ‘Sillage’ ardımızda bıraktığımız izi temsil ediyor. Yeni koleksiyonumuzdaki parçalar da farklı yorumları ve detaylardaki incelikleri ile kullanıcılarının iz bırakmalarına olanak tanıyor. Yeni sezonda ilk koleksiyonumuzda çok sevilen ve klasikleşen parçaların canlı yaz renklerinin yanı sıra 4 yeni parça daha katıldı. Süetin zengin ipeksi dokusu ve detaylardaki varlığı koleksiyonumuzda bu sezon ön planda yer alıyor.
İlham kaynaklarınız neler?
C.T: Tasarım sürecimize ilk başladığımızda fark ettik ki her ikimiz de farklı ülke ve kültürlerden gelen farklı kadınlardan ilham alıyoruz. Uzun yıllar yurt dışında yaşadığımız için farklı tarzlara sahip birçok insanla tanışma fırsatımız oldu ve onlardan çok şey öğrendik. Ayrıca gittiğimiz farklı şehirler ve mimari yapılar hatta çok düşkün olduğumuz yemek sofraları bile bize ilham verebiliyor. Severek yaptığımız için artık markamız işimiz olmaktan çıktı ve hayatımızın her alanından besleyebildiğimiz bir parçamıza dönüştü.
Yurt dışından beğendiğiniz çanta tasarımcıları kimler?
M.E: The Row materyal kullanımı ve duruşuyla beğenerek takip ettiğimiz markalardan. Ayrıca zamansız tasarımları ve güçlü marka kimliği ile Bottega Veneta bizim için önemli bir marka. Bizim de koleksiyonlarımızı hazırlarken en önem verdiğimiz noktalardan biri bütünlük ve marka kimliğimizi korumak.
Ürünlerinize nerelerden ulaşabiliriz?
C.T: Ürünlerimizi Nişantaşı’ndaki Showroomumuzda yakından inceleyerek satın alabileceğiniz gibi, www.kiaoradesign.com adresli web sitemizden, lidyana, luksbazaar, hipicon ve auvintage gibi satış sitelerinden ulaşabilirsiniz. Bunun dışında Amerika, İngiltere, Fransa ve Hollanda’da da satış kanallarımız mevcut.
SEDEF ÇALARKAN
Çantalarında Osmanlı padişahlarının i-pod dinledikleri tasarımları ile dünyanın dikkatini çeken Sedef Çalarkan, BoulevardOsman markası ile her yıl farklı bir tasarımcı ile çalışacak.
Tasarıma yönelme serüveniniz nasıl başladı?
Markamı kurmadan önce yurt dışında başka firmalar için danışmanlık verdiğim dönemde fuarlarda da gözlemlediğim herkes bir şekilde ya batılı olmaya çalışıyor ya da müşterisi olan ülkenin kültürüne göre tasarım yapıyordu. Bana bu durum bize bir İsveçlinin lokum satmaya çalışması gibi geldi. Mutlaka özümüzden bir şeyler olmalı günümüze de uyarlanmalı ve gençliği yakalamalıydı. Bu düşüncelerin sonucunda bu yol açıldı. Elime kağıdı, kalemi aldım ilk çizdiğim aksesuar koleksiyonuyla Pairs Pret a Porter fuarına katıldım. Padişahlarımıza i-pod takarak Türkiye’de Neo Osmanlı akımının ilk temsilcilerinden biri oldum. Amacım gençlerin ve teknoloji firmalarının dikkatini çekmekti. Şanslıydım amacıma hemen ulaştım. Gençlerin büyük ilgisiyle karşılaştım ve 1 sene içinde dünya devi Apple firması için tasarım yapma imkanı buldum. İ-pod ve laptop çantaları tasarladım. Doğunun mistik, gizemli dünyası birçok sanat dalına ilham kaynağı oluyor artık. Türkiye’de ise her zaman olduğu gibi gecikmiş bir farkındalık durumu vardı. Önce dünyada akımların etkisini görüyorlar sonra takipçi olmaya başlıyorlar. Örneğin, benim tasarımlarımın satış grafiğini yükselten daima yabancılar ve gençler olmuştur.
Neo Osmanlı akımının öncülerindensiniz biraz anlatır mısınız Neo Osmanlı nasıl bir akım?
Evet. Günümüzde çok moda olan “Neo Osmanlı” akımının öncülerindenim. Neo Osmanlı; Geçmişten günümüze taşınan sembollerin modernize edilmesi yaşadığımız döneme entegrasyonudur. İşin sırrı iyi bir gözlemci olmam, Osmanlı sanat tarihini çok iyi biliyor oluşum, incelemeci karakterim, teknolojiyi ve yeniliği çok iyi takip edişim diyebiliriz. Hiçbir bir zaman trendlerin peşinden koşmadım. Şakacı lüks, zengin sadelik, gülümseten ciddiyet gibi karşıtlıklardan doğan güçle beslenen, zıtlıklardan sızan enerjiyi yakalayan bir stil peşindeyim.. Her sezon Osmanlı’nın başka bir temasını kullanıyorum . Vazgeçilmezim de “Kaşıkçı Elması”. Teknolojiyle modayı bir ayaya getiren ülkemizdeki ilk tasarımcı olma özelliğini taşıyorum. i-pod dinleyen padişah t-shirt ve hoparlör taktığım şeffaf çantam bir klasik oldu. Bugün hala en tercih edilen tasarımlarımın başında geliyor. ”Anakronizm” felsefesinden yola çıktım. Tasarladığım ürünlere ait oldukları zaman dilimleri dışında anlam katıp, popülerleştirdim ve günümüze taşıdım diyebiliriz. Ben kendimi konsept tasarımcı olarak sınıflandırıyorum. Aslında konsept tasarımcı deyimi de bana ait diyebiliriz. Bu tarz iş birliğinin ilk başlatanlardan biriyim demek yanlış olmaz. Çünkü bizim dilimizde bu işin tam bir karşılığı yok. Bu terim, yaptığım işi tam olarak karşılayacak bir tanım arayışına girdiğimde çıktı. Çünkü herkes bana endüstriyel tasarımcı ya da moda tasarımcısı olup olmadığımı soruyor, benim de verdiğim cevap elbette “hayır” oluyor. Çünkü tek bir ürün üzerine tasarım yapmıyorum. Ürünün nerede duracağını, satılacağını, nasıl paketleneceğini kısaca ürünün teması üzerindeki konsepti yaratıyorum. Bir anlamda kimlik kazandırıyorum. Zaten bu yüzden genellikle reklam şirketleri beni tercih ediyor. Çünkü birkaç yerde yaptıracakları işleri tek bir yerde yaptırma şansları doğuyor. Anlatılmak istenen fikrin tamamını alıyorum ve en son aşamasına kadar pratiğe döküyorum.
Osmanlı sizin için ne anlamlar taşıyor?
Osmanlı dipsiz bir kuyu, anlamı olan özümüzden gelen kültür mirasımızı da günümüze entegre edebilme şansı sunuyor. Benim için zaman çok önemli bir olgu. Farklı zaman dilimleri arasında zıplamalar, eşleştirmeler yaparak insanları şaşırtmak, düşünülmemiş birliktelikleri sergilemek gibi bir heyecanım var. Türkçeye zaman-bozum olarak çevrilebilecek “Anakronizm” kelimesi ortaya koyduğum işleri çok iyi betimliyor. Bu nedenle bu kavramı kendime ana başlık olarak belirledim. Anakronizm kavramının farklı hallerini kendi felsefeme dönüştürme gayretim çalışmalarımı şekillendirdi. İmgelerimizde yer etmiş tarihi unsurları eğlenceli bir yaklaşımla ele aldım, güncel ve hafif bir dille popülerleştirdim. Objelere ve karakterlere ait oldukları zaman dilimlerinin dışında unsurlar ekledim.
BoulevardOsman çanta markanız nasıl doğdu?
Dünyanın en önemli lüks tüketim grubu LMVH’de çanta ve aksesuar üzerine aldığım eğitim ve deneyim sonucunda yıllar önce bir gün çok lüks bir çanta& aksesuar markası yaratmayı aklıma koymuştum. Osm@n’ı ilk çıkardığımda deneyimlerim olmuş ve beni tamamen tatmin etmemişti. Bugün zamanı geldi diyelim ve çıkan sonuçtan çok memnunum. Dünya da en lüks çanta& aksesuar markalarının yanında yerini alacak kadar kaliteli bir marka yarattım. Ben Sedef Çalarkan olarak markanın tasarımcı kimliğinden kreatif direktör olma kısmına geçiş yaptım. İlk koleksiyonu ben tasarladım. Ancak bundan sonra her yıl yerli veya yabancı bir tasarımcıyla BoulevardOsman bir araya gelecek. Farklı yorumlar göreceksiniz.
BoulevardOsman’ı nasıl tanımlıyorsunuz, ne tarz modeller var?
Dünyada da yükselen bir moda akımı olan spor-lüks şıklık, BoulevardOsman’ın temeli. Markaya ait tasarımlar, dönemsel ve popülist olmanın aksine klasikleşmeye aday çizgiler taşıyor. Sırt çantaları, minik bohçalar, cüzdanlar ve çanta ile aksesuara dair birçok parça BoulevardOsman koleksiyonunun ana hatlarını oluşturuyor. Koleksiyonda tüm parçaların içi ve dışı gerçek deri. Markanın en önemli özelliği ise aks
aksesuar ve derilerinde ki incelik.
Tasarımla ilgili en büyük hayaliniz nedir?
Özgün ve ayrıcalıklı tasarımların değerini bilenlere, kalıpların dışına çıkarak daha evrensel bir dil yaratmak istiyorum. Daha fazla kişiye ulaşabilmekse en önemli hedefim ve hayalim. Her zaman söylerim, hayellerim hiç bir zaman ünlü giydirmekle sınırlı olmadı. Kitlelere yayılmak istiyorum. Beni heyecanlandıran bu.
Çanta Tasarımına Sanatsal Boyut Getiren Tasarımcı;
SEMİHA TURHAN
Birbirinden şık ve kaliteli çanta tasarımlarıyla adından söz ettiren Semiha Turhan, SACT markası ile ürettiği renkli ve kişiye özel çantaları, moda dünyasına yeni bir hareket getirdi.
Sizi tanıyabilir miyiz?
İstanbul doğumluyum, O zaman ki adıyla Kadıköy Maarif Koleji’nden mezun olduktan sonra Üniversitede eğitimim başladı, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde hakikaten çok severek okudum. Bu dönemde başlayan sanata olan merakım, zaman içinde moda ve tasarımla birleşerek, beni şimdi bulunduğum bu yere kadar getirdi. Bu arada evliyim ve bir kızım var.
Sanat ve moda tasarımını nasıl buluşturdunuz?
Sanata olan ilgi ve merakım, üniversite eğitiminden sonra, deri ve kumaşlara olan merakımla birleşti. Önce antika kumaşlar toplamaya başladım, ardından da yavaş yavaş model tasarımları geldi. Kısa bir süre sonra da, amatör ruhla başlayan bu ilgi bende bir tutkuya dönüştü. 2000’li yılların başında kürk, deri ve antika kumaşların karışımından oluşan ilk koleksiyonumu, Came-i Muyi markası ile iç ve dış piyasaya sundum. Her şey çok güzel gidiyordu. Fakat kızımın çok küçük olması nedeniyle annelik ön plana geçti. Ve o büyüyene kadar, tüm vaktimi kızıma ayırmak istedim ve dolayısıyla iş hayatına ara verdim.
Peki, çanta tasarımına başlama serüveninizi anlatır mısınız?
Öncelikle herkesin kullandığı dünyaca ünlü markaların en has müşterisiydim, fakat sosyal ortamda birçok kadını aynı çantanın farklı renkleri ile görmek açıkçası beni çok rahatsız ediyordu. Ayrıca hayalimdeki çantaları da bulamıyordum. Bunun yanı sıra, egzotik ve antika derilere olan merakım ve bilgim artmıştı. 2011 yılında hobi olarak kendi çantalarımı yapmaya başladım. Kendi kişisel özelliklerime ve konforuma uygun çantalardı bunlar. Yaptığım çantalar çevremdekiler tarafından da çok ilgi gördü, beğenildi. Hatta arkadaşlarım, eşim dostum, birbiri ardına özel siparişler vermeye başladı. Bütün bunlar markamı yaratma yolunda ilk adımlarmış meğer. İlgi ve beğeni zaman içinde daha da arttı ve sonuçta SACT markasını kurarak, Nişantaşı’ndaki mağazamda müşterilerimi ağırlamaya başladım.
2015 yaz koleksiyonunuzda neler var?
2015 yaz koleksiyonumun Cemre’de doğanın uyanışını, güneşin yüzünü dünyaya dönmesini, hayatın yenilenmesini ve canlanmasını ifade eden renkler var. Yaz çiçeklerinin pembesi, sıcak güneşin sarısı ve kırmızısı, denizin mavisi, ağaçların yeşilleri var. İstedim ki, doğanın tüm zenginliği ve güzelliği SACT çantalarında yeniden hayat bulsun, kullanan herkese neşe, coşku ve ışıltı getirsin.
Çanta tasarlarken nelerden ilham alıyorsunuz?
Ben ilhamımı doğadan ve sanattan alıyorum. Son koleksiyonumda, cemrelerin düşmesi ile birlikte bereketin doğaya yayılmasından esinlendim. Ağaçlar, çiçekler tüm yeryüzünün canlanması, renklenmesi ilham kaynağım oldu. Zaten kızımız Cemre’yi de, son cemrenin düştüğü sırada dünyaya getirdim, onun için adını büyük bir neşe ile Cemre koyduk. Cemre’nin aynı zamanda yeryüzüne bereket getiren, hayat veren ve ısıtan ilahi bir ateş topu olduğuna inanılır. Ağaçların, çimlerin, çiçeklerin, gökyüzünün, toprağın, denizin muhteşem tonlarını içeren bu koleksiyonu, “kullanan her kadına bol bereket getirsin” dileğiyle tasarladım. Doğanın huzuru ve sevgisiyle birlikte, toprak ananın bereketiyle dolup taşsın içleri…
Sanatın etkisi çantalarınıza nasıl yansıyor?
Kullandığımız materyalden üretim biçimine kadar her şey o kadar ince ve titiz ayrıntılarla işleniyor ki, her çanta sanat eseri kadar değerli bir parçaya dönüşüyor. Örneğin çantalarımızda sadece İtalya’da işlenmiş egzotik ve ipek deriler kullanıyoruz, pitonlar, krokodiller… İçlerini el dokuması antika pamuk, ipek ve saten kumaşlarla giydiriyoruz. Pek çok modelimiz ise makineden uzak tamamen el dikişiyle hazırlanıyor ve tek olarak üretiliyor. Ayrıca çantalarımızda kullandığımız doğal boynuzdan yapılan toka ve aksesuarlar, İtalyan bir sanatçının el oyması ile yaptığı özel tasarımlar. Bütün bunlar ve 925 ayar masif gümüş logomuz, çantalarımızı modanın geçiciliğinden çıkarıp, zamansız bir esere dönüştürüyor.
Zamansız çantalar yapıyorsunuz ama bir de sürekli değişen moda ve trendler var.
Şunu fark ettim ki artık kadınlar fabrikasyon ürünlerden sıkılıp daha kendi olabilecekleri zamansız ürünlere dönüş yapıyorlar; “şık olsun zamansız olsun konforlu ve bana özel olsun” diyorlar. Çanta da böyle işte. Bir davette ya da herhangi bir ortamda, aynı kıyafetli biriyle yan yana gelmek nasıl tatsız bir durumsa, aynı çantanın renklerini kullanmak da böyle tatsız bir durum oluyor. Ben her zaman özel olmaktan, zamansız olmaktan kaliteli ve sade olmaktan yanayım, koleksiyonlarımda da bunlara dikkat ediyorum,
Çanta kadınlar için ne ifade ediyor sizce?
Bir kadının en önemli aksesuarının çanta olduğuna inanıyorum. Bir çanta aşığı olarak kullanılan çantanın kişinin tüm karakteristik özelliğini, yaşam konforunu ve stilini yansıttığını düşünüyorum. Ayrıca bir tasarımcı olarak; “her kadının aynı marka çantayı, aynı boyutta taşıyamadığını fark ettim. Herkesin kendi yaşam şekline, ruhuna, giyim tarzına, hobilerine, meşguliyetlerine uygun çantalar kullanması gerektiğine inanıyorum. Markamın çıkış noktası da burada yatıyor zaten. Ayrıca tasarladığım çantalarda kişiye özel farklı dokunuşlar yapmak, kişinin ihtiyacına yönelik özel konfor yaratmak bana çok keyif veriyor.
Çantanızın ismine nasıl karar verdiniz?
Markamız S.A.C.T Semiha Aydın Cemre Turhan isimlerinin, çekirdek ailemin baş harflerinden oluşuyor. 13, 11, 26 ise doğum günlerimiz. Ayrıca SAC Fransızca’da çanta demek, isimlerimizle denk düşünce içimize sinen marka adımız oluştu.
İPEK UTLU
Çantanın kişinin aynası olduğunu düşünen İpek Utlu markasını kurmadan önce pazardaki boşluğu fark etmiş ve online satış stratejisine karar vererek, markasına çocukluk kahramanı Vovi’nin adını vermiş.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Şişli Terakki Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuyum. İş hayatıma 1992 yılında reklam ajansında başladım. Reklam veren olarak devam ettiğim kariyerimde, otomotiv ve moda perakendesinde iletişim ve marka yönetimi departmanlarında çalıştım, markalar ve ekipler yönettim. 2014 yılında, gönlümde yatanı gerçekleştirerek Vovi markasını yarattım.
Çanta merakınız nasıl başladı?
Çanta; sadece kıyafeti tamamlayan bir son dokunuş değil, kişinin aynası olduğunu düşündüğüm bir aksesuar. Kişisel olarak, hep dikkatimi cezbeden, trendleri yakından takip ettiğim bir moda nesnesi oldu. Küçükken gardıropta annemin çantalarını bulup, incelediğimi, takıp takıp evin içinde dolaştığımı hatırlıyorum.
Kendi markanınız Vovi’nin kurulma hikayesini anlatır mısınız?
Uzun bir süre bir deri çanta markası yaratmak üzerinde düşüncelerimi olgunlaştırdım. Araştırma ve hazırlık safhası çok önemli. Markanın tüm kimliğini, fiyat politikasını ve satış stratejisini detaylı kurgulamak gerekiyor. Bir de tasarım ve üretim süreci var ki; işin kalbi. Pazardaki boşluk dikkatimi çekti; Gerçek deri çanta az ve pahalı. Genellikle suni deri çantalar kullanılıyor. Pahalı olanları da var ama genelde ucuz ve tek sezonluk oluyor suni deri çantalar. Tüketicinin mağazalarda suni malzemelerden yapılmış çantalara verdikleri fiyatlara, gerçek deriden ve kaliteli işçilikle yapılabilme koşullarına baktım ve gördüm ki, mağazalardaki çanta fiyatlarının yüksek olmasının, ürün kalitesinden çok, mağaza giderlerinin ürüne yansıtılmasıyla ilgisi var. Böylece Vovi’nin satış stratejisinin online olmasının rasyoneli şekillendi. Evet, gerçek deriden ve çok kaliteli bir işçilikle trend çantalar tasarlayıp, mağazalardaki suni deri çantaların fiyatlarının bile altında akıllı fiyatlarla, online olarak tüketiciyle buluşturabiliyordum. Vovi’nin doğuş hikayesi bu; kaliteli gerçek deri çanta ve akıllı fiyat konsepti, Vovi’de birleşti. Ben de düğmeye bastım.
İsim seçimini nasıl yaptınız?
Vovi benim çocukluk kahramanımın adı. Bir marka yaratmaya karar verdiğimde başka bir alternatifi düşünmedim hiç. Türkçe karakter barındırmaması da şansım oldu.
İlham kaynaklarınız neler?
Hayatın içinde her şey ilham verebiliyor, hem de hiç tahmin etmediğiniz zamanlarda. Gördüğünüz bir obje veya okuduğunuz bir satır beyninize bir şekilde kodlanıyor, sonrasında koleksiyonu oluştururken bazen bir aksesuar bazen de derinin kullanım şekilde hayat buluyor.
2015 yaz koleksiyonunuzdan bahseder misiniz?
2015 Yaz koleksiyonu Vovi’nin ilk yaz koleksiyonu oldu. Renk konusunda cesaretli davrandık. Sezonun hit rengi mavi, mor ve sarıyı farklı tasarımlarda kullandık. Yanı sıra her yazın olmazsa olmaz rengi ekru, bej, beyaz gibi soft renkler ve sezonsuz renk siyah elbette koleksiyonda yerini aldı. Shopper ve çapraz çantalar özellikle yaz aylarında çok fonksiyonel olduğu için koleksiyonun taşıyıcıları oldu. Bu sezon çantalarda küçülme trendi sürüyor, Vovi’nin microbag’leri de hayli ilgi gördü. Geçen yıl başlayan püskül ve sırt çantası trendi bu sezon Vovi koleksiyonunda da devam etti. Ve elbette clutchlar var. Takılıp çıkabilen zincir saplarıyla farklı kullanım alternatifi yaratan örgü deri portföyler Vovi dostlarının beğendiği modeller olarak öne çıktı. Her sezonun mottosu; trend ne olursa olsun, çantada bedenimizin ergonomisini korumak çok önemli. Bu nedenle çantalarımızı tasarlarken, hafiflik hep önemsediğimiz bir ayrıntı oldu.
SERRA TÜRKER
Misela’nın kurucusu ve kreatif direktörü Serra Türker markasını New York’ta kurarak daha sonra Türkiye’ye taşımış.
Çanta merakınız nasıl başladı?
Çanta merakım sanırım hep vardı. Çanta ve ayakkabılara özel bir zaafım olduğunu düşünüyorum ama konu yaratmaya gelince çantalarla daha farklı bir diyaloğum olduğunu fark ettim. O nedenle çanta tasarıma yöneldim.
Misela’nın kuruluş serüvenini anlatır mısınız?
Misela’yı 2008 yılında New York’ta kurdum. Rhode Island School of Design’da tekstil tasarımını bitirdikten sonra hayalimde her zaman bir marka kurma vardı ama ben bunun kıyafetler olacağını düşünmüştüm. Bu düşüncem New York’a taşınıp sektörde çalışmaya başlayınca tamamen değişti ve kıyafet konusunda ilerlemek istemediğimi fark ettim. O nedenle hafta sonları Parsons School of Design’dan aksesuar tasarımı dersleri almaya başladım. İlk projemi teslim ettiğim gün kariyerimi çanta tasarlayarak devam etmek istediğime karar verdim. O andan sonra her şey çok hızlı bir şekilde Misela’yı kurmaya doğru ilerledi ve ilk koleksiyonumu Mayıs 2008’de çıkardım.
Misela adı nasıl doğdu?
Misela adı aslında markayı kurmadan çok önce babamla aramızda bulduğumuz bir isimdi. Misela adı benim ve kız kardeşlerimin isimlerinden oluşuyor. Açılımı ise Mi(na) – Se(rra) – La(ra) ‘dır.
Misela’nın 2015 yaz koleksiyonunda neler var?
Bu yaza girerken Misela x Tohum birlikteliğinde yeni çıkardığımız pörtföy çantalara ek olarak klasik modellerimizi raffia kumaşından ürettik. Yaz aylarında Misela koleksiyonunda birçok renk ve desen alternatifi bulmak mümkün.
Amerika ve buradaki tüketicilerin ortak ve ayrılan noktaları hangileri?
Dünyanın hangi ülkesinde olursak olalım bir kadın her zaman kendini özel hissetmek ister ve o nedenle her zaman kendi keşfettiği markaların peşinden gider diye düşünüyorum. O yüzden yeni bir markaya olan heyecan yurt dışında her zaman daha çok olduğunu düşünürdüm ta ki Misela butiğinde Türk müşterilerimle tanışıncaya kadar. O yüzden aslında bütün kadınların alışveriş yaparken aradıkları özellikler birbirlerine benziyor diye düşünüyorum.
GÜNEŞ DERİCİOĞLU
Kendi adını verdiği markası ile dikkatleri çeken Güneş Dericioğlu tasarımlarında vücuda uyumlu, adapte edilebilir formlar kullanıyor.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Üniversitede, tasarımla bağlantılı olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir bölüm olan Turizm işletmeciliği okudum. Mezun olduktan sonra tasarımla ilgili farklı şeyler denedim. Sonra sonra bulduğum Gedikpaşa’da ilk sandaletlerimi ürettirdikten sonra, yedi yıl çanta ve aksesuar sorumlusu olarak çalışacağım Hotiç’le çalışmaya başladım. Aksesuar koleksiyonu hazırlamanın yanı sıra, 2010 yılında hazırladığım İstanbul Koleksiyonu’nu sayılı mağazalarda adıma çıkartma ayrıcalığı sunuldu. Kendi adımı taşıyan markamla ise Galata’da 1 yıl süreyle 2 farklı lokasyonda, Pop-up store açtım. Geçen seneden bu yana tasarım danışmanlığı yapmaya başladım ve çok keyifli bir projeyi henüz bitirdim.
Tasarım merakınız nasıl baladı?
Asıl merakım güzel sanatlara karşıydı. Üniversite 1. sınıftan itibaren çok yoğun olarak ilgilendiğim resmi birinci önceliğim haline getirmek isterken, tasarımla ilgilenmeye başladım. Böylelikle maddi bir beklentim olmaksızın resim yapabileceğimi düşünüyordum ama başladıktan sonra işler hiç de o yönde gelişmedi. Tasarım ilgimi o kadar çeker oldu ki, tamamen tasarıma kaydım.
Çanta tasarımına olan ilginiz nasıl gelişti?
Tasarıma ilk başladığımda ben üste giyilebilir, vücudun formunu alan takılar yapıyordum. Hemen sonra ise, sandalet tasarlamaya başladım. Daha sonra çanta ve aksesuara yöneldim.
İnsan vücuduna adapte edilen çantalar tasarladınız çıkış noktanız ne oldu?
İlk tasarımlarım için, size üste giyilebilir takılarla başladığımdan bahsetmiştim. Onlar da vücudun formuna göre şekil alıyordu. Benim için tasarım bir algı oyunu. Tanımladığımızı, sabitlediğimizi düşündüğümüz şekiller ve fonksiyonlar üzerinden, bunları özgürleştirmeye çalışarak, tasarım yapmayı seviyorum. Vücut ve tasarımın birleşimi: tasarımın formunu veriyor. Takılana kadar, tasarımın tanımsız oluşu beni heyecanlandırıyor. Bazı tasarımlarda bu tamamen bu şekilde. Diğerlerinde ise tutma sekli çantanın formunu değiştiriyor.
Tasarımlarınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Deneysel ve dişi.
Yurt dışından beğendiğiniz çanta tasarımcıları kimler?
Alexander Wang i beğenirim. Bazen yurt dışında gezerken de vintage mağazalarda çok hayran kaldığım ilginç tasarımlara rastlıyorum. Bu sıralar her markanın tasarım anlamında kendi sınırlarını zorladığını ve sade de olsa kendine özgü bir çizgi oluşturmaya çalıştığını düşünüyorum.
İlham kaynağınızı nelerden alırsınız?
Bence ben en büyük kısmını fark etmeden almış oluyorum. Ama size sayabileceğim beni harekete geçiren şeyler: fotoğraf, mimari, kaçınılmaz olarak: İstanbul, son zamanlarda da biyoloji.
2015 yaz koleksiyonunuzda neler var?
Benim geometrik deneylerimden bir kaçı.